Türkiye Büyük Millet Meclisi bugünlerde çok çalışıyor. Vekiller gece yarılarına kadar uykusuzluktan şişmiş gözleri...

Türkiye Büyük Millet Meclisi bugünlerde çok çalışıyor. Vekiller gece yarılarına kadar uykusuzluktan şişmiş gözleri için vatandaş için dur duraksız yasa çıkarıyor. Vatandaş mutlu, mesut yeni yıla doğru bir koşuşturma içerisinde.. Hâkim medya penceresinden görünen durum bu..
Televizyonu kapayıp gecenin ayazına atıyorum kendimi, daralmakta olan yüreğim yüzüme vuran soğuk hava ile bir az olsun kendine geliyor. Beştepe sırtlarında bir evsiz,  bir hane-berduş.. Berduş dediysem okumuş yazmış isyankâr bir serkeş.. Bağıra bağıra bir şeyler söylüyor. Kulak kesiliyorum; -“Summum ius summa  inuria”
Bir şey anlamıyorum, ama anladıklarımı hemen not ediyorum. Eve gelince,  arama motoruna notu yazıyorum, tak diye dökülüyor sonuç ekrana; “ Ne kadar çok kanun, o kadar az adalet”, Cicero..
Marcus Tullıus Cicero. İkibin yüz yıl önceden bir berduşun ağzından özetliyor Türkiye’yi, bütün dezenformasyona rağmen. Ekranlardan uzak bir berduş,  Beştepe sırtlarından kendince isyan edip bağırıyor gecenin ayazına; “Adaletiniz batsın!”
Cicero’nun döneminden bir miktar ileri sıçrayıp 17. Yüzyıla uzanıyor ve John Locke’e kulak veriyorum; Locke, bir toplumun yok olmasını engelleyecek, toplumda kargaşa ve anarşiyi önleyebilecek sınırlı yönetimi gerçekleştirmek amacıyla üçüncü yol olarak, insanlara ihtilal yapabilme hakkını tanır. Halk toplumdaki en üstün güç olan yasam gücünü elinde bulunduranların, toplumun Kuruluş amaçları olan kamu yararı ve iyiliğini gözetmediklerini, bireylerin hak ve özgürlüklerini korumada başarısız ve keyfi davrandıklarını gördüğü takdirde, kendi irade ve güveniyle vermiş olduğu hakları geri alır. Böylece bireylerin hak ve özgürlüklerini koruyamayan hükümeti düşürmekten, bir başka ifadeyle ihtilal hakkını kullanarak hükümete karşı kuvvet kullanmaktan başka yol yok gibidir. Locke; iktidarın meşruiyet koşulunu iki şarta bağlar: Bunlardan biri iktidarın gasp edilmesidir. Böyle bir iktidar gayrimeşrudur. Gayrimeşru iktidarı belirleyen ikinci kriter de zorbalıktır.
Beştepe sırtlarından Aralık ayazında, kar altında bağıran berduşa göre bu iktidar gayrimeşrudur ve o da ihtilal hakkını kullanma çabasındadır..
Peki gerçekte durum nedir?
Bu hükümet zorba mıdır?
Bir süre önce türban meselesi gündemde iken bireyin özgürlüğünden dem vurarak, “ Hakimin önceliği devleti korumak değildir.” diyen hakim ve savcılar bu gün devleti korumak adına önüne kim gelirse tutuklayıp aylarca, yıllarca insanların özgürlüklerini gasp etmekten imtina etmemektedir. Ne değişmiştir?  Gerçekte her daim kuvvetler ayrılığı yerine kuvvetler birliği olarak hüküm süren statükocu erk bir başka statükonun eline geçmiştir. Hukukun üstünlüğü yerine bir kez daha seçilmişlerin üstünlüğü kendini göstermiştir. Zorbalık mı? Hayek’in “ kanun altında özgürlük ve adalet” kavramını Cemaat ve AKP pek iyi kavramış durumdadır. Hopa’daki eşkiyalar, KCK tutuklamalarına maruz kalanlar, sırf yazdıkları nedeniyle, salt röportajları nedeniyle tutuklananlar, İmam’a göre hep birer ‘mütemerrid’ olup köteği hak edenler sınıfındandır.
İktidarda bir çete mi vardır?
Çete, kendi kanunuyla hareket edendir, zorbadır, mafyavari uygulamalarla iş görür. Her daim karanlık bir yüzü vardır.
Terörle Mücadele Kanunu, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşler,i Kanunu, Özel Yetkili Mahkemelere ilişkin Kanun vb.leri ortada iken kendi Anayasasını bile by-pass eden bir yapı çete tanımına denk düşer mi?
Emeklilik intibak yasası yıllar ötesine ötelenirken, bir gecede maaşlarını ikiye katlayanların yapısı bu tanıma uyar mı?
Karanlık yüze gelince. Bir bütçe daha Meclis’ten geçti. Bitmekte olan yıl rekor düzeyde “Net Hata Noksan” verdi. Ne demek Net Hata Noksan? En kaba tarifiyle ülkeye giren kayıt dışı sıcak para demek.. 2009 Yılında Türk Kalkınma Bankaları Birliği Başkanı Osman Akyüz şöyle açıklıyordu durumu: “Arap Aleminde Türkiye’nin popülaritesi artıyor. Türkiye’ye birtakım kayıt dışı paralar giriyor. Hata-noksan diyorlar. O paralar herhalde gökten yağmıyor. Yakın ülkelerle olan sıcak temastan geliyor.” Ve AKP Grup Başkanvekili Nurettin Canikli de kendisini doğrulayarak; Net/hata noksan kalemi sayesinde cari açığın finansmanında sıkıntı olmadığını belirtip, “Net/hata noksan komşu ülkelerden gelen kalıcı yatırımlardır” diyor.
Ne hikmetse bu ‘yakın ve komşu ülkeler’ doğrudan, belge ile değil de tıpkı mafya gibi kayıt dışı  yöntemlerle milyar dolarları ülkeye sokmakta. Ve ne ilginçtir ki 2011 yılının ilk altı ayında, yani seçim öncesi tam 9,8 milyar dolar (bunu yarısından fazlası mayıs-haziran aylarında girmiştir) kayıt dışı para, kayıt dışı bir yerlere akıyor.
Beştepe’de bir berduş bağırıyor gecenin ayazına; “İhtilal hakkımdır” diye .
Berduş işte!