Ne kadar da çirkiniz

DUYGU ERGÜN

Kendimizle, birbirimizle ve doğayla ilişkilerimiz sonucunda duygu ve fikirlerimizi ifade edecek çeşitli değer yargılarına ihtiyaç duyarız. Güzel ve çirkin kavramları da bu gerekliliğin sonucunda yerli yerinde kullanmak üzere girer hayatımıza. Sözlükte “biçimindeki uyum ve ölçülerindeki dengeyle hoşa giderek hayranlık uyandıran” olarak tanımlanan güzel kelimesi “güzellik duygumuza aykırı gelen, göze ve kulağa güzel gelmeyen” anlamındaki çirkin kelimesiyle zıtlaşır. Bu tanımlara göre çirkinlikten tek bir anlam çıkıyor ki o da çirkinliğin güzel olmadığı. Peki gerçekten nedir güzellik ve çirkinlik?


“Kurbağaya güzelin ne olduğunu sorun, size iki koca gözü minik başından top gibi pörtleyen dişisini gösterecektir” der Voltaire. Bu cümleden yola çıkıp yorumlayacak olursak güzellik bakış açımıza, bilgimize, gördüklerimize göre şekillendirip algıladığımız bir durumdur diyebiliriz. Öyleyse güzellik altın oran yüz hatlarına sahip bireyler, toplumun kanıksadığı değer yargılarıyla yapılmış bir sanat eseri ya da dört başı mamur bir gazete haberi mi mesela? Ya da ‘biz’e benzemeyen her şeye ‘çirkin’ kelimesini atfedebilir miyiz?

Biz yetişkin halimizle bunları düşünedururken karşımıza bu tür sorulara yanıt bulabileceğimiz şahane bir çocuk kitabı çıkıyor: ‘Güzelork’. Fabrizio Silei’nin yazdığı, Fabrizio Di Baldo’nun resimlediği ‘Güzelork’ serisinin ilk kitabı Tülin Sadıkoğlu çevirisiyle Çınar Yayınları tarafından geçen ay yayımlandı. Kitabın adı ‘Güzelork’, ancak bu ismi Orkideya’da telaffuz etmek utanç verici. Çünkü çirkinler çirkini orkların yaşadığı Orkideya’da güzel ve tatlı olmak fena derecede korkunç!

Hikâye, Orkların yaşadığı şehrin belediye başkanı Orkeste’nin doğacak oğlunu beklemesiyle başlıyor. Kitabı okumaya başlayınca hemen öğreniyoruz ki az sonra Orkeste’nin en büyük arzusu gerçekleşecek; bir oğlu olacak, babasının gururu çirkinler çirkini bir oğul. Bekledikleri an geliyor ve bir oğulları oluyor. Ancak durum tahmin ettikleri gibi değil. Orklar her zaman sivri kulaklı, koca göbekli, kocaman ağızlı, sivri dişli, iri pençeli ve tüylü olur ama bu küçük ork tuhaf bir şekilde çok güzel, adı da Güzelork. Doğumunun ilk şahidi ork-ebe dahil tüm Orkideya halkı hatta kardeşleri bile iğrenerek bakıyor ona. En kötüsü de babası Orkeste ondan utanıyor ve onu bir sır gibi gizliyor. Güzelork’u olduğu gibi kabul eden ve şefkatle kucaklayan tek kişi annesi Orkaleya. Kimse bu güzeller güzeli orku, şehrin en çirkin adamının çocuğu olmaya layık görmüyor. Öyle ki ailesi de kendi ailelerinde böylesi güzellikte başka bir ork olduğunu asla kabul etmiyor. Onun halası çirkinlik yarışmasında birinci gelmiş, berikinin tüm ailesi çok korkunç ve çirkinmiş...

Gel zaman git zaman çirkinleşmesini ve ‘kendilerine benzemesi’ni umut ettikleri Güzelork daha da güzelleşiyor. Ailesinden hatta kasabadaki herkesten farklı bir çocuk oluyor. Tabii torna tezgâhından çıkmış bireyler yetişmesini isteyenler yani çoğunluk tepki gösteriyor ve “gerçek bir ork olmak ne demekmiş o parlak çocuğa” hep birlikte gösteriyorlar. Renkli gömlekler giydiği, yaşıtları gibi geğirmediği, garip gözlükler ve şapkalar taktığı, güzel kokular sürdüğü için dışlanan, linç edilmek istenen Güzelork ise imkânsız bir şeyi koyuyor aklına: Onlarla kalmak, kabul görmek ve olduğu gibi kabul edilmek.

Sonrası mı? Sonrası, kendi yolunu çizmek isteyen Güzelork’un mücadelesi ve onu kendi yollarına sokmak isteyenlerin müdahalesi şeklinde sürüp gidiyor. Hikâyenin tamamını burada anlatmak kitaba haksızlık olur, zira Silei anlattıklarından ziyade anlatmak istedikleriyle tamamlıyor kitabı. Güzelliğin ve çirkinliğin keskin çizgilerle hüküm sürdüğü bir dünya yaratıp olası bir ters durumunda gösterilen tepkinin nasıl ortaklaşabildiğini gösteriyor, yüreğimizi kanırtırcasına. Çünkü biliyoruz ki yaşadığımız coğrafya, yaşadığımız yüzyıl, yaşadığımız zaman ya da adına ne derseniz deyin, yaşadığımız an ‘bizim gibi’ görünmeyenlerin yalnızlaştırıldığı, ötekileştirildiği, yok sayıldığı bir zaman. Kurbağanın güzel deyince dişisini göstermesi gibi herkesin güzeli de kendinden. ‘Biz’ kümesi sürekli değişiyor ve gittikçe daralıyor. Dışında kalan kümede ise haklı çoğunluk artarak kenetleniyor. Belki o değişen küme daralır daralır ve yok olur, böyle karışırız tümden birbirimize, kim bilir…

Fabrizio Silei, güzellik ve çirkinliğin bedenle, toplumla, aileyle olan ilişkisini ele alarak bunları tekrar tekrar değerlendirmeye davet ediyor bizi. Güzelork ismiyle müsemma, çok yaşayacak bir kitap. Çok yaşasın. Okuru bol olsun.