Sadece “dalgınlığımız” değil her şey “bir mülteci hüznüne dönüyor artık bu kentte.” Ahmet Telli’nin ‘Çocuksun Sen’ şiirinden uyarladığım bu dize dudaklarıma asılı bir süredir. Mültecilik evini bırakıp, hüznü ağır bir yük olarak yüreğinde taşımaktır gittiğin yere. Hüzün evin olmuştur artık. Sığındığın her yerde duvarı çatısı olmayan bir evdir hüzün.

Türkiye hüznün geçiş ülkesi şimdi. Emperyalizmin bölgesel hesaplarından kendine ekmek arayıp savaş naraları atan bir liderliğin çöküşünün gölgesinden yürüyor hüzün.

Çünkü Türkiye sığınılacak bir liman değil. Tehlikelerle dolu bir kaçış yolu sadece. Yoksa nasıl açıklanır ölümü göze alıp denizi aşmaya çalışan on binler.

Geçtiğimiz günlerde Amerikan CBS televizyonu İstanbul’da bir tekstil atölyesinde gizli kamera ile çektiği görüntüleri haberleştirdi. Çocuklarla dolu bodrum katında bir atölyede 10’lu yaşlarının başlarında çalışan çocuklar görünüyor. Aylık 300 TL’ye günde 12 saat çalıştırılıyormuş çocuklar.

Bu atölyeleri ABD televizyonu buluyor ama devlet bulamıyor. Oysa İstanbul’un belli semtlerinde elinizi koymuş gibi bulabilirsiniz bu atölyeleri. Neden bulunamıyor bu atölyeler? Devletin kör noktasıdır çünkü sömürünün yoğunlaştığı yerler.

Devlet suça göz yumar egemen sınıfların çıkarıysa söz konusu olan. Yeter ki rekabet gücü artsın, üretim artsın, sermaye birikimi hızlansın, her türlü suçu örtbas etmek devletin işi. Soma Katliamı hala güncel değil mi?

Geçtiğimiz günlerde Esenler Otogarı’nda 100 kişilik bir mülteci grup, Türkiye’den kaçıp Avrupa’ya ulaşma amacıyla TEM otoyolu Edirne istikametine doğru yürüyüşe geçti. Yürüyen sığınmacıların yolu kesildi. Polis çaresiz göçmenlere kalkanlarla müdahale etti. Almanya vatandaşı Nora Freitag, Fransa vatandaşı Charlotte Lecaille ve 3 Suriyeli gözaltına alındı.

Anadolu Ajansı Türkiye vatandaşı olmayan iki göçmen dayanışma aktivistini provakatör ilan etti. Yandaş medya bu kişileri ajan ilan etti. Haberi yapan muhabir ise “Memleketimi savundum. Haberimin arkasındayım. Elin Fransızı, Almanı gelip memleketimi karıştıramaz” diyerek kendini savundu.

Gözünü mültecilerin sorunlarına kapayıp, onların derdini dert edinmiş insanları ajan olarak suçlamayı memleket savunusu olarak gören, çocuk sömürüsü ile derdi bile olmayan muhabir, onun haberini ciddiye alıp yayınlayan devletin resmi haber ajansı. Son durum nedir bilmiyorum, ama sanırım göçmenlerin derdini dert edinmiş bu iki aktivist olaydan suç imal eden bu vatansever muhbir muhabirin haberi nedeniyle sınır dışı edilecek.

Alçaklığın kitabı yazılacak olsa sahası için en uygun yer bu zaman diliminde, bu coğrafya olurdu herhalde.

***

Yoksullukla mücadele
Geçen yıl TÜİK Gelir ve Yaşam Koşulları araştırması açıklandığında son derece ilginç bir tablo ile karşılaşmıştık. Türkiye yoksullukla mücadelede yapılan soru değişiklikleri ile adeta bir devrim yaşamıştı. Mutlak yoksulluk radikal bir biçimde gerilemişti. Devrimin nasıl gerçekleştiğini Bianet’te yazmıştım. İlgilisi için linki:
http://bianet.org/bianet/ekonomi/158828-tuik-in-toz-pembe-yontemi

Ama devrim bu yıl da devam etmiş. Ancak bu yıl rakamlardaki tuhaflıklar, sorularda yapılan değişiklikleri makul bulan Seyfettin Gürsel hocanın bile tuhafına gitmiş.

TÜİK Başkanı Birol Aydemir, maddi yoksunluktaki sert düşüşün soru soruş biçimlerinde yapılan değişiklik ve genel iyileşmeden kaynaklandığını söylemiş.
Yani geçtiğimiz yılın devrimi sorulan sorulardaki değişikliklerden, bu yılki devrim ise soru sorma biçimindeki değişiklikten kaynaklanıyor. Belli ki seneye de yoksulluktaki düşüş, anketörün soruyu sorarken oturuş şeklindeki değişiklikten kaynaklanacak. Yoksullukla mücadelede çok yol kat ettik çok. Koca TÜİK ne hallere geldi. Yazık.