“Bırakın Kanal İstanbul’u, biz çocuklarımızın sağlık giderlerini karşılayamıyoruz, kiramızı ödeyemiyoruz, öğünlerimizi teke düşürdük. Bize ne Kanal İstanbul’dan, yerli otomobilden”

Ne ‘Kanal İstanbul’ ne yerli otomobil hayali: Yoksulun derdi aç yatmak

MELTEM YILMAZ

İstanbul’un en yoksul ve dışlanmış semtlerinden Tarlabaşı ve ardından Esenyurt’tayım. Bana kapılarını açan Kaya Ailesi, 10 metrekarelik bir odada, 5 kişi yaşıyor. Duvar askısında birkaç parça kıyafet, yerde bir mikrofon ve hoparlör, köşedeki minderde uyuyan bir bebek var. Aydın Kaya, sokak müzisyeni, kendisini bildiğinden beri bu meslekte ancak son zamanlarda zabıtaların zor kullanarak işini yapmasını engellediğini ifade ediyor. “Peki ben şimdi ne yapayım, suç mu işleyeyim?” diye soruyor. Devamını, kendisinden dinliyoruz.

  • Sokak müzisyenliği yapıyorsunuz ancak işinizi yapmanıza engel olunduğunu söylüyorsunuz. Neler yaşıyorsunuz?

Gördüğünüz gibi bu kadar küçük bir odada yaşam savaşı veriyoruz. Ne sıcak suyumuz var ne de ısınmamız, kışı işte böyle geçiriyoruz. Ben kendimi bildim bileli sokak müzisyenliği yapıyor ve bu şekilde günde 30- 40 lira kazanıyordum ancak artık onu da yapamıyorum. Ne zaman sokağa çıksam zabıta gelip çeşitli hakaretlerle işimi yapmama engel oluyor. En son “vergi ödemen lazım” dediler, onun için de dilekçe verip başvurdum, 3 aydır cevap bekliyorum, cevap da gelmiyor. Yani hem cevap vermiyorlar, hem de işimizi yapmamıza izin vermiyorlar.

ÜLKEDE ADALETSİZLİK VAR

  • Sosyal yardım alıyor musunuz?

Benim eşim felçli, oğlum engelli ancak sosyal yardım kesinlikle alamıyoruz. Onun için de başvurduk ancak ondan da cevap gelmedi. Bu ülkede bizim gibi açlık sınırının altında yaşayan insanlara dahi yardım edilmiyorsa kimlere yardım ediliyor çok merak ediyorum. Büyük bir adaletsizlik var ülkede ve bu işin sonu hiç de iyi görünmüyor. İnsanlar patlama noktasında, sadece biz değil, tanıdığımız herkes. Yani diyorum ki, bu ülkeyi yönetenler bizden ayrı bir dünyada mı yaşıyorlar? Gerçekten inanamıyorum. Biz yiyecek yemek bulamazken bu ülkeyi yönetenler büyük bir zenginlik, büyük bir refah varmış gibi konuşuyorlar, biz hayretle izliyoruz.

  • Yani sizi gören, duyan yok…

Tabii ki yok. Geçen gün kameralar eşliğinde Kızılay’dan geldiler. Yardım yapacakları vaatlerinde bulunup gittiler. Ama sonuç, hiçbir şey. Kızılay görevlileri, kameralara poz verdikten sonra bize yardım yapmayacaklarını söylediler. Sadece gösteriş yapıyorlar. Diyorum ya, bu ülkede yöneticiler ayrı bir dünyada yaşıyor sanki. Yoksul insanın durumu nedir, nasıl bir hayat yaşar, aç kalınca ne yapar; hiçbiri umurlarında değil. Bir de en ufak zabıtası bile, öyle bir yürüyor, öyle bir çevresindekiler tarafından baş tacı ediliyor, öyle bir küçümsüyor ki insanları inanamazsınız.

  • Şimdi Kanal İstanbul, yerli otomobil konuşuluyor. Bu konular sizi ilgilendiriyor mu?

Bırakın Kanal İstanbul’u bizim deniz görmeye gidecek paramız yok. Çocuklarımızın hastalıkları karşısında giderlerini karşılayacak paramız yok. Kalkmış Kanal İstanbul’u konuşuyorlar, bize ne bundan? Benim en basitinden kiram ayda 600 lira şu tek odalı evde. Çevreden yardım oluyoruz kimi zaman, öyle geçinmeye çalışıyoruz.

  • Üst üste gelen zamlar hayatınıza nasıl yansıyor?

Ölüm kalım mücadelesi veriyoruz, o şekilde yansıyor. Mesela eskiden iki öğün yemek yerdik, şimdi tek öğüne indirdik. Markete gittiğimizde hiçbir şey alamıyoruz, günlük kazancım 30 lira, siz söyleyen 30 lira kime, neye yetecek? Bir de zam yok diyorlar, gelin bir de bize sorun.

UMUDU KIZINDA…

Aydın Bey ve ailesinden müsaade isteyip, yine Tarlabaşı’nda yıkılmaya yüz tutmuş bir evde mücadele veren Semra Kaluk ile bir kahvehanede oturuyoruz. Semra hanım 40’lı yaşlarında, üç çocuk annesi, astım hastası bir kadın. Bir çocuğunu ayrıldığı eşi almış, bir diğerini maddi imkânsızlıklar nedeniyle çocuk esirgeme kurumuna vermek zorunda kalmış, şimdi ise 3 ayda bir 300 lira sosyal yardım ve arada bir gittiği temizlik işleriyle, sekizinci sınıfta okuyan kızıyla birlikte ayakta kalmaya çalışıyor…

  • Semra Hanım, içinde bulunduğunuz koşulları bizimle paylaşır mısınız?

Bundan 15 yıl öce eşimden ayrıldım. Büyük oğlumu yanına aldı ve bir daha bize dönüp bakmadı. Bir süre bu şekilde ayakta kalmaya durumum olmadığı için küçük oğlumu yuvaya vermek zorunda kaldım. Şimdi sekizinci sınıfa giden kızımla birlikte kalıyorum. Ama oğlumu yanıma alamamanın acısını her an yaşıyorum. Geçen gün, yılbaşı akşamı, oğlum aradı, “anne lütfen yuvadan al beni” diye ağlıyor. Nasıl alayım? Bırakın yuvadan almayı, oğlumu görmeye bile gidemiyorum. Kızım da, kardeşiyle büyümek istiyor ama olmuyor.

  • Kızınız ne durumda?

İnanın bazı günler kızıma harçlık veremiyorum. Okulda da yanında yiyecek götürmek yasak olduğu için, insanları kantinden alışveriş yapmaya zorluyorlar ama parası olmayanı hiç düşünmüyorlar. Ben kızımın suç işlemesinden çok korkuyorum. Çünkü diğer çocuklar suç işlese de, suç bizim çocuklarımızın üstüne kalıyor.

ÇOCUKLARIM UYUZ OLDU, BAKAMIYORUM

Esenyurt’a geçiyorum. Burada ziyaret ettiğim evde Ahmet bey 4 aydır işsiz, gün boyu kapı kapı dolaşıp iş aramaktan yorulmuş, salonun ortasında bağdaş kurmuş düşünüyor. Erkek çocukları, maddi imkansızlıklar nedeniyle okulu bırakmış, kimi zaman 12 saat durmadan çalışıyorlar. Çocuklardan birinin ayağı ödem nedeniyle şişmiş, yürüyemez halde. Dahası, iki çocuğu da uyuz salgınına yakalanmış. Doğalgazı ve elektriği kesik olan bu evde, Ahmet A. içinde yaşadığı koşulları şöyle özetliyor:

“Yevmiyemiz 10 sene öncesiyle aynı ama hayat pahalılığı kat be kat arttı. Herkes borç içinde. Milletin ekmek alacak parası yok ama yerli otomobili konuşuyorlar. Zengin nimetlerden faydalanıyor, fakir fakirleştikçe fakirleşiyor. Çocuklarım okumak istiyordu ama durum ortada. Bir de üstüne uyuz salgınına yakalandılar. Devlete borcumuz olduğu için tedavi bile ettiremiyoruz. Bu ülkede biz yoksulları kimse görmüyor, görmeleri için ne yapmamız gerekiyor?”