Siyasilere, her türlü kalabalıkla her şeye izin varken, vay tatile gittiniz, vay evlendiniz, vay burnun açıkta diye sürekli azarlanan biz faniler… Nerede test yaptıracağım diye dolananlar yanında, bu ayki sekizinci testim de negatif diye müjde veren büyükler.

Ne olur biraz durun! #ölüyoruzsağolun

“... dosdoğru koşuyor, dosdoğru... Nereye gittiğini bilmeden... Yoluna ne çıkarsa, insan olsun, hayvan olsun hançerini saplıyor...”
Amok Koşucusu /Stefan Zweig

Ne olur biraz durun!

Durun!..

İnsanlık azıcık yaralarını sarsın. Petrol savaşlarınızı, füze alımlarınızı, saraylarınızı sonra yaparsınız. Ülkemin ve dünyanın tüm liderleri! Gözümüz yok hepsi sizin olsun ama ne olur korumalarınızı, uçaklarınızı, uzun konvoylarınızı, lüks araçlarınızı, mikrofonlarınızı alın ve biraz geri durun. Biraz silah yapmayın, biraz silah almayın. Biraz kavga etmeyin. Biraz konuşmayın. Mesela bir zirve toplantısı yapın ve devre arası ilan edin. Siz de dinlenin. Biz de dinlenelim…

Covid-19 yakında bir yılını tamamlayacak. Artık soluk yeşil renkli tabloya eski merak ve inancımızla bakmıyoruz. Haritalar kırmızı. Duyduğumuz hastalık hikâyeleri birinci ağızdan. Alıştık mı? Moda deyimi ile hiçbir şey olmadı gibi oldu ama çok şey oldu. Hem de çok şey... İnsanlar tek başlarına ana babalarını gömdüler. İşlerini kaybettiler, dükkanlarını kapadılar, iflas ettiler… Can alıcı hastalıkları olanlar bile hastanelere, doktorlarına gidip kontrollerini yaptıramadılar. Sağlık ve servis sektöründekiler ceplerinde Azrail ile koşturup duruyorlar. Ana babalar eğitim ile sağlık arasında sıkışıp kaldılar. Çocuklar salıncaklardan, kaydıraklardan vazgeçti. Gençler, gençliklerine veda ettiler. Yeni mezunlar, diplomalarını şifonyere saklaması için annelerine verdiler.

SAĞLIK KAYGILARI LÜKS SAYILIYOR

Dışa bağımlı olmadığımız sayılı kalemlerden olan geçici ve gezici tarım işçileri, kayıtsız, ucuz işgücü, canı burnunda iş iş dolaşıyor. Sağlık kaygıları tamamen lüks sayılıyor. Gittikleri yerde dayak bile yiyorlar. Öte yandan bir tarikat lideri; (o hepimizin utançla okuduğu haber) “Bu da Allah’ın takdiri, test edildim, örtelim üzerini” diyor. Mardinli işçi dayak yerken, bu kişinin protokollerdeki fotoğrafları gazeteleri süslüyor.

Furuğ Ferruhzad’ın Yeryüzü Ayetleri şiirindeki gibi artık:

“... ve beşikler utançtan

mezarlara sığındılar...”

Hani uzun yolda, özellikle binek otomobille giderken, şoför yanında oturuyorsanız gözünüz hep yolda olur. Uykunuz gelse bile, siz uyursanız sürücü de uyuyacak, siz yola bakmazsanız sürücü de yolu görmeyecek gibi bir duyguya kapılırsınız. Hatta arada bacaklarınızı kasıp frene bile basarsınız. Ya da çocuğunuz ilk bisiklete binmeye başladığında arkasından bakmazsanız düşecek, geceleri dışarı çıkma yaşı geldiğinde, siz uyuya kalırsanız o eve dönemeyecek gibi. Tedirgin, gergin, kapıda dönecek anahtarın sesini beklemek gibi. Şu sıra dünya için, memleketim, memleketlim için öyle hissediyorum. Korkuyorum. Bir yandan salgından kendimizi ve sevdiklerimizi korumak için çabalarken, gün içinde bir müddet sosyal medyaya bakmasam, haber vb. izlemesem, “Eyvah bugün ne oldu acaba” diyorum. BirGün gazetesi yazarı Ümit Alan’ın 4 Eylül 2020 tarihli yazısından öğrendiğim, sosyal medya akışında, “Doomscrolling/Felaket kaydırması” gibi ve bütün haberleri anında öğreniyoruz ne yazık ki.

KİM KİME DERSİNİ VERECEK?

Hangi ülkeye hodri meydan? Bugün biz kime, kim bize düşman? Hangi ülkeyle savaş çıktı çıkacak, tükenmez gücümüz kime tokat gibi çarpacak? Kimlere dersi verilecek? Kaç kadın öldü? Kaç adam nefsine yenildi? Allah test etmek için önlerine hangi küçük kızı gönderdi? Neye zam geldi, kim tutuklandı, hangi tecavüzcü serbest kaldı? Hangi orman madene, hangi nehir HES’lere açıldı? Okulların sorunları çözülememişken nerelere milyarlar yatırıldı? Niye gene her şey, bir sağlık kuruluşu bile Diyanet İşleri Başkanlığı’na verildi?

Ne olur biraz durun! Biraz maden açmayın, ihale almayın! Elinizdeki kılıcı yavaşça yere bırakın… Yakında Göbeklitepe de ibadete açılır, bari salgından sonra yapın! Bazıları nefsine hâkim olsun, çocukları rahat bırakın.

Ne yazık ki artık Allah’a emanet olduğumuz Covid-19, her birimizi hasta etmeden bizi bırakmayacak. Hasta sayısı yükseliyor denilen bir dönemde, en yetkili ağızdan 350 bin kişi birlikte cuma namazı kıldı. Türkiye hatta yurt dışından gelip sonra gene çoğu topluca geri dönen 350 bin kişi. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hazırlıklarla ilgili açıklamasında, 700-800-1000 kişilik bölmeler halinde olabilir dediği bir yerde 350 bin kişi. Düğünlerin yasaklandığı günlerde, gazetelerde bir vekilin oğluna düzenlediği bin 500 kişilik yemeli içmeli düğün töreni. Covid-19 yayılmasın da kim yayılsın? Vallahi o bile bıktı belki… Son vakalarda işi biraz hafifletti sanki!

Siyasilere, her türlü kalabalıkla her şeye izin varken, vay tatile gittiniz, vay evlendiniz, vay burnun açıkta diye sürekli azarlanan biz faniler… Nerede test yaptıracağım diye dolananlar yanında, bu ayki sekizinci testim de negatif diye müjde veren büyükler. VIP hastaların yanında, akıl alır gibi değil ama ilacını alması için hastaneye çağırılan, belki toplutaşıma, belki taksiyle gelip, eline reçetesi verilip eczaneye gönderilen ve sonra da evde kal sözünü dinlemedi denilen hastalar.

İlacını bile kendi alıp dolaşıyorsa ortada!.. Niye dinlesin? Söyler misiniz niye dinleyelim?

“...çünkü gelecek bize bir oluş nedeni sunmaktan çıkmıştır.”

İşte tam da bir tek bu nedenle maskemizi takacağız, sosyal mesafeye dikkat edeceğiz, hasta veya hasta temaslı isek çıkmayacağız. Covid-19’dan geçtik, grip ve zatürree aşı sırası da nasıl olsa kolay kolay gelmez, sekiz kere olanlar bile olur gibi.

Artık kendimize ve Allah’a emanetiz.

Türk Tabipleri Birliği’nin bile cevabını alamadığı sorulara cevap aramayı da bırakıp, akıl sağlığımızı korumaya çalışacağız.

Çünkü bir gelecek yaratmak zorundayız!