Siyasal İslamcılar bir kez daha yanlış politikalarla neden oldukları krizi “milli beka” diye pazarlama telaşında. Tıpkı daha öncekilerde olduğu üzere bir kez daha bu tuzağa düşenler oldu. İktidarın arkasında saf tutmak için hemen hizaya girildi. Şunu bir kez daha vurgulamakta fayda var ki; egemenlerin süslü argümanlarla bezedikleri “milli egemenlik”, “beka” dedikleri şey esasında kendi sınıf […]

Siyasal İslamcılar bir kez daha yanlış politikalarla neden oldukları krizi “milli beka” diye pazarlama telaşında. Tıpkı daha öncekilerde olduğu üzere bir kez daha bu tuzağa düşenler oldu. İktidarın arkasında saf tutmak için hemen hizaya girildi. Şunu bir kez daha vurgulamakta fayda var ki; egemenlerin süslü argümanlarla bezedikleri “milli egemenlik”, “beka” dedikleri şey esasında kendi sınıf çıkarlarıdır. Bu nedenle “yerli”, “milli” veya “gayri milli” her kim olursa olsun, egemenlerin peşinden sürüklenmek, onların “ulusal güvenlik”, “beka”, “tehdit” söylemlerinin parçası olmanın ülkeye herhangi bir faydası yok. Durum buyken son S-400 krizi de gösterdi ki tartışmayı F-35 mi, S-400 mü denklemine sıkıştırmaya çalışmak süregiden yanlışlara ortak olmak demektir. Bir kez daha altını kalın çizgilerle çizerek belirtmekte fayda var.

1) Her silah alımı bağımlılık ilişkisini daha da pekiştirir. İster ABD, ister Rusya, isterse de Çin. Hangi tarafa meyledilirse meyledilsin bu gerçek değişmez. Silahlanma yarışı bağımsızlık değil, tam tersine yeni bir bağımlılık getirecektir.

2) Ne Amerikan Patriotları ne de Rus S-400’leri bir egemenlik göstergesi değildir. Bu nedenle ülkenin ne Rus S-400’lerine, ne Amerikan Patriotları ve F-35’lerine ihtiyacı var. İhtiyaç duyulan tek şey daha çok silahlanma değil, bölgede barışı, istikrarı, halkların kardeşliğini teşvik eden politikalardır.

3) Silahlanma yarışına teslim olmak, küresel silah tekellerinin ceplerini daha da şişirmek demek. Ülkeler silahlandıkça, kazanan her seferinde silah tüccarı ülkeler, şirketler, tekellerdir. Hiçbir güvenlikçi, jeopolitikçi yaklaşımın ülkeye faydası yok.

4) Dış politikanın “sınıflar üstü” olduğu tezi egemenlerin uydurduğu bir yalan. Dış politikada sen ben kavgası olmaz, dış politika milli politika demektir şeklindeki “resmi tez” koca bir aldatmaca. Dış politika da pekâlâ sınıfsaldır.

5) ‘Milli çıkarlar’ sermaye düzeninin çıkarlarından başka bir şey değil. İktidarın kendi çıkarlarından ve endişelerinden kaynaklanan tercihlerini “ulusal çıkar” kisvesi altında gizlemesi, kaynakları dışa bağımlı teknoloji için tüketmesi, ülkenin geleceğine ipotek koymasıdır.

6) Suriye, Doğu Akdeniz, Ege kaynaklı sorunlar başta olmak üzere ülkenin son dönemde yaşadığı sorunlar AKP/Saray rejiminin izlediği yanlış dış politikanın birer sonucudur. Özetle, sorun yaratan var oldukça sorunlar da eksilmeyecektir. Bu sorunları da daha fazla silahla kapatmak çare değil.

S-400 SENARYOLARI

Trump yönetimi bir ölçüde reaksiyon gösterecektir. Ancak bunun yakıcı bir yaptırım paketi olması zor. Türkiye gibi bir partneri kaybetme riski ABD açısından da çok tercih edilebilir bir durum değil şimdilik. Olası senaryolara gelecek olursak;

Kopuş olmaz: AKP/Saray rejiminin gövde gösterisine dönüştürdüğü S-400’ler Atlantik İttifakı’yla bir kopuşa yol açmaz. Tehditler, restleşmeler, karşılıklı parmak sallamalar bir süre daha devam etse de taraflar krizi en az maliyetle karşılama niyetinde. Ortadoğu, İran, Doğu Akdeniz nedeniyle bu aktörlerin Türkiye’deki üslere ihtiyacı var.

Kısmi yaptırımlar: Küresel bağımlılık ilişkilerinin neden olduğu öznel durum nedeniyle ne ABD ve NATO’nun Türkiye’nin üstünü çizme lüksü var ne de Türkiye’nin bir çırpıda yön değiştirerek Avrasya hattına kayma durumu. Bu gerilim de bir öncekiler gibi zamanla sönümlenecektir. Kısmi yaptırımlarla süreç atlatılır. F-35 projesinden bir süre için dışlanma ilk akla gelenlerden.

Bağımlılık sürer: Olacak olan şey ise ülkenin ABD’nin yanında bir diğer küresel aktör olan Rusya’ya da daha fazla bağlanması olur. Batı emperyalizmine ve Rusya’ya bağımlı dış politika ülkeyi daha fazla çıkmaz sokağa sürükleyecektir.

Fatura halka: Bütün bu dışa bağımlılığın yanlış kararın bedelini de ekonomik krizle boğuşan halk ödeyecektir. Bilime, sağlığa harcanması gereken kaynaklar silah fetişizmi uğruna heba edilmektedir. Muhtemelen devreye girecek yaptırımlar ekonominin dengeleri daha da bozacak. Ekonomi zaten problemli olduğu için herhangi bir yaptırım kırılmayı daha da derinleştirecektir.