Geçen dönemde Latin Amerika’dan Avrupa’nın çeperine birçok ülkede neo-liberalizmin yarattığı yıkımlar sonrasında sol partiler iktidara geldi. Siyasal alandaki geniş boşluğa rağmen, Türkiye’de sol bu tür bir çıkışı başaramadı.

Bu başarısızlık iktidar sorunun anlatmaya değil, yapmaya ilişkin olduğunu hepimize gösterdi. Yakın dönemde ortalığa dökülen dinleme kayıtları ve belgeler, iktidarı yerinden edemedi ama solun iktidar mücadelesinin merkezine koyduğu “iktidarı deşifre etme” stratejisini büyük ölçüde boşa çıkardı! Gezi sürecinde solun meydanlarda haykırdığı bütün gerçekler ortalığa dökülen belgelerle çarpıcı biçimde geniş halk kitlelerinin de “bildiği” haline geldi. Ancak gördük ki, iktidar sorunu bir anlatma, yanlış bilinci aşma meselesi değilmiş! Geniş kitleler bu durum karşısında, seçim sandıklarında oylarını yolsuzluk dosyalarının altında kalan iktidara atarken, yanıtını da vermiş oldu; “çalıyor ama iş yapıyor”.

Bu “özlü” sözün iktidar ilişkilerinin tılsımını içinde taşıyan ikinci bölümü, yani “iş yapıyor” kısmı. Söylenen şu; “ben iktidar sorununu çalma kısmıyla değil, iş yapma boyutuyla ilişkilendiriyorum”.

Böyle bir durumda önünüzde üç seçenek vardır; ya durumu kabullenirsiniz (Yavuz Bingöl sendromu), ya “ne haliniz varsa” deyip, çekip gidersiniz (Stockholm sendromu), ya da sesinizi yükseltip, karşı duruş sergilersiniz (Gezi başkaldırısı).

Bütün maliyetlerine karşın sol ,Gezi ve sonrasında dik durup, sesini yükseltmeye devam ediyor. Ancak bu iktidarın nasıl alaşağı edileceği, solun iktidara nasıl taşınacağı sorusu bütün yakıcılığıyla yanıt beklemeye devam ediyor.

Bu nedenle iktidar sorunu üzerinde kafa yormakta yarar var. Eğer iktidar bir yapabilirlik ve performans meselesiyse, sol yapabilir hale nasıl gelecek? İktidarın gerek merkezi, gerekse yerel yönetimler düzeyinde elinde bulundurduğu olanaklar yapabilirlik konusunda önemi bir avantaj elde etmesini sağlıyor.

Kürt siyasi hareketini, iktidar mücadelesini AKP iktidarından kurtulmak üzerine kurmaması nedeniyle, bir yana bırakırsak, sol içinde bu türden olanaklara sahip tek güç CHP. Ancak son günlerde Yalova, Şişli, Kartal belediyelerinde yaşananlar bir kez daha gösterdi ki, CHP belediyeleri, iktidara alternatif odaklar olmaktan uzak olmanın ötesinde, AKP’nin koyduğu belediyecilik modeline sadakat üretiyorlar.

Bu durum sol açısından bugüne kadar bir kısır, döngüye yol açtı. Ama bu içinden çıkılmaz bir durum olarak da görülmemeli. Bu olumsuzluklarla yüklü tablo başka türlü de değerlendirilebilir. Bu tür bir düşüncenin başlangıç noktasında altı çizilmesi gereken iktidar muhalefet arasında diyalektik bir ilişkinin bulunduğu gerçeğidir. Yani iktidarlar ancak muhalefetle ilişki içinde kendilerini kurarlar. AKP’nin başarısı ve yapabilirliği sadece kendi pratiklerinden değil, CHP belediyeleri örneğinde olduğu gibi, muhalif pratikleri de bugüne kadar şekillendirebilmesinden kaynaklanıyor.

İktidar sorununu böyle okuyunca tersi de doğru; muhalefet olmanın ölçüsü iktidara set çekebilme gücünüz, muhalefet olarak yapabilirliğiniz oluyor. Bu tür bir yapabilirlik ve performans, güçlü bir kadronuz, kapılarını halka açmış bir örgütünüz, kararlı bir proje ve programınız olmasıyla mümkün. Eğer bugün CHP belediyelerde başarısızlık yaşıyorsa, bunun gerisinde örgütlerden belediyelere taşınan bir yapabilirliğin olmaması var.

Birleşik Haziran Hareketi tam da böylesi bir farkındalıktan filizlendi. Yüzbinlerce insan örgütsüz biçimde sokaklara ve meydanlara çıkıp, iktidarı ve uygulamalarını kabullenmediğini söylediğinde, sosyalist parti ve hareketler kucaklayabilecekleri bu geniş halk kitlelerini temsil edemedikleri gerçeği ile de yüzleşmek durumunda kaldılar. Bu yüzleşmeden kaçmayan sosyalist parti ve çevreler şimdi iki şeyi yapmaya çalışıyorlar. Birincisi bir cephede bir araya gelerek dağınıklıklarını aşmayı hedefliyorlar. İkinci ve belki daha da önemlisi geniş halk kesimleriyle kucaklaşabilecekleri yeni bir örgütlenme modelini yaşama geçirmeye yöneldiler.

Diğer bir anlatımla şimdi sosyalist sol önce muhalefetin iktidarı, sonrasında da ülkenin iktidarı olacak bir büyük dalgayı yaratmak için Türkiye’nin dört bir yanından bütün gücüyle seferber oluyor. Böylesi bir proje örgütlü biçimde iktidarın önüne çıktığında, hiç kuşku olmasın geniş halk kitlelerinden bir başka özlü söz işitmeye başlayacağız; “çalmadan iş yapıyor”.

İş başına!