Dürüst olmak gerekirse, başlıktaki soru kafamda dolaşıp dururken aklıma gelen ilk cevap “yazmasam” oldu. Düşündükçe daha da ikna oldum “yazmasam”a…

Yazacak şey olmadığından değil; havanda su dövecekseniz öyle çok konu var ki…

Dün sabah Resmi Gazete’de bir KHK daha yayımlandı ve bakanlar kurulunun yetkileri cumhurbaşkanına devredildi. Seçimden sonra geçen yeni sistemin yasal çerçevesi de oluşuyor.

Son başbakan Yıldırım pek memnun “son”luktan; o bildik neşesiyle veda turları atıyor. TRT’yi ziyareti sırasında, onunla birlikte işsiz kalacak başbakanlık muhabirlerini rahatlattı biraz; “Dükkânı kapattığım kim varsa, benden ayrılmasın. Nereye gidersek beraber gideceğiz.

Demek kafasında, yeni sistemde başbakanlık muhabirlerinin de yanında takılabileceği bir yer var son başbakanın!

TRT’de; “Saat 17.00’de Başbakan gelecek, kimse ayrılmasın” mealinde e-postlar atılmış çalışanlara. Başbakan’ın gelişi gecikince 18.15’de kalkması gereken servislerin ziyaret bitmeden kaldırılmayacağı duyurulmuş ve 18.45’te ancak kalkabilmiş servisler.

Bebesi, hastası olanlar biraz mağdur olmuş ama, hem son başbakan için 30 dakikacık gecikme çok değil hem de Binali Bey’in bir kusuru yok bunda. Bilse, giderayak kendisini takip eden muhabirleri de düşündüğüne göre, hastası bebesi olanları mağdur etmezdi.

BirGün’ün dünkü manşeti de var; üzerine epey şey yazılacak: “Hayat pahalılığı ‘istikrarlı’ artıyor.

Seçim nedeniyle ertelenen zamlar bir bir gelmeye başladı, alkolden sigaradan girip yiyeceğe içeceğe kadar her şeyin fiyatı artıyor, enflasyon yükseliyor, TL yine yabancı paralar karşısında düşüşte.

Bunlar bir kenarda duradursun şimdi sağcısından solcusuna bilcümle kalem erbabı için en heyecanlı konu CHP. Tam da uzlaştılar, sorun yok, el ele yerel seçimlere hazırlanacaklar derken, “CHP yine içe döndü”. Biliyorum, şimdi bu konuda bir şeyler yazsam epey okuyanı olur.

Muharrem İnce, “Delegelerle kongrelerde yapamadım, şimdi yüzde 30’un rüzgârıyla genel başkanlığa geleyim” modunda. Gizli ajandası yok gerçekten; ayan beyan ortada ki başkan olmak istiyor. O imza toplamasa da onun için kurultay imzası toplayacaklar harekete geçti.

Ben de, birkaç gündür geride kalan seçim nedeniyle, ne yapmak lazım, nasıl yapmak lazım konusunda, yıllardır yazıp durduğum şeyleri tekrar yazdım. Aynı şeyleri yeniden mi yazayım? Okuru sıkmaz mı?

Sanki kafamdan geçenleri de okuyormuş gibi, deniz kenarında tatilde olan bir sıkı okurum mesaj atmış dün. “Biz tatildeyiz. Bence herkesin okumaya biraz ara vermesinde yarar var. Siz de yazmayın, dinlenin” diyor.

Aslında, “Ne yazsam?” sorusuna şıp diye bir cevap verebildiğinizde ve yeni şeyler yazabildiğinizde, hele de keyifli bir konuysa üzerine kalem oynattığınız, yazarken de dinleniyorsunuz.

Bugün öyle değil ama… Ne yeni bir sözüm var söylenecek, ne de keyifli yazlık bir yazı yazabilecek havadayım.

O yüzden, yazının başlığındaki soruya ilk paragraftaki cevapla yetineyim:

Yazmasam!