İnsanları eleştirirken ayaklarının yere basmadığını söylemek âdettendir. Ya ayakları aşırı yere basanlara, basmakla kalmayıp oldukları yere çakılanlara ne demeli? Böyle bir toplumda bu eleştiri bir işe yaramaz. Aksine onlara önereceğiniz tek şey, ayaklarını yerden derhal kesmeleridir. Sadece bedenlerini yere çivileseler iyi. Durdukları yerden yeryüzüne baktıkça, dünyanın şeylerini sabit bir noktadan yargılayıp sınıflandırdıkça anlam dünyaları, zihinleri de sabitlenmiştir. Yerinden edilmek, bir kuvvete maruz kalmadıkça mümkün değil; bedeni harekete geçiren her zaman bir kuvvettir. Savaşlarla, yıkımlarla ya da mekânsal dönüşümlerle insanların yerlerinden yurtlarından edilip göç etmek zorunda bırakıldıkları, iktidar tarafından icra edilen nüfus düzenleyici kuvvetlerden söz etmiyorum. Bedenin yaşama meftunluğundan söz ediyorum. Bedeni yerinden eden, harekete geçiren yaşama kuvvetidir. Ne diyordu kılıç balığı? “Beni böyle koşturan yaşama sevinci/Kanal boyunca bir o yana bir bu yana” (Kılıç Balığının Öyküsü, Güzelson). Bir yere çakılı kaldıkça insan yaşama arzusunu yitirebilir. Ve şimdi olduğu gibi, çakılı olduğunuz yerden bakar ve anlam dünyanızın giderek çöktüğünü ve hiçleştiğinizi hissedersiniz. İktidar ve muhalefetin olduğunuz yerde çakılı kalmanızı istemelerinin nedenini anlayabiliyorum. Ama hâlâ ve ısrarla oldukları yere çakılanları, yerlerinden edilmeye direnenleri, hiçleşmeyi kabullenenleri anlayamıyorum. İnsanın kendini var edebilmesi için hiçlikten varlığa sıçraması, yani yerinden edilmesi gerekir.

***

Yaşam kuvveti tarafından yerinden edilmek, seyirci konumunu terk etmektir; aktif olarak hayata katılmak ve hayatın kurucu öğesine dönüşmek. Her beden bir mekândır, kendi mekânını yaratan bir mekân. Ve bir beden kendi mekânını yaratamadığında giderek küçülür ve sonunda anatomik sınırlarına dayanır. Ve daha fazla küçülemeyeceği için içine çöker. Tarihte buna döneme çöküntü çağı denir. Çöküntü çağından çıkmak, iktidar tarafından size tahsis edilmiş yeri terk etmekle mümkün olabilir ancak. Hareket ettikçe dünya ve şeylerinin görünen yüzleri değişir; kendilerini çok farklı biçimlerde ifşa ettikçe şeyleri yeniden yorumlamak zorunda kalırsınız. Üstelik şeyler arasında mevcut olmayan bağlantılar icat ettikçe anlamınız ve hayatınız değişir. Çöküntü çağından çıkmak, mesafeyi kaldırmak, bedeninizi şeylerin arasına yerleştirmekle mümkün olabilir ancak. Şeylerin farklı ritimlerine eklemlendikçe varlık alanına tekrar geri dönersiniz. Mekânınız şeylerin mekânıyla karışır, artık hep aradasınız. Tıpkı Cezanne’ın resimleri gibi, şeyleri konturları birbirinden ayırmaz, aksine yeryüzü, renkler, ritimler, perspektifler denizine dönüşmüştür.

***

Çakılı kaldığınız yer, iktidarın mitolojik politik söylemleriyle inşa edilmiştir. Ve bu söylemler, sizi yere çivilemek için söylenmiştir. Yerinizden kımıldadığınız takdirde, kaos çıkaracağınız öğretildi size, çaresizce kabullendiniz. Ah, ne yılansınız siz! Mircae Eliade anlatmıştı; Hintli bir yapı ustası, inşa edeceği yapının temel taşına bir yılanı kafasından çivilermiş. Yılan, Hint mitolojisinde kaosun simgesi. Tüm despotik yapılar, kafalarından çivilenmiş yılanların üzerinde yükselir. Babil’in despotu Marduk da, kaosu temsil eden yılan Tiamat’ı öldürdüğünde kurabilmişti despotik düzenini. Oysa yılanı koşturan yaşama sevincidir; yaşam boyunca bir o yana bir bu yana. Yapı ustasına inanmayacaktınız. Kafanızdan çivilendiniz ve bir yapının içine hapsedildiniz. Artık gerçek, bir tüketim malı gibi ayağınıza geliyor ve tüketiyorsunuz. Ve gerçeği tükettikçe tükeniyor, hiçleşiyorsunuz. Oysa çivilendiğiniz yerden kurtulabilseydiniz, gerçeğin asla tüketilemeyeceğini, hareket ettikçe yeryüzünün katman katman açıldığını ve dünyanın şeyleriyle birlikte gerçeğin yeniden inşa edilebileceğini keşfedebilirdiniz.

“Deniz kızı girmiş düşünceme/Ben iflah olmam”. Kılıç balığının düşüncesine giren, yaşama kuvvetidir. Yaşama arzusu, her bedenin ve düşüncenin içine çöreklenmiş bir yılan. O kadar kudretlidir ki hapsedildiği ölü kabuktan kolaylıkla sıyrılabilir. Despot, yaşamı ölü kabuğun içine hapsettiğinde var olabilir ancak. Şayet yılana dönüşebilseydiniz, ölü kabuktan kolaylıkla kurtulmayı becerebilirdiniz.