Türkiye’de sendikalar kanunu 1947’de yayınlanarak yürürlüğe girdi, Dünya’da ise 1820’de İngiltere’de…

Uluslararası ölçülere göre 200 yıl, Türkiye gerçekleri çerçevesinde 75 yıl geçti.

Ama bizim taş devri standartlarına sahip patronlar bir türlü sendikalaşmış işçilere alışamadılar.

Ne zaman alışacaklar?

Bu gidişle hemen hemen hiç!

Türkiye’de sendikalaşma mücadeleleri 1960 ve 1970’lerde çok hızlıydı. İstanbul’da sanayi bölgesi Haliç ve çevresi olduğundan Kağıthane, Silahtar, Eyüp, Alibeyköy, tarihi işçi direnişlerine sahne oldu. Bu eylemlerin ortasında da sendikalaşma sorunu yer alıyordu.

Bu arada patronlar kendilerine göbekten bağlı sarı sendikalara aşina olabilmişlerdi. İşyerine özel sendikalar bile kurabiliyorlardı.

İşçiler ise sarı sendikalardan istifa edip DİSK’e bağlı sendikalara geçiyorlardı.

İşte olaylar da burada patlıyordu. Patronlar işçileri fabrikalarından atıyorlardı. İşçiler de fabrikayı işgal edip, kapıları kaynaklıyorlardı ki, dışardan müdahalelere karşı eylem güvenliğini sağlama alıyorlardı.

Altmışlı, yetmişli yıllar geçti. 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 askeri darbeleri yapıldı bitti. Doksanlı yılları iki binli yıllar takip etti.

Türkiye dünyanın en gelişmiş 20 sanayi ülkesi arasına girdi.

Gerek yerli patronlar gerekse yabancı ortakları bir türlü işçilerin sendika üyesi, olmalarını içlerine sindiremediler.

Kendilerini, hep “gol yemiş” hissiyatına kaptırdılar.

Geride 75 yıllık bir sendikal yaşam birikimi olmasına karşın günümüzün işçileri babalarından, dedelerinden daha kötü durumdalar.

Hele son yirmi yılın iktidar partisi döneminde ülke emekçiler açısından tam anlamıyla bir cehenneme döndü.

İş kazası adı altında işlenen iş cinayetlerinde tek seferde 10 işçi, 20 işçi aynı anda öldüler.

Soma’da ise kanlı bir rekor kırıldı: 301 işçi hayatını kaybetti!

Ülkenin en üst düzey yöneticisi “Bu işin fıtratında var” diyerek 301 işçinin maden ocağında ölmesinin “normal” olduğunu izah etti!

Bir şey daha yaptı. Patronlara hitaben konuşurken “Biz OHAL’i bahane edip grevleri yasaklıyoruz” dedi.

Bu duyan paragöz patronlar iyice ipten kazıktan kurtuldular. Sendikaya üye olan işçi doğrudan işten atılmayı göze almış kabul edildi.

Patronlar yaşadığımız çağın ortalama yüz yıl gerisinde kendilerine uygun mevziler seçip var güçleriyle işçi hakkı yiyerek çok zengin oldular.

Sendikalaşma 2022’de hâlâ büyük bir “sorun” olarak varlığını koruyor. Oysa bu Anayasa’da ve yasada olan bir işçi hakkı!

İlkellikte ısrar eden sendika karşıtı patronlara sormak gerekiyor:

-Siz ne zaman yontulacaksınız?