İnsanlık tarihi boyunca ilk kez gözlenen kara delik malum tüm dünyada birçok bilim içerikli tartışmalara neden oldu. Her şeyden önce bu yönüyle bile büyük bir başarı. Geniş bir kesimin teknolojik devrim olarak nitelendirilen bu gözlem,  “Olay Ufku Teleskobu’ projesi ile gerçekleştirildi.  40 ülkeden, 200-250 arası bilim insanının kolektif gerçekleştirdiği bu projenin tüm bulguları ise The […]

İnsanlık tarihi boyunca ilk kez gözlenen kara delik malum tüm dünyada birçok bilim içerikli tartışmalara neden oldu. Her şeyden önce bu yönüyle bile büyük bir başarı. Geniş bir kesimin teknolojik devrim olarak nitelendirilen bu gözlem,  “Olay Ufku Teleskobu’ projesi ile gerçekleştirildi.  40 ülkeden, 200-250 arası bilim insanının kolektif gerçekleştirdiği bu projenin tüm bulguları ise The Astrophysical Journal Letters adlı yayında 6 makale şeklinde yayınlandı. Okuyan herkeste kaçınılmaz olarak merak duygusunu harekete geçirecek zengin ve aydınlatıcı bir içeriğe sahip olan bu makale serisini meraklılarına öneririm.

İşin ekonomik perspektifinden bakacak olursak, bu projenin nasıl ve hangi imkanlarla gerçekleştiği öne çıkıyor. Öncelikle bu çok maliyetli bir proje. Fakat parayı bastıran da böylesi bir projenin altına elbette imzasını atamıyor. Bilgi birikimi, mühendislik becerisi ve bu birikim ve becerinin buluşa dönüşeceği fiziki şartların sağlanması bu projeyi mümkün kılıyor.

İşin sadece bütçe kısmının incelenmesi, söz konusu bu bilgi-beceriye ayrılan kaynağın ne denli önemli olduğunu bizlere sunuyor. Neden bazı ülkelerde bu buluşlar gerçekleşiyor, neden diğer ülkeler seyirci kalıyor? sorusunun bir yanıtı da bu faaliyetlere ayrılan kaynağın büyüklüğünde ve harcamaların niteliğinde bulunuyor.

Olay Ufku Teleskobu projesinin önemli bir kısmı NSF (National Science Foundation-Ulusal Bilim Vakfı) tarafından koordine ve finanse ediliyor. Vakıf 20 yıldır projeyi 28 milyon dolar üzerinde bir bütçeyle fonluyor. Bağımsız araştırmacılardan disiplinler-arası ekipler kuruyor, araştırma tesislerini finanse ediyor. Vakfın 2018 bütçesi 7,8 milyar dolar ve 2019 yılı için Trump yönetiminden hemen hemen aynı bütçe talep ediliyor. Vakfın bütçeyi kendi içinde nasıl dağıttığına bakarsak, 6,3 milyon dolarını araştırma faaliyetlerine, 902 milyon dolarını eğitim ve insan kaynağının yetiştirilmesine ayırdığını görüyoruz. Geri kalan bütçe de yönetim ve tesislerin inşaatı işlerine ayrılıyor.

Projenin diğer önemli bir finansörü ise Avrupa Araştırma Konseyi. Konsey, proje içindeki 3 ekibi ve bu proje ile ortak çalışan ve yaklaşık 20 milyon dolarlık bir bütçeye sahip olan Black Hole Cam adlı başka bir projeyi fonluyor.

Ve ayrıca- bu ikisi kadar büyük bir katkısı olmasa da- Çin, Japonya, Kore, Tayvan, Vietnam, Tayland, Malezya, Hindistan ve Endonezya’daki birçok çalışmayı üstlenen Doğu Asya Gözlemevi de bu çalışmada bilimsel ve finansal katkısıyla yer alıyor.

Bilimsel faaliyete ayrılan kaynaklar ve Türkiye

Yukarıda tek bir proje için verilen fakat genel olarak bilimsel faaliyetlere ayrılan kaynakları aslında iki koldan oluşuyor. Birincisi insana ikincisi mühendislik ve fiziki altyapıya ilişkin faaliyetlere ayrılan kaynaklar.

İnsana yapılan yatırımın küresel ölçekte ülkeler arası nasıl bir eğilim gösterdiğini, Türkiye’nin bu eğilim içindeki konumunu görebilmemiz için Dünya Ekonomik Forumu’nun Küresel Beşeri Sermaye Raporu önemli bir data sunuyor. En son 2017’de yayınlanan bu rapor, eğitim, eğitimin istihdama nasıl yansıdığı ve know-how birikimi üzerinden derlediği Beşeri Sermaye Endeksi oluşturuyor.

Bu endeksin ilk 10 ülkesini sırasıyla Norveç, Finlandiya, İsviçre, ABD, Danimarka, Almanya, Yeni Zelanda, İsveç, Slovenya ve Avusturya oluşturuyor. Bu ülkelerdeki endeks ortalaması 100 üzerinden 75.

Türkiye ise Kolombiya, Meksika ve Ruanda’nın gerisinde düşerek 60,33 düzeyinde bir puana sahip. Toplam endekste 130 ülke arasında 75.; eğitim kapasitesi alanında 83,; eğitimin istihdama yansımasını değerlendiren endekste 108.;  know how’da ise 59. sırada yer alıyor.

***

Türkiye’deki ‘bilimsel faaliyetlerin’ değerlendirilmesi tek başına başka bir yazının konusu. TÜBİTAK’tan başlayıp YÖK’e dek uzanan bir konu… Dolayısıyla şimdilik şunu söylemekle yetinelim, dünya sıralamasında çıtayı tutturmaktan oldukça uzak haldeyken, bu açığı kapatmaya dönük bir adım atılmaması bizler açısından üzücü. Fakat en üzücü yanı ortada böyle bir hedefin olmaması, hatta ‘papaz eriğini imam eriğine dönüştüren’ ‘icatlar’ gibi alay konusu projelerin maharetle sunulduğu bir ortamın başarısızlık olarak algılanmaması.