Neden ekolojik mücadele?
Fotoğraf: BirGün

Hakan YURDANUR

Ekolojik mücadele yerine çevre hareketi, çevre mücadelesi, ekoloji hareketi kavramlarının kullanıldığını sık sık görmekteyiz. Oysa kavramı doğru nitelemek ve onu tam adıyla seslendirmek verdiğimiz mücadeleyi anlamanın da ilk ve önemli adımı olacaktır. Ekolojik mücadele ile diğer kavramlar arasındaki ayrımları netleştirerek yola çıkabiliriz.

Mücadele, uzun süreli kalıcı çözümlere odaklı sorunun merkezini yani kapitalizmi sorgulayan ve ona karşı direnen, bunlar için de “neden“ sorusunu sürekli soran bir çabadır. Buna karşılık hareket ise, kısa vadeli, geçici çözüm odaklı, sorunun merkezini yani kapitalizmi sorgulamak ve ona karşı direnmek yerine onun kurumları ve göstermelik yapıları ile tatlı bir rekabete giren ve bunlar içinde “neden“ değil “nasıl“ sorusunu soran bir çabadır.

Bu iki tanım bize ekoloji mücadelesi ve çevre hareketleri (diğer kavramlar yerine genel olarak çevre hareketleri diyeceğim) arasında ciddi farklar olduğunu gösteriyor. Şimdi bu farklara biraz daha yakından bakıp özetleyelim.

Çevre hareketi, “İnsan önce doğanın içindeydi onunla bütünleşti sonra ona rağmen onu dönüştürmek istedi en sonunda da ondan uzaklaşarak hükmü altına aldı“ tanımında belirtildiği gibi merkezine insanı koyar ve doğayı insanın hizmetinde bir nesne olarak yorumlar. Çevre hareketinin ilerleyiş ve işleyiş yönü insandan doğaya doğrudur.

Ekoloji mücadelesi ise insan, toplum ve doğa arasında öncelik, sonralık ilişkisi kurmaz, değer sıralaması yapmaz (ya da yapmamalıdır). İlerleyiş yönü insan, toplum ve doğa arasında ki organik bütünsel ilişkiler şeklindedir.

İnsanın doğanın efendisi olarak görülmesi sınıfsal bir dayatmanın ürünüdür. Sınıfsal mücadele vermeden de bu durumdan kurtulmak sanıldığı kadar kolay değildir. Çevre hareketleri mücadeleyi bölümlere ayıran, öncelik - sonralık ilişkisine tabi tutan, “bizim burada istemiyoruz“ mantığı içine hapseden anlayışlar ile de ekoloji mücadelesinden ayrılır.

Bölümlere ayırmak, doğaya ve çevreye değer biçmek, onu fiyatlandırmak demektir. Fiyatlandırma, alıp satmak üzerinden değerli değersiz anlayışlarını dikte eder. Sermayenin yararına olan yer değerlidir ve pahalıdır. Değerli ve pahalı yerlerin sırf bu nedenle koruma altına alınması çevre hareketlerinin sık sık başvurduğu manevra biçimleridir.

Ekoloji mücadelesi, fiyatlandırma üzerinden doğaya değer biçilmesini, kıymetin sermayeye göre belirlenmesini kabul etmez. Önemli olan ortak müşterekler üzerinden değer biçilmesi ve toplumsal mülkiyetin öne çıkarılmasıdır.

Gelelim “Bizim burada istemiyoruz“ mantığı üzerinden kurulan yaklaşımlara. İlk etapta düşünüldüğünde burada doğa yıkımı, çevre tahribatı istemiyoruz demek son derece anlamlı gelebilir, ilk tepki olarak da gereklidir. Fakat bu yaklaşım biraz derinlemesine incelenirse sorunu hem mekânsal hem de zamansal olarak geçici anlamda çözdüğü görülecektir. Herhangi bir kötülüğün sizin bulunduğunuz yerden gitmesi, gönderilmesi kötülüğün sona erdiği anlamına gelmez. Başka bir yerde ve belki de daha şiddetle var olabilir. Bu nedenle “Bizim burada maden araması istemiyoruz” söylemi genişletilerek hiç bir yerde maden araması istemiyoruz şekline dönüştürülmelidir.

Çevre hareketlerinin lokal ve geçici çözümlere bel bağlayan yaklaşımları “Bizim burada falanca müdahaleyi istemiyoruz” yaklaşımı ile uyum içindedir. Günü kurtarmaya yönelik bu yaklaşımların düzen ile uyumlu politikalar geliştirilmesine de alt zemin hazırlayacağını vurgulayalım.

Kısa süreli, nedenden çok sonuç odaklı yaklaşımların yarattığı doping etkisi cezbedici olabiliyor. O nedenle ekoloji mücadelesi için sorun genele ve tüm zamana yayılarak çözülebilir. Burada hem mekânı (tüm ülkeyi kapsayacak şekilde), hem zamanı (yaşamın tüm alanlarını mücadele içine çekerek) genişletmek egemenin elindeki kozu almak bakımından önemlidir.

Temiz toplumun temiz doğa ve çevre ile birlikte var olabileceğini biliyoruz. Bu kirliliğe karşı mücadeleye kavramsal temizlik ile başlamak pratik içinde önemli bir adım olacaktır.