Avrupa’da aşırı sağ hareketler ivme kazanırken yerkürenin yoksul güneyinde rüzgâr soldan esiyor. Son olarak İtalya’da Mussolini esintili parti ve lider ipi göğüsledi. Hemen iki hafta öncesinde de sosyal demokrasinin kalesi İsveç’te aşırı sağcılar zafer elde etti. Kıta Avrupası’nda aşırı sağ dalga birkaç yıl öncesinin şiddetinde olmasa da yükselmeye devam ederken Güney Amerika’da ise bambaşka bir hikâye yazılıyor.

Şili, Peru, Bolivya, Honduras, Venezuela, Arjantin derken “pembe sol” dalga yeniden Brezilya kıyılarına ulaştı. Rüzgârı hisseden Times dergisinin “Lula’nın Dönüşü” başlığıyla daha mayıs ayında manşete taşımak zorunda kaldığı Lula, “Politik sürgünden 'beyaz şövalye gibi’ döndü. Bir aksilik olmazsa pazar günü Brezilya’da yeniden başkanlık koltuğuna oturacak.

BirGün’de de çevirisini yaptığımız makalede belirtildiği üzere, “Brezilya’yı kâbustan çıkaracağını” söyleyen Lula, 76 yaşında yeni bir hikâye yazmak üzere. 2003-2010 tarihleri arasındaki başkanlığı döneminde derin izler bırakan, tam da bu nedenle egemenlerin radarına giren Lula ile Güney Amerika’daki “sol iktidarlar” kuşağının en güçlü halkasını oluşturacak.

SOLUN YAPAMADIKLARI

Savaşın da etkisiyle ekonomik krizin derinleştiği, yoksulluğun tırmanışa geçtiği Atlantik’in bu yakasında sol yerine sağın yükselmesi neresinden bakılırsa çarpıcı. İtalya’da Giorgia Meloni, İsveç’te Jimmie Akesson gibi aşırı sağcı liderler kökleri neo Nazi hareketlerine dayanan partileriyle siyasi denklemi alt üst etti.

Her iki ülkede de aşırı sağcılar işçilerden, emekçilerden, ezilenlerden pek çok oy aldı. Bunda merkez sol hükümetlerin uzun yıllar boyunca sosyal devleti budayarak halkı neoliberal sistem karşısında yalnız bırakmalarının payı büyük.

Aşırı sağın yükselişinin nedenlerini sadece korkuları beslemeleri, yabancı düşmanlığı yapmaları olarak okumak eksik kalır. Avrupa solunun uzunca bir süredir halkla, kitlelerle bağının kopması, kendi egemenlerinin seslerine kulak vermeleri, küresel krizler karşısında kitleleri çaresiz bırakmaları malum sonuçların nedenlerinden.

Avrupa genelinde ekonomik, toplumsal, siyasal durum gün geçtikçe kötüleşiyor. Ekonomik krizin üstüne gelen savaş, her şeyi daha da kötüleştirdi. Almanya gibi kimi başat ülkelerde işbaşına gelinse de sosyal demokratların, Yeşiller’le izlediği savaş yanlısı militarist politikaları merkez solun sağcılaşmaya başladığının göstergeleri.

KİMLİĞE SIKIŞAN SOL KAYBEDER

Avrupa’daki sol-sosyal demokrat partiler uzunca bir süredir kimlik bunalımı içerisinde. Dün bu sayfada çıkan röportajda Prof. Dr. Kemal Bozay solun içerisinde bulunduğu krizi şu şekilde çarpıcı bir biçimde özetliyordu: “Çelişkilerin daha da derinleştiği ülkelerde sol ve sosyalist hareketlerin söylem ve cevapları geniş yığınlar açısından çok karmaşık (kompleks) görünüyor. İtalya örneğindeki gibi sol akımlar entelektüel tartışmalara boğulmuş durumdalar. Geniş toplumsal kesimlerin istemlerine acil cevap verme yerine kimlik politikaları ve kimlikçi argümanlarla sarılmış durumdalar.

Korona krizi, Ukrayna savaşı, küresel politikaların çöküşü, ekonomik krizin derinleşmesi, sosyal değerlerin tasfiyesi gibi konularda sol partilerin çözüm önerilerinin çok zayıf olduğunu görüyoruz. Bunun karşısında sağ söylemler ve politikaların daha basit ve popülist olduğunu görmekteyiz. Özellikle yeni kuşaklara dönük politikalarda yeni bir hatta ihtiyaç duyulduğunu daha yakından izlemekteyiz.”

LULA’NIN DÖNÜŞÜ

Lula ve diğer Latin liderleri bir adım öne geçiren avantaj da tam da burada saklı. Güney yarımküredeki sol liderler savaş, çatışma ve göçmen krizinden uzak olmalarının da verdiği avantajla sosyal politikalara odaklandılar. Açlığa, yoksulluğa, sosyal adaletsizliğe karşı talepleri yükselttiler.

Halkın temel taleplerine, sorunlarına dokunulunca her ülkede kazandılar. Şili’de Gabriel Boric’e seçimi kazandıran da bu taleplerin dillendirilmesiydi, ancak altı ay sonra ilerici anayasanın referandumda reddedilmesine neden olan da etkenler de kimlik politikalarıydı.

Rüzgârın ne yönden eseceğini, halkların beklentileri, sosyal taleplerin dillendirilmesi belirliyor. Eşitsizliği gidereceğini, sosyal devleti geri getireceğini, kamusal politikalara ağırlık vereceğini dillendiren Lula'nın rüzgarın yönünü değiştirmesi diğer sol-sosyal demokrat liderler için dersler barındırıyor. Tabi, Lula bir son dakika kumpasına kurban gitmezse!