Hürriyet Gazetesi ve Doğan Grubu’yla ilgili duruşumu tekrarlamama herhalde gerek yok. Bugünkü tablodaki katkıları ve geçmiş sorumlulukları üzerine yazdıklarım arşivlerde çarşaf çarşaf durur. Üstten bakan “biz bunları kitaplarımızda yazdık” klişesine de girmek istemiyorum, ama mevzuyu “Bilal’e anlatır gibi” seviyesine çekmek için de söylemek zorundayım: Halen raflarda olan bir kitabın hatrı sayılır bir kısmını da bu konuya ayırmışlığım var. Hepsini geçelim, çünkü bugünün tartışma konusu değil. Hürriyet gazetesini gece yarısı basarak taş ve sopayla tekzip verme çabasının anlattığı iki şey var. Birincisi bu yolla diğer basın kuruluşlarına da gözdağı vermek. İkincisi, onca masrafa rağmen, 90’lardaki gücünün çok gerisinde olan bir Hürriyet kadar bile medya gücü oluşturamamış olmak. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nun konusu işte bu ikinci mesele. Avuçlarındaki onca medya kuruluşuna rağmen, neden Hürriyet’e ihtiyaç duyuyorlar, dört maddeyle açıklamak isterim.

1-MEDYA MÜHENDİSLİĞİ YAPAMADIKLARI İÇİN
Medya mühendisliği ayrı şeydir, medya müteahhitliği ayrı. Bu ikisinden sadece birini yani medya müteahhitliğini tercih edince, ikna gücü olmayan ucube bir yapı oluştu. Zaten medyayı müteahhitlere kat ve ihale karşılığı teslim edince de fazlasını beklememek gerekliydi. Çünkü iyi veya kötü bir algı oluşturmak için medya mühendisliği şart. Medya mühendisliği, bir gazeteyi papağan gibi aynı şeyi tekrarlayan onlarca yazarla doldurmak değildir. Medya mühendisliği, farklı görüşleri dillendiriyormuş gibi yaparken, çaktırmadan kendi görüşünü hâkim kılma işidir. Hürriyet, iktidarlarla kol kola yürürken bunu çok daha iyi yapardı. Bu çaptan düşmüş hali bile, “havuz medya”dan iyi, o ayrı.

2-GAZETE OKURUNA ULAŞMAK İÇİN
Gazete okuru bulmak Türkiye gibi okuma alışkanlığı düşük ülkelerde daha zor. Bir kere gazeteye para vermeye hazır okuyucu, öncelikle reklamverenin gözünde değerli. Çünkü tüketiciler, para ödeyerek aldıkları mecralardaki reklamları daha ciddiye almaya eğimli. Ara ara yandaş gazetelerin “biz niye reklam alamıyoruz” yollu tehditle karışık yakınmaları, reklamverenin bunun farkında olduğunun bir kanıtı. Gazete satın alan okuyucunun bir başka değeriyse başkalarının kanaatleri üzerindeki etkisi. Bugün “Havuz Medya”nın çok büyük bir kısmı için bayii satışı diye bir şeyin pek söz konusu olmadığı görülüyor. Hürriyet özellikle 90’lardaki etkisinden çok uzakta kalsa da hâlâ iktisadi bir değer. Kaldı ki, Doğan Grubu’nun bir de Posta gazetesi var.

3-ZEKÂ REHAVETİ YÜZÜNDEN
“Zekâ rehaveti” tanımlaması bana ait değil. Rasim Ozan Kütahyalı 7 Haziran seçimleri sonrasındaki özeleştiri furyasında, AKP medyasını “zekâ rehavetiyle” eleştirmişti. İşte o “zekâ rehaveti” panik halindeyken kendini iyiden iyiye ele verdi. Neredeyse bir çocuğu bile ikna edemeyecek manşetler birbiri ardına sıralanıyor. Kötülükleri bile çok çiğ olduğu için Hürriyet’in 90’larda yürütüp bitirdiği “körü körüne hedef gösterme” metodunu 2015 yılında kör gözün parmağına kullanmaya kadar vardırıyorlar işi. Dünkü Yeni Şafak’ta Selahattin Demirtaş için atılan “Katil” başlığı, bunun bir göstergesi. Aynı zamanda bir paniğin de ifadesi. Bekledikleri karşılık gelmedikçe dozu artırıyor, artırdıkça hem daha batıyorlar hem de daha tehlikeli hale geliyorlar.

4-KORKU YAKLAŞIMI ARTIK İŞE YARAMADIĞI İÇİN
Bugünün çok acı özel şartlarını hariç tutalım. Bugüne gelinene dek, MİT Krizi, Gezi, 17-25 Aralık olaylarıyla havuz medya, adeta bir korku bülteni halini almıştı. Paraleller, Faiz Lobisi, Geziciler, OTPOR derken gerçek savaş ortamına giriliverdi. Kamuoyu korkuya alıştıkça daha fazlasını verme gerekliliği yüzünden de iş sarpa sardı. Bugünün ortamında zaten “olumlu” bir şeyler söylemek mümkün değil, ama havuz medyanın yıllardır taşıdığı olumsuzluk ve her şeyi düşman üzerinden tanımlama yükü artık iyice ağırlaştı. Hürriyet gazetesinin renkliliği ve her şeye rağmen devam eden magazin çeşnisi bile bir değer. Bir zamanlar onunla başa baş rekabet eden Sabah gazetesini iyice itici hale getirdikleri için Hürriyet daha değerli.

Sonuç olarak süngüsü düşmüş Hürriyet’e ihtiyaç duyuyorlar. Gözü dönmüşcesine saldırmalarının bir nedeni siyaseten düşüşte olmaksa, bir nedeni de “biz beceremedik” itirafıdır bir nevi. Becerilmiş halinin de Hürriyet olması ne acı, ama gerçek.