“Korona morona yok, konser yapın” diyecek kadar şuursuz değilim fakat sokaklarda insanların dip dibe takıldığını, kafelerde maskesizlerin kahkahalarla kahvelerini yudumladığını, sahilde 10-20 kişilik grupların yerlere uzanıp muhabbet ettiğini, 40 kişinin dolmuşla işinden evine gitmeye çalıştığını gördükçe “Neden konser yok ki?” diye sormadan da edemiyorum. Sahi neden konser yok? Neden barlar gece 12’den sonra açık değil?

Neden konser izleyemiyoruz?

Çok uzun zamandır konser izleyemiyoruz. Etkinlikler Covid-19 salgını sebebiyle iptal oldu doğal olarak. Tüm dünyada bu böyle. Çoğu orkestra arşivini YouTube’dan açtı. Pek çok mekan Instagram’dan yayınlara çıkıyor. Bazı markalar yine Instagram’dan canlı konserlere sponsor oldu. Bu da bir ekonomi yarattı yaratmasına ama “arabalı konserler” gibi bunların da ne derece işe yarayacağı meçhul. Elbette bu gibi programlar bir ekonomi yaratıyor ama dinleyicinin ve sanatçının alıştığı konser deneyimi bu değil. Yanılma payımın farkında olduğumu da belirterek bunların gayet geçici hareketler olduğunu düşündüğümü söylemek isterim. Şu dönemde müzisyen ve ekiplerinin ayakta tutmak için sektörün nefes alması için yapılan her hareket benim için uygundur.

En son gittiğim iki etkinlik de Zorlu PSM’de 8-9 Mart’ta gerçekleştirilen Sonar Festivali ve 10 Mart’taki She Past Away konseri oldu. Tam pandeminin yayılışına denk gelmişlerdi ama o zaman işin ciddiyetini pek de algılayamamıştım sanırım. Yaklaşık 5 aydır evden en fazla 6 bilemediniz 7 kez çıkmışımdır. Dört aydan fazla zamandır konser izlemedim, sizin gibi.

“Tek derdin bu olsun be” diyenleriniz vardır mutlaka. Hayır, ne yazık ki tek derdim bu olmadığı gibi kafama takılan şeylerden sadece biri bu. Müzik ve eğlence sektörünün içinde bulunduğu sıkıntıyı kelimelerle anlatabileceğimiz çizgiyi çoktan geçtiğimizi düşünüyorum. Covid-19 salgını sebebiyle evlerimize kapandığımız ilk günlerde müzik ve eğlence sektörünün içinde bulunduğu durumu ve birkaç ay içinde ne hale geleceğini, iflas edecek olanları anlatmıştım. Aynı şeyleri tekrarlamayacağım zira üstüne iki dakika kafa yorarsak sektörde çalışan tuvaletçisinden biletçisine, yer göstericisinden ışıkçısına ve elbette sahneye çıkan müzisyenine kadar herkesin ne derece yokluk çektiğini anlayabiliriz. Tek geliri konserde çalışmak olan insanlar 4-5 aydır işsiz.

Bu yazıyı yazmama sebep olan şey geçen gece saat 23:00 civarı İstanbul, Bağdat Caddesi’nden yürüyerek arkadaşıma giderken karşılaştığım manzaraydı. Bana iki hafta önce sorsanız “belki taşıyıcı olduğum için hastalanmadım, bu yüzden başkalarının sağlığını tehdit etmekten çekindiğim için konsere gitmem” derdim. Fakat gördüğüm kadarıyla böyle şeyleri düşünen insan sayısı bir elin parmağını geçmiyor. Cadde tıklık tıklım, nefes nefese koşuya çıkmış maskeli insanlarla dondurmasını yemek için kaldırımın ortasında maskesini çenesine indirmiş insanlar bir arada. Islak hamburgercinin önünde devasa bir kuyruk var. Islak hamburgerciye gelmeden hemen önce polisler kaldırımda volta atıyor. Kenarda mola veren polislerin maskeleri çenede. Anladığım kadarıyla sarımsaklı salça sosuna ve mola veren polise ve dondurmanın soğuğuna “korona morona” gelmiyor yani bize bir şey olmuyor diye düşünürken kafe ve kahvecilerin önünden geçmeye başladım. Sokakta maske takmak zorunlu ama kafede masaya oturunca maskeye ihtiyaç duyulmuyor olsa gerek ki kimsede maske yok. Kafeine de “korona morona” gelmiyor sanırım çünkü kahvecilerde de rahat, salaş ve maskesiz bir ortam var. Kafede oturanın 3 metre ötesinde bana maske zorunlu ama ona değil. Neden? “Parası karşılığı bir hizmet aldığı için mi? Salgın bana havadan yayılıyor da oralarda oturana gitmiyor mu?” diye düşünürken şu soru kafama taklıldı. Sahi biz neden artık konser izlemiyoruz? Sokakta yürünecek yer yok. Mahalledeki kuaförler iş yapıyor, kafeler dolu, köpek kafelerinde köpek sahipleri sosyalleşiyor, arkadaşlarım ofislerine gitmeye başladı. Tamam işlerinin çok iyi olmadığının farkındayım ama hayat da bir açıdan devam ediyor. Belli kurallar dahilinde konser izleyebilirmişiz gibi geliyor bana.

GEREKİRSE MUŞAMBA GİYELİM

Güvenlik artırılır, biletlere “Konser saatinden 2-3 saat önce gelin de ateşiniz ölçelim maskenizi eldiveninizi kontrol edelim” gibi bir ibare eklenir, konserler 21:00-22:00 gibi değil de 18:00’de başlar en fazla 2 saat sürer, içecekler şişesi açılmadan, servis edilirken iyice silinerek verilir, maskesiz kimse bardan birasını, suyunu kahvesini alamaz, her yere dezenfektan koyulur. Yani istedikten sonra güvenli bir biçimde konser izlenebilir gibi geliyor. Yurtdışından sanatçıların gelmek istemeyeceğini tahmin ediyorum ama zaten yerli müzisyenlerimizi ve ekiplerini şu anda daha ön plana almalıyız. Açıkhava mekanlarının sadece açık kısımlarında performans verilmesi şart koşulabilir. Açık alanı olmayan mekanlar tam kapasite çalışmaz ama sanatçıların istediği kaşelerde de sanatçılar indirime gidebilir. Sektörün bence buna ihtiyacı var. Elbette hiçbir mekan bir konser düzenledikten sonra o konsere gelmiş birinin hastalanmasını istemez. Ben de “korona morona yok, konser yapın” diyecek kadar şuursuz değilim fakat sokaklarda insanların dipdibe takıldığını gördükçe “Neden konser yok ki?” diye sormadan da edemiyorum. İkinci en garip gelen hadise ise her yer açıkken barların 00:00’den sonra dükkanı kapatma zorunluluğu. Hadi temmuz sonu ve ağustos başından itibaren büyük açıkhava mekanlarında tek tük de olsa konserler başlayacak bu iyi bir şey ama sahne alacak isimler genelde büyük isimler. Barlarda müzik çalarak ve DJ’lik yaparak geçimini sağlayan insanları pek düşünen yok. Korona barlara 00:00’ten sonra uğrayacakmış da önden bilgi almışız gibi böyle bir garip saat sistemi koyulmuş. Tanıdığım çoğu DJ ve sahne müzisyeni çok uzun zamandır müzik yapamıyor. Kusura bakmayın ama ıslak hamburgerci 02:00’de iş yapabiliyor, kahveci kahve satmaya devam edebiliyor ama sadece barda müzik yaparak geçimini sağlamaya çalışan müzisyen aç kalıyorsa bu iki yüzlülüktür. Yıllarca gece hayatını bitirmek için elinden geleni yapanlar Covid-19’u fırsat mı bildi yoksa?