Bu yazının son noktası konulduğunda, Sosyalist Parti (SP) Genel Sekreteri Martine Aubry Cumhurbaşkanlığı’na aday adaylığını açıklamış olacak...

Bu yazının son noktası konulduğunda, Sosyalist Parti (SP) Genel Sekreteri Martine Aubry Cumhurbaşkanlığı’na aday adaylığını açıklamış olacak. IMF eski başkanı Dominique Strauss-Kahn (DSK), New York’ta kaldığı otelin oda temizlikçisine cinsel istismar ve tecavüz iddialarıyla suçlanmasa, bu açıklama belki de hiç yapılmayacaktı. Zira DSK skandalına kadar Aubry’nin partisinin adayı olmayacağı hissettirilmişti. Oysa Aubry dışında dört kişi aday adaylıklarını günler önce açıklamıştı: eski genel sekreter François Hollande, eski aday Ségolène Royal, Arnaud Montebourg ve partinin merkez/sağ kanadına yakın genç Manuel Valls. 

Parti içi demokrasi örneği vermek için 2007 seçimlerinde başlattıkları uygulamayla, Sosyalistler Ekim ayında 2012’de partilerini temsil edecek kişiyi bu beş aday içinden seçecekler. Tüm parti üyeleriyle birlikte sol sempatizanların da oy kullanabileceği “ön seçim” için aslında iki gerçek rakip var: Hollande ve Aubry. Şimdilik Hollande birkaç puanla önde görünse de, bizim gönlümüz ve aklımız Martine Aubry’den yana. Zira yazılarımı düzenli okuyanlar hissetmiştir, Martine Aubry’nin Fransa için bir şans olabileceğini uzun zamandır düşünüyor ve destekliyorum. Belki bilmedikleri, bu yazıda biraz açığa kavuşabilir. Örneğin Aubry’nin Fransa’nın gelmiş geçmiş en sevilen ve sayılan sol siyasetçilerinden Jacques Delors’un kızı olduğunu belki Türkiye’de yaşayan herkes bilmez. Mitterand’ın 1981-85 arası Maliye Bakanlığını yapan Delors, 1985’den itibaren on yıl boyunca Avrupa Komisyonu Başkanlığı yapmıştı. Dürüstlüğü ile meşhur Delors, 1995 seçimlerinde aday olmayı kabul etseydi, kamuoyu yoklamaları büyük farkla Cumhubaşkanı olacağını gösteriyordu. Etmedi, çünkü entelektüel dürüstlüğü elden bırakmadan, “dilediği politikaları izlemek için gerekli çoğunluğu elde edemeyeceği” kanısına varmıştı...

1974 yılından beri SP üyesi olan kızı ise, siyaset bilimi okuduktan sonra, Fransa’yı yöneten kadroları eğiten ENA’dan (Ecole nationale de l’administration-Ulusal Kamu Yönetimi Okulu) 1975’de mezun olduktan üç yıl sonra aynı okulda hocalığa başlar. 1980’de Danıştay’a atanan Aubry, François Mitterrand’ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle Çalışma ve sosyal güvenlik bakanlığında çeşitli görevlerde bulunur. Ardından tekrar Danıştay’a ve 1989’da iki yıllığına sanayi devi Pechiney’in patronlarından birinin yardımcılığını yapar. 1991’de Başbakan Edith Cresson Aubry’yi Çalışma bakanlığına getirir. Ardından Lille kenti yönetiminde yer alır ve 1997’de kuzey bölgesinden milletvekili seçilir. Hemen akabinde 2000 yılına kadar Jospin hükümetinde yeniden Çalışma bakanlığı yapar. Martine Aubry’ye ülkesinin tarihinde yerini almasını sağlayan iki önemli kazanım bakanlığı döneminde gerçekleşmiştir: haftalık çalışma süresinin 35 saate indirilmesi ve evrensel hastalık yardımının (CMU) en yoksullara tahsis edilmesi. 2001’de ise Fransa’nın ihmal edilen büyük kentlerinden Lille’i ülkenin en dinamik kentlerinin başına çekecek Belediye Başkanlığı süreci başlıyor. 2014 yılına kadar sürecek başkanlığı, şeffaflıkta örnek olarak gösterilmekte. 2002 genel seçimlerinde 1000 oy farkla sağcı rakibine yenilen Aubry’nin özeleştirisi ve gözyaşları hala hafızalarda.

2009 yılında SP genel sekreterliğine az farkla seçilen Aubry’nin kişiliği, bugünün liderlerinin ben merkezci zorlamalarına izin vermiyor. Sert çıkışlarına rağmen, baba mirası dürüstlüğü şaşaasız imajıyla birleşince, bazılarına göre  “demode” olabilir. Gazetecilere “vah imajım!” demeden sert çıkabilen Aubry, aynı zamanda fırsatını buldukça Lille’de yoksul çocukları sergilere, tiyatroya veya futbol maçlarına bizzat götürüyor. Sessiz ve kameralardan uzak. Gösterişten uzak durmayı tercih ederken, yakın duruşunu partisinin sol kanadına ayırıyor. Parti sözcüsü Benoit Hamon başta, Aubry’nin partiyi gerçek sol çizgisine oturtacağı görüşünde olanlar çoğunlukta. Üstelik partinin ve solun ortak çıkarlarını -“ben merkezci” söylemiyle usandıran Ségolène Royal gibi- kendi kişisel çıkarlarına heba etmeden yapacağına inanarak.  

Adaylığını açıklarken ülkeyi altüst eden Sarkozy’yi acımasızca eleştirmeyi untumayan Aubry, “ülkemin gücünü ve birliğini halkına iade etmek, tüm Fransızlarla birlikte ortak bir gelecek kurmak için çalışacağını” ekliyordu. Benim oyum, entelektüel donanımı, tartışmalardaki söz hakimiyeti, toplumsal konulara hakimiyeti ile diğer SP adaylarının hepsini cebinden çıkaracak, birlik ve dayanışma vaadeden Aubry’ye...