ARZU ALTUNDİŞ -DİCLE VAR -FATİH SERDAR ÖZGÜLTEKİN -NALAN MUMCU um:ag Vakfı Yayınları tarafından Aralık 2018’de güncellenmiş baskısıyla okuyucuyla yeniden buluşan ve 4 kitaptan oluşan ‘Neden Öldürüldüler?’ serisi altmışlı yılların sonu ile iki binli yılların başı arasında gerçekleşen aydın katliamlarını bütün boyutlarıyla konu ediniyor. Hayatlarına acımasızca son verilmiş tüm isimlerde aynı hasletleri görüyoruz: Demokrat ve ilerici […]

Neden öldürüldüler?

ARZU ALTUNDİŞ -DİCLE VAR -FATİH SERDAR ÖZGÜLTEKİN -NALAN MUMCU

um:ag Vakfı Yayınları tarafından Aralık 2018’de güncellenmiş baskısıyla okuyucuyla yeniden buluşan ve 4 kitaptan oluşan ‘Neden Öldürüldüler?’ serisi altmışlı yılların sonu ile iki binli yılların başı arasında gerçekleşen aydın katliamlarını bütün boyutlarıyla konu ediniyor. Hayatlarına acımasızca son verilmiş tüm isimlerde aynı hasletleri görüyoruz: Demokrat ve ilerici bir düşünce yapısı, yardımseverlik ve fedakârlık, barış ve kardeşlik için verilen mücadele… Güneşli günlere, aydınlık yarınlara inanan insanların kıyımını, aydın katliamının boyutlarını, nedenleri ve sonuçlarıyla birlikte sevdiklerinde ve ülkede yarattığı etkileri görüyoruz. Kitapların tamamında yer verilen katliamlar ve öncesi ile sonrasında yaşanan gelişmeler, hukuktan siyasete değin tüm hayati mekanizmaların, söz konusu olan bu katliamlar olduğunda nasıl işlevsiz hale geldiğini ortaya koyuyor. Dahası, devletin ilgisizliği ve suskunluğunun bir gelenek olarak bugünlere dek sürdüğünü ve varlığını devam ettirdiğini işaret ediyor.

Serinin ilk kitabı çarpıcı ve yanıtı zor bir soru ile başlıyor: ‘Babam Neden Öldürüldü Anne?’ Kitapta, emperyalizme karşı verdikleri mücadelede, gencecik bedenleriyle hayatlarından koparılan Taylan Özgür ve Hakan Şenyuva için verilen çabaların karanlıkta bırakıldığını görüyoruz. Devletin, gençlerine karşı göstermeyi gelenek haline getirdiği kayıtsızlık ve katılık, ODTÜ ve Siyasal’ın devrimci geleneğine yönelik saldırılarla başlayıp, Gezi Direnişi’ni de içerecek biçimde sürdü ve sürmeye devam ediyor. Akademik bağımsızlığın, tam bağımsızlıktan ve sömürülmeye karşı verilen mücadeleden azade olamayacağı inancını güden Necdet Güçlü’nün, Bedrettin Cömert’in, Necdet Bulut’un ve Cavit Orhan Tütengil’in, faillerinin bakan, işletmeci, asker olabildiği bu ülkede katledildiklerini okumak ve belleğimizi güçlendirmek imkânını bulmak söz konusu. Yaratılmaya çalışılan iç savaş ortamının üzerine cesaretle giden savcı Doğan Öz’ün ve Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul’un katledilişleri karşısında, devletin tepkisizliğine her gün köşesinden seslenen Uğur Mumcu’nun isyanları halen güncel ve çarpıcı. Türkiye’deki emek hareketinin sembol ve öncü isimlerinden Kemal Türkler’in, neden ve nasıl susturulduğunu ve hayattan koparıldığını içeren satırlar okunduğunda; emek hareketine ve devrimcilere yönelik saldırıların geçmişi ve bugünü bir araya geliyor. Yayıncı İlhan Erdost’un kardeşinin yanında ve gözleri önünde dövülerek öldürülmesi, darbecilerin onun özgürlüğünü elinden almakla yetinmeyerek, hayatına da kast ettiğini göstermesi açısından, halen güncel ve sürmekte olan yaraları açık tutuyor.

Serinin ikinci kitabı ‘Bu Kan Kurumaz’da, Koray Doğan, Orhan Yavuz, Bedri Karafakıoğlu, Akın Özdemir, Abdi İpekçi, Ümit Kaftancıoğlu, Sevinç Özgüner, M. Zeki Tekiner cinayetlerine ve Bahçelievler Katliamı ve Kanlı Pazar’ın ardındaki karanlıklara bakıyoruz. Sadece bu karanlık zihniyeti değil Ümit Kaftancıoğlu’nun “bin selam olsun yaşama” diyerek ifade ettiği yaşama sevincine de, henüz 24 yaşında, kız arkadaşının evinden çıkarken tek bir polis kurşunuyla arkasından vurulan Koray Doğan’ın hikâyesine de tanıklık ediyoruz. Ord. Prof. Karafakıoğlu’nun işine giderken açılan yaylım ateşi sonrası yere yığılışını, eşiyle birlikte ikinci kez uğradıkları silahlı saldırıda hayatını kaybeden Sevinç Özgüner’i, ülkücü hareketin ölüm listelerinde ilk sıralarda yer alan milletvekili ve hukukçu Mehmet Zeki Tekiner’in adım adım gelen cinayetini belgeleriyle okuyoruz. Kitap bu cinayetleri kanıtlar, dava dosyaları, gazete haberleri gibi nesnel verilerle biz okuyucuya anlatırken yakınlarıyla yaptıkları görüşmeler ile kaybın sadece ülke aydınlığının kaybı olmadığını, paylaşılan bir hayatın yitimi olduğunu da gösteriyor bizlere. Tıpkı Mine Özdemir’in gözleri önünde katledilen eşi Akın Özdemir’in katillerini tanıyabilmek için cinayet gecesi sakinleştirici ilaç almayı reddetmesinin ardında yatan duygu durumunu anlamamızı sağladığı gibi.

Üçüncü kitap ‘Dipsiz Kuyu’, Orhan Tüleylioğlu’nun da ifade ettiği gibi “90’lı yıllar, Prof. Dr. Muammer Aksoy’un öldürülmesiyle başlıyor.” 90’lı yılların bu dipsiz kuyusuna Çetin Emeç’in ardından “Zümrüdüanka mıydı acaba? Her akşam okurlara ulaşan gazetenin küllerinde biten ve ertesi sabah haberlerin gücüyle yeniden canlanan, var olan” diyen Doğan Hızlan’ın, Turan Dursun’un ardından “Aydınlığa sıkılan silahın tetiğini çeken elleri tanımayan kaldı mı?” diye soran İlhan Selçuk’un sözleriyle bakıyoruz. Bahriye Üçok suikastı sonrasında Altan Öymen’in “Türkiye Cumhuriyeti, tüm kurumlarıyla, çok ciddi bir ‘devlet sorunu’ karşısında bulunduğunu artık görmelidir” isyanı ve Uğur Mumcu’nun, Musa Anter’in ardından kaleme aldığı ‘Dipsiz Kuyu’ yazısı ile cinayetlerin işlendiği döneme tanıklık ediyoruz. Oktay Ekşi’nin Uğur Mumcu cinayeti ardından dile getirdiği “Bizi en hassas yerimizden, üstüne en çok titrediğimiz değerleri içinde taşıyan kalbimizden vurdunuz” sözleri hepimizin acısını dile getiriyor.

‘Kurşunlar Hepimize’ alt başlıklı son kitap, 1995-2002 yılları arasında işlenen siyasi cinayetlerin ardından birleştiğimiz bir duygu durumunu aktarıyor okuyucuya: “Bu yürek susmaz!” İlk olarak Onat Kutlar’ın suikastına odaklanan kitaptan cinayeti üstlenenlerin katliam ayrıntılarını önceden haber vermiş olmalarına rağmen hiçbir önlem alınmadığı gibi sonrasında da örgüte dair kayda değer bir soruşturma yürütülmediğini öğreniyoruz. Evrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe’nin ise gözaltında dövülerek öldürülmesine rağmen polisin ve hükümet yetkililerinin ‘duvardan, sandalyeden düştü’ gibi gerçek dışı açıklamalarına karşın görgü tanıklarının açıklamalarıyla cinayetin gerçekleri kitapta gün yüzüne çıkıyor. Toplumda bilindik emniyet mensubu profilinin dışında bir polis algısı yaratan Gaffar Okkan’ın öldürülmesi ise Okkan’ın fotoğrafları, görevde olduğu süre boyunca gerçekleştirdikleri, yakınlarının mektupları ve dava sürecinin ayrıntılı incelenmesiyle anlatılıyor kitapta. 2002 yılında öldürülen Dr. Necip Hablemitoğlu suikastına ilişkin basında çıkan haberlerin yanı sıra bilim insanının çalışmalarından bölümler kitabın bu kısmında okuyucuya aktarılıyor.

Seri, geçmişin karanlığına ışık tutarken bugünü de aydınlatmaya olanak sağlıyor. Bugün kayıplarımıza ve acılarımıza istatiksel yaklaşanlara inat kitap bize hatırlatıyor ki her kayıp biricik, her acı en acı. Ve tekrar tekrar soruyor, katledilen aydınların kızları ve oğullarıyla, eşleri ve anneleriyle, arkadaşlarıyla; kitaplarla, fotoğraflarla, gazete arşivleriyle, dava dosyalarıyla, tanıklarla soruyor ve okuyucuya sorduruyor:

Neden Öldürüldüler? “Neden Öldürüldüler?”

Bu soruyu sormaktan vazgeçmemek umuduyla…