Kural ve yasa tanımazlık, hukuksuz bir otoriterlik, tıpkı bunların tam tersi gibi yaşanan ve yaşatılan maddi yaşamın sonuçları. Bir toplumda nasıl bir hayat yaşandığına bakarak, oraya nasıl bir yönetimin dayatıldığını görebilirsiniz.

Bir odağa yaklaşarak zenginleşmenin, ihtişamın ve debdebenin yaşandığı; ondan uzaklaşıldıkça payınıza daha çok yoksulluğun, sefaletin, açlık ve işsizliğin düştüğü koşullarda, sonuç kaçınılmaz olarak kural tanımaz bir despotizmdir.

Meclis’teki son oylama misal; “oynamam” denilerek yapılan mızıkçılık sonunda yapılan yeniden oylama… Meclis Başkanı’nın bin dereden su getirerek; iç tüzük, dış tüzük, Başkanlık Divanı diyerek, Genel Kurul’da reddedilen ve bir yıl boyunca tekrar gündeme getirilemeyecek bir konuyu, istedikleri sonuç çıkmadığı için yeniden görüştürmesi…

Çok net bir Anayasa ve TBMM İçtüzük kuralı olan; “Maddelerine geçilmesi kabul edilmeyen teklifler reddedilmiş sayılır. Reddedilen kanun teklifleri, bir yıl içerisinde yeniden TBMM’ye sunulamaz” hükmünün çiğnenmesi… Hani bu yeni bir durum da değil; Zafer Arapkirli’nin dün Cumhuriyet’te Kastamonu şivesiyle hicvederek söylediği “Saymeyyoz” durumu, 2019 yerel seçiminde İstanbul kaybedilince de olmuştu. Kuralların hiçe sayılması ya da oyunun kurallarını onlar gol atınca çift, muhaliflerin nizami golünün de hep ofsayt sayılması gibi bir kural koyma hali… İstemediğin kararı verince Anayasa Mahkemesi’ne bile “Kapansın” diyebilen hukuk anlayışı! İşte bütün bunlar birer sonuç ve bize naif olmayıp başka sonuçlara da hazır olunması gerektiğini hatırlatıyor! Hani her şeyi sandığa havale eden bir muhalefet etme hali var ya; seçilen belediye başkanları yerine kayyımlar atanması, seçilen milletvekilinin milletvekilliğinin düşürülmesi falan, erken ya da 2023’te yapılacak bir seçimde sandıktan çıkana da “Saymeyyoz” denilebileceğini ciddi ciddi düşünmeyi gerektiriyor.

Peki, bunlar sonuçsa neden ne?

Neden için burnuna “pudra şeker”i çekenlerle birlikte çaresizlikten intihar edenleri aynı kare içinde birlikte görmemiz lazım.

“Pudra şeker” buz dağının görünen kısmı ve gerçek resmin sadece mini minnacık bir parçası.

Resmin bütününde, demokrasi ve özgürlük nutukları atarak yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele edeceğiz diye iktidara gelenlerin, kendilerine ve etraflarındaki dar bir çevreye, yolsuzluk ve yasaklar eşliğinde zenginlik üretirken, toplumun ezici çoğunluğuna yoksulluk üretmesi var.

Muhalefet söylüyor olsa yalan diyen çıkar ama işte Aile Bakanlığı’nın 2020 Faaliyet Raporu: Sosyal yardıma muhtaç hane sayısı bir yılda yüzde 102 artarak 3 milyon 282 bin 975’ten 6 milyon 630 bin 682’ye çıkmış. Yoksulluk bir yılda ikiye katlanmış yani!

Erdoğan’ın, hele bir “bu kardeşinize yetkiyi verin” bakın görün neler olacak diye cennet vaat ettiği 19 Haziran 2018’den bu yana milli gelirimiz 67 milyar dolar erimiş, her vatandaşın cebinden 1.033 dolar eksilmiş, gerçek işsiz sayısı 3.3 milyon kişi artmış, kredi ve kart borçları 800 milyar TL’ye çıkmış ve geçen üç yılda paramız dolar karşısında yüzde 75 değer kaybetmiş.

“Pudra şekeri” bunlara paralel bir gelişmenin sonucu ve burnuna “kesme şeker” çekenler yanında devede kulak! “Pudra şekeri”, böylesi bir yoksulluk üretenlerin, kendilerine yapışanlar için ürettikleri zenginliğin ve yolsuzluğun sembolü. Kokain teferruat. “Neden” bu işte! Bu nedenin üzerine oturanların demokrasiye benzer bir sonuç yaratacaklarını sanmak, hele hele buradan yeni bir anayasa ummak ancak gaflet olabilir. Bu umut üzerine muhalefet inşa etmek ve nedenlerin kaçınılmaz sonuçlarını görememek de hıyanet!