Erdoğan’ın temel amacı, içeride oluşması muhtemel bir basınç noktasını güç biriktirmesine izin vermeden buhar haline getirmek. Bu süreçte bir siyasal partiye değil, sadakatinden şüphe duymadığı bir orduya ihtiyaç duyuyor

Nedir bu AKP’deki değişim?

Berkant Gültekin
berkantgultekin@birgun.net

AKP’de bir süredir “yenilenme” ve “değişim” rüzgârları esiyor. Tabiatıyla bu konu Türkiye siyasetinin önemli gündem başlıklarından biri haline geldi. Şimdiye kadar İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve Düzce Belediye Başkanı Mehmet Keleş, partinin talebi sonucu istifa etti. İktidara yakın kalemlerden Abdülkadir Selvi, “AK Parti’de değişim süreci başladı. Değişecek belediye başkanı sayısı ise beklenenden fazla olacak. Çünkü Erdoğan için 2019 seçimleri, var olmak ya da yok olmak gibi bir anlam taşıyor” diye yazdı. Basına yansıyan iddialara göre Erdoğan şimdilik; Ankara, Bursa, Balıkesir, Uşak, Niğde ve Nevşehir belediye başkanlarının istifalarını istiyor. Buna karşın sürecin sorunsuz bir şekilde kotarılamayacağı şimdiden belli oldu. Balıkesir Belediye Başkanı Edip Uğur, istifa etmeyi reddederken, bir “direniş” gösterisi de Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’ten geldi. Topun ağzına konulduğunu anlayan Gökçek, Saray’da Erdoğan’la özel bir görüşme bile yaptı ve İstanbul’daki meslektaşı kadar kolay pes etmeyeceğinin işaretlerini verdi.

Erdoğan’ın bu hamlesi, “yenilenme” ve “değişim” kavramlarıyla cilalanıyor. Medya da aynı kavramları yaygınlaştırarak süreci toplumsal algıda istenen biçimde pekiştirmeye çalışıyor. Sözde Erdoğan, farklı bir dil ve üslup benimseyerek, AKP’nin yerel yönetimleriyle seçmen arasındaki bağı yeniden inşa etmeyi arzuluyor. Oysaki Erdoğan ve AKP kurmaylarının kullandığı ‘sempatik’ siyasi argümanlar işin boyası. Öncelikle yapılmakta olan işi kavramsal bakımdan doğru saptamak gerekiyor. Zira başlığı doğru koymak, bütünü kavrayabilmek açısından kritik. Dolayısıyla süreci “değişim”den ziyade “tasfiye” şeklinde kodlamanın daha uygun düşeceğini söylemek yanlış olmaz. Selvi’nin dediği gibi, “2019’u var olma yok olma savaşı olarak gören” Erdoğan, şüphe duyduğu isimlerin üzerini birer birer çiziyor. Söz konusu olan sadece belediye başkanlarının değişimi de değil. Geçtiğimiz hafta kongre dahi yapılmadan AKP’nin Giresun, Niğde, Nevşehir ve Kırıkkale il başkanlarının değiştiği duyuruldu. Erdoğan, siyaseti artık tamamen kişisel bir muharebe alanı olarak gördüğünden, bu savaşta sadakatinden şüphe duymadığı kişileri yanında istiyor. Bu açıdan ismi tartışılan AKP’lilerin, kurtuluşu Erdoğan’a secde etmekte görmeleri yabana atılmaması gereken bir gösterge. Bazı iktidar kalemşorlarının da “Gökçek görevine devam ediyor ve 2019 sürecinde de Cumhurbaşkanımızın yanında savaşacak” türünden sözleri, meselenin bir “vizyon yenilemesi” değil, “cephe tahkimatı” olduğunu tüm billurluğuyla ortaya koyuyor.

Erdoğan’ın endişesi boşuna değil. Bu süreçte özellikle Karar gazetesinin attığı dirsekler dikkat çekiyor. Yayına başladığı dönemlerde Davutoğlu-Gül çizgisine yakın olan gazete, darbe girişiminin ardından “FETÖ’cü” damgası yememek için kılıcını kınına sokmuş ve Erdoğan’ın arkasında hizalanmıştı. Ancak son haftalarda gazetede yayımlanan kimi yazılar, AKP içindeki muhalefet fayının yeniden görünür biçimde aktifleştiği anlamına geliyor. Ek olarak, Abdullah Gül’ün, AKP’nin 3. Olağanüstü Kongresi’ne katılmadığını ve gazetecilerin tutuksuz yargılanmasından yana olduğunu belirttiğini de buraya not edelim. Elbette buradan Gül’ün demokrat olduğu gibi absürt bir sonuç çıkarmak doğru değil ancak Erdoğan’ın ve hükümetin “terörist” olarak kabul ettiği gazeteciler konusunda aldığı açık tutum, ayrım noktalarını kavramak açısından önemli.

Gökçek’in tweeti ve ilk rauntun sonu
Neoliberalizm ve Arap Baharı gibi kendisini ayakta tutan dinamikleri kaybeden Erdoğan, birkaç yıl önceki küreselleşmeci tutumunun aksine bugünlerde katı “millici” bir imaj çizmeye çalışıyor. Önümüzdeki süreçte karşısındaki yüzde 50 kadar, parti içindeki çalkantılarla da meşgul olacağının farkında. Erdoğan’ın temel amacı, içeride oluşması muhtemel bir basınç noktasını güç biriktirmesine izin vermeden buhar haline getirmek. Kendisinin kudretinden şüphe duymayacak bir parti mimarisine ihtiyaç duyuyor. Aslında bir siyasal partiden ziyade ordu yaratmayı amaçlıyor. Bu momentteki tüm hamlelerini de olası sarsıntıların hafif sıyrıklarla atlatılması için yapıyor. Yeni dizayn uyarınca, Erdoğan’ın “Kadir Abi” dediği Kadir Topbaş, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı görevinden ayrıldı. Şimdi hedefte Melih Gökçek var. Erdoğan’ın, 1994’ten beri Ankara’yı yöneten Gökçek’e siper olmaması ve isminin yıpratılmasına ses çıkarmaması, Gökçek’in biletinin kesildiğine ilişkin önemli işaretler. Şu an gözlem yapılıyor ve tansiyon ölçülüyor. Görüldüğü kadarıyla meydanda Gökçek’e kol kanat gerecek birileri yok. Dahası Gökçek’in oyun dışına çıkarılmasının, Erdoğan’ın ittifak kurduğu kimi ulusalcı çevrelerce de (AOÇ talanı üzerinden) olumlu karşılanacağının altını çizelim.

Belli ki Erdoğan’ın, Gökçek’e dair giderilmesi güç kuşkuları mevcut. Bunların tümünü tam olarak bilmek olanaksız. Kuşkusuz Bülent Arınç’ın “Gökçek, Ankara’yı parsel parsel FETÖ’ye sattı” sözlerinin ve Gökçek’in oğlunu Ankara Ticaret Odası Başkanı yapma hevesi gibi bazı ‘özerk’ ekonomik girişimlerinin bu fazda bir anlamı vardır. Gökçek vadesini uzatmak adına Saray’da Erdoğan’la yaptığı görüşmenin ardından, “Sayın Cumhurbaşkanıma Külliye’nin karşına yapılacak müzeyle ilgili projenin tüm detaylarını sundum” şeklinde bir tweet attı. Bu “Reis, Gökçek’i müzeye kaldıracak” diye gazetecilere kulis bilgisi veren kimi AKP’lilere bir mesajdı. AKP Parti Sözcüsü Mahir Ünal’ın “İstifa söz konusu değil” açıklamasına bakılırsa, Gökçek ilk rauntta nakavt olmadı. Belki Erdoğan’la görüşerek kendisini en azından 2019’a kadar koltukta tutmayı başardı. Ama şu bir gerçek ki kum saati Gökçek'in aleyhine işlemeye başladı. Ne de olsa krala yaslanan kralla devrilir. Bazen de kral isterse, kendisine yaslananları devirir.