20 Nisan 2000’de Galatasaray’ın UEFA Kupası yarı finalinde 2-2 berabere kalarak saf dışı ettiği Leeds United ilk 11’indeki oyuncuların tümü 1 yıl sonra Şampiyonlar Ligi yarı finaline yükselen takımda bulunuyorlardı. Hatta sakat ve cezalılar olmasa o ilk 11’den 8 oyuncu 12 ay sonra Valencia ile oynanan yarı final rövanş maçında da ilk 11’de olacaktı. Porto […]

Nedir bu futbolcu fabrikası işi: Ajax

20 Nisan 2000’de Galatasaray’ın UEFA Kupası yarı finalinde 2-2 berabere kalarak saf dışı ettiği Leeds United ilk 11’indeki oyuncuların tümü 1 yıl sonra Şampiyonlar Ligi yarı finaline yükselen takımda bulunuyorlardı. Hatta sakat ve cezalılar olmasa o ilk 11’den 8 oyuncu 12 ay sonra Valencia ile oynanan yarı final rövanş maçında da ilk 11’de olacaktı. Porto 2003’de UEFA Kupası’nı kazandıktan 12 ay sonra Şampiyonlar Ligi finaline çıktığında ilk 11’in 9 oyuncusu aynıydı. Bununla beraber Ajax, 2017 Avrupa Ligi finalini oynadıktan 2 yıl sonra Şampiyonlar Ligi yarı finaline o kadrodan sadece 4 oyuncuyu ilk 11’de çıkardı. Üstelik bunlardan üçü, De Ligt, Ziyech ve Onana’nın önümüzdeki haftalarda transfer yapmaları beklentiler arasında. Yani 2 yıl sonunda o finalde ilk 11’de görev yapan kadronun Schöne dışında tüm oyuncuları kulüpten ayrılmış olacaklar. Tabii ilk iki örnekte yer alan takımlar bundan 15-20 yıl önce Avrupa’yı kasıp kavuran ekiplerdi ve transfer piyasasında, futbolcularının dev kulüpler tarafından kapışılmasından uzak kalabilmişlerdi. Bugün, Ajax’ı Devler Ligi’nin yarı finaline götüren futbolcuların neredeyse tümüne birilerinin talip olabileceği konuşuluyor. Peki, Hollanda kulübü, transfer piyasası çılgın bir hale gelmişken ve mali açıdan da bazı kulüpler ulaşılamaz noktalara doğru ilerlerken, yıllar süren suskunluktan sonra onların çoğunu saha içinde mat etmeyi nasıl başardı ve gönülleri kazanabildi. Üstelik son 10 yılda 100 milyon üstü net kâr açıklayan 9 kulüpten birisi durumundalar. Daha net ifadeyle sorarsak, bu “Ajax futbolcu fabrikası” nasıl işliyor ve nasıl evrimleşti.

Öz kaynaklar ve yatırım

Hollanda’da Amsterdam’ın güneydoğusundan geçen A2 karayolunun yakınında, Arena Stadyumu’na 15 dakika uzaklıkta, 4000 metrekarelik bir alana kurulmuş olan De Toekomst (Gelecek) ismindeki tesis 1996’dan beri Avrupa futboluna yetenek arz ediyor. 27 milyon avroya Real Madrid’e satılan Wesley Sneijder akademiye 7 yaşında girmişti, 80 milyon Euro civarı bir bonservisle satışı beklenen Matthijs de Ligt ise on yıllar geçtikçe felsefeler aynı kalırken, sadece rakamlar değişiyor. Ajax her zaman kendi içinden çıkardığı yeteneklerle başarıyı arayan bir kulüp oldu elbet, 1995’te Louis van Gaal yönetiminde Şampiyonlar Ligi şampiyonu olan takımın finalde forma giyen 13 oyuncusundan 6’sı 13 yaşını doldurmadan önce Ajax’a transfer olmuştu. Fakat De Toekomst’un açılışından itibaren bu politika adeta bir futbolcu fabrikasının felsefesine dönüştü. Tesisler ilk açıldığında, birkaç futbol sahasının, soyunma odalarının, sınıfların, konferans odalarının; doktorundan, öğretmenine, terapistinden, diyetisyenine bir dolu görevlinin bulunduğu bir yerdi, bununla beraber kulüp yönetimi altyapının önemini hiçbir zaman unutmadı. 2018-19 sezonunda kulüp kendi ülkesinde duble yaparken Şampiyonlar Ligi’nin son 4 takımı arasına kalmakla kasasına 200 milyon Euro gibi bir rakamı soktu ve bunun 36 milyonunu altyapı tesislerine harcayacağını açıkladı. Diagne’yi hariç tutarsak Galatasaray ve Fenerbahçe’nin geçtiğimiz sezonki tüm transferlerine harcadığı toplam bonservis bedeli 37 milyon euroydu, sanırım mesajı aldınız. Bu 36 milyonluk yatırımın içinde futbol sahası sayısını 15’e çıkarmak ve Arena’ya şimdiki tesislerdeki küçük stadyumdan daha yakın, 6 bin kişilik yeni bir stadyum inşa etmek de var. Akademi’nin Arena’nın bu kadar yakınına kurulmasının sebebi onun çatısını her gün gören gençlerin bir gün o stadyumda oynama hayallerini hep canlı tutmak.

Değişime ayak uydurabilmek

Roman Abramovich’in tüm Avrupa’daki transfer piyasasını alt üst edecek transfer hamleleri başladığında hiç kimse ne rakamların bu konuma geleceğini tahmin edebilmişti, ne de Kupa 1’in zirvesinin 4 büyük ligin devleri tarafından parselleneceğini. Rus oligarkın kulübü satın almasının ilk yıldönümünde Jose Mourinho’yu takımın başına getirişinden beri oynanan 15 finalde mücadele eden 30 takımın tümü kıtanın 4 büyük futbol ülkesinden. Örneğin ondan önceki 15 finaldeki 30 takımın 9’u İspanya, İngiltere, İtalya ve Almanya dışından geliyordu. Bir daha böyle bir tablo ile karşılaşacak mıyız şüpheliyiz. Lyon 2010’da, Ajax geçtiğimiz sezon bu zinciri kırmaya çok yaklaştılar ama başaramadılar. Bu tablonun verdiği mesajları en iyi alan takımlardan bir tanesi yine Ajax’tı. Artık kulübün Avrupa’nın zirvesine oynayan, yabancı futbolcuların top koşturma hayaliyle dolup taştığı bir kulüp olmaktan çıktığının bilincindeydiler. Dolayısıyla kasayı ayakta tutacak yeni çareler de aramaya başladılar. Artık sadece altyapıdan oyuncu çıkarmak değil, yurt dışındaki yetenekleri araştırmanın da şart olduğunun farkındaydılar. Tabii düşmeden ne yürümeyi ne de bisiklete binmeyi öğrenebiliyorsunuz. Ajax tarihinin en pahalı transferi halen 2009 yılında 16,25 milyon euro bonservis ödenen Miralem Sulejmani. Ajax ile 3 şampiyonluk yaşamasına rağmen hala hayal kırıklıklarından birisi olarak görülüyor ve 4 sezon sonunda Benfica’ya imza attığında kulüp ondan tek kuruş kazanamadı. 2016 yılında Atlético Nacional’den 5 milyon avro ödenerek alınan Davinson Sánchez sadece 1 sezon sonra 42 milyon avroya Tottenham Hotspur’a satıldı. Ondan 1 sezon önce 35 milyon avroya Napoli’ye gönderilen Arkadiusz Milik ise, sadece 2,8 milyon avroya Bayer Leverkusen’in PAF takımında oynarken transfer edilmişti. Şimdilerde 10 milyon avronun üstünde bonservis ödenen Neres ve Ziyech’in yapacağı transferler için hazırlanılıyor. Türkiye’deki kulüplerin, bu sistemi kurmaları gerektiğini anlamaları ancak UEFA cezaları ve kısıtlamaları sonrasında gerçekleşti ve hala bir kısmı ikna olabilmiş değil.

Sokakların ruhunu öldürmemek

2011 yılında Ajax akademisinin direktörü olan, sonradan Galatasaray altyapısı ve nihayet A takımından sorumlu olacak Jan Olde Riekerink ile bir görüşme gerçekleştirmiştim. Kendisi “Burada futbolculara eğitimlerini verirken asla sokakta maç yapmalarını yasaklamıyoruz, o yaştaki futbolcuların kafasını 4-4-2, 3-5-2, 4-3-3 gibi dizilişlerle meşgul edemeyiz, yapmamız gereken top kontrolü, hızlı paslaşma, kafa vuruşu, yer tutma gibi temel eğitimi verip onların uğraştıkları hobilerinden zevk almasını sağlamak” demişti. Kendisi 1995’te 7 yıl boyunca antrenörlük yapacağı Ajax’ta çalışmaya başladığında Wesley Sneijder da 11 yaşında, akademi koridorlarında dolaşıyordu. Kendisiyle görüşmemizde “Wesley bizim elimizde büyüdü” notunu düşmesi ve Hollandalı yıldızın Türkiye’de top koştururken “Türk futbolcusu bir topa 3 kez dokunmadan pas veremiyor” demesi pek anormal değil anlayacağınız. Zira bu temeller Ajax akademisinde çok erkenden atılıyor. Akademi, üyelerinin hayatını tamamen kontrol altına almış durumda. Antrenörlerin dışında tam zamanlı çalışan doktorlar, diyetisyenler, masörler ve fizyoterapistler futbolcu sağlığını her an göz önünde tutuyorlar. Hatta bu gençlerin antrenmanlar sebebi ile okul müfredatlarından geri kalmaması ve akademinin kendi derslerini öğretmek amacı ile tam zamanlı çalışan öğretmenler mevcut. İşin teknik tarafında kullanılan yöntem ise TIPS adı verilen bir metod. Teknik, Sezgi, Kişilik ve Sürat. De Toekomst’a her yıl 1400 aday başvuruyor ve sadece 40 tanesi okulun kapısından içeriye adım atabiliyorlar.