Konser ve festival yasaklarından Saraçhane’deki nefret mitingine dek gerici kesimlerin talep ve beklentilerini karşılayan iktidarın öncelikli yatırımı seçime odaklı. İktidarın elinde halkı kutuplaştırmaktan başka bir argüman kalmadığını vurgulayan siyaset bilimciler “Amaç kendi tabanını konsolide ederken muhalefeti de işlevsiz hale getirmek” diyor.

Nefret, iktidarın seçim yatırımı
Gerici çevreler ‘Büyük Aile Buluşması’ adlı mitingde LGBTİ+ bireyleri hedef aldı. (Fotoğraf: Depo Photos)

Mehmet Emin KURNAZ

Yoksulluk ve derinleşen yönetim krizi sonrası iktidar toplum üzerindeki baskıyı artırdı. İstanbul Sözleşmesi’nin iptalinden konser ve festival yasaklarına, kadınların kıyafetinden LGBTİ+’lara yönelik nefret mitingine kadar gericilerin hedef gösterdiği her kesim devletin de desteği ile nefret objesine dönüştürüldü. Seçime aylar kala hem muhafazakar tabanı konsolide etmeyi hem de muhalif kesimlere gözdağı vermeyi amaçlayan iktidar, ‘toplumsal hassasiyetler’i bahane ederek yaşamı dört bir yandan kuşatıyor. İstanbul Saraçhane’de tarikat ve cemaatlerin katılımıyla pazar günü Büyük Aile Buluşması’ adı altında düzenlenen miting, önümüzdeki süreçte LGBTİ+’ların yanı sıra Alevilere, Kürtlere hatta tüm muhalefete dönük bir nefret furyasının yayılma tehlikesine de işaret ediyor.

Konuya ilişkin değerlendirmelerine başvurduğumuz siyaset bilimciler de iktidarın elinde toplumsal kimlikler üzerinden kutuplaştırma siyaseti yapmaktan başka çok bir argüman kalmadığına dikkat çekiyor. Siyaset bilimcilere göre bu hamlelerin nedeni hem kendi tabanını birleştirmek hem muhalefeti bölmek hem de başarabildiği kadar Cumhuriyet’in altını oymak.

OPERASYONEL VE ORGANİZE HAMLE

Bu yaşananların seçimle doğrudan bir bağlantısı olduğunu, kimlik siyasetinin ve bu hattaki ayrışmanın altını çizmek için maksatlı biçimde köpürtüldüğünü söyleyen Siyaset Bilimci Gazeteci Kemal Can, “Bu baskı ve yasakların öyle kendiliğinden gelişen olaylar olmadığı çok açık. Seneler önce yazılmış bir şarkı sözüne tepki, sonra yine Gülşen meselesindeki hadise, konser yasakları, LGBTİ karşıtı yürüyüş gibi bütün örnekler aslında kimlik siyasetinin ve kültürel hatların belirginleştirilmesine katkı amacıyla sivil görünümlü organize operasyonel hamleler. Zaten olayların gelişme biçimine baktığımızda hiç de rastlantısal bir süreç olmadığını görüyoruz” dedi. “İktidar, İstanbul Sözleşmesi'nden başlayarak pek çok gerilimi esasında kendi hamlelerinden ibaret değilmiş gibi kabaca ‘halk ve halkın çoğunluğu böyle istiyor, biz onların istediklerini yapıyoruz’ havasını yaratıyor” diyen Can, “Bu hem karşı tarafı sıkıştıracak, onları bazı hamlelere ya da tepkilere zorlayacak hem de kendi tarafında çok güçlü bir takım hassasiyetler üzerinden gelişen bir direnç varmış gibi hava yaratmak istiyorlar” ifadelerini kullandı.

Kemal Can,Siyaset Bilimci, GazeteciKemal Can,Siyaset Bilimci, Gazeteci

KULLANACAĞI BAŞKA ENSTÜRMANI YOK

İktidarın seçime giderken iki tane stratejisi olduğunu belirten Can, bunları şöyle açıkladı: “Birincisi kendi tarafındaki çözülmeyi yavaşlatmak. Zaten elinde bu tür sembolik kimlik hamlelerinden başka fazla enstrümanı da yok açıkçası. Dolayısıyla buralara yüklenecek. İkincisi de muhalefeti bozmak. Burada da halkı sokağa dökmek gibi ya da kışkırtmak gibi bir hamleden çok aslında muhalefetin cevapsız kalmasını sağlamak amaçlanıyor. Muhalefetin zayıflığını açığa çıkartacak ve kendi aralarındaki çelişkileri büyütecek türde hamle yapıldığını düşünüyorum. İşte Kürt meselesi böyle bir şey. Laiklik alanı böyle bir şey. Yani milliyetçilik, dindarlık, muhafazakarlık, etnik kimlik gibi alanlarda yapılan bu tür provokasyonlar muhalefetin bir bütün olarak tavır almasını zorlaştırıyor. Zorlaştırdığı için onları zayıf gösteriyor. Zaman zaman HDP meselesinde olduğu gibi dengelerini bozuyor. Birbirleriyle çelişkilerini daha da açığa çıkartıyor. Hem de alternatif kuvvetli bir ortak dil kurulmasını zorlaştırıyor. Bunu da kendi hamlesi olarak değil, sivil görünümlü, sanki aşağıdan yukarıya doğru yükselen, toplumdan gelen bir talep gibi ortaya koyup hep kullandığı popülist demagoji ile halkın gerçek temsilcisi olmak ya da halkın istediklerini yapmak üzerine kuruyor. Halkın bu ‘duyarlılıkları’na karşı olan herkesin bir tür yabancı, bir tür hain sayılabileceğini, bu toplumdan kopmuş sayılabileceğini pekiştirecek bir tablo üretmeye çalışıyor. Bu hamlelerin seçime kadar artarak devam edeceği kanaatindeyim.”

RADİKAL DİNİ GRUPLAR İSTİYOR

Koç Üniversitesi Siyaset Bilimleri ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Somer ise iktidarın bu politikalarla bir taşla iki kuş vurmaya çalıştığını vurguladı. Bunlardan birincisinin seçimler öncesinde toplumu kutuplaştırma çabası olduğunu söyleyen Somer, “Burada seçim öncesi gündemi asıl meseleler olan ekonomik konulardan, sosyoekonomik meselelerden, enflasyondan çekip bu konulara çekmeye çalışıyor. Kendisini savunamayacağı bu diğer konuları bir şekilde gölgede bırakmak istiyor” dedi. İktidarın bir diğer amacının da kendi tabanı içerisindeki ‘iktidar değişirse kazanımlarınızda bir geriye gidiş olur’ korkusunu yaymaya çalışması olduğuna dikkat çeken Somer, “İktidarın güvendiği bazı küçük ama organize gruplar var. Bunlar radikal dini gruplar, tarikatlar. Onların da istediği bir şey bu hamleler. Muhalefetin içerisinde de bazı aktörler bilerek ya da bilmeyerek bunu körüklüyor, bu tür provokasyonlara aynı gündem üzerinden bir yanıt veriyor” ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Murat Somer, Koç Üniversitesi Siyaset Bilimleri ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Somer, Koç Üniversitesi Siyaset Bilimleri ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi

LAİKLİĞE SAHİP ÇIKMAK GEREKİR

Muhalefetin bu hamlelere karşılık yeni bir söylemle yanıt vermesi gerektiğini söyleyen Somer değerlendirmesini şöyle sürdürdü: “Muhalefetin bu hamlelere tamamıyla özgürlükler ve demokrasi üzerinden yanıt vermesi doğru olur. Muhalefetin, herkesin özgürlüklerini, hukukunu koruyacağı bir sistemi vaat ederek yanıt vermesi önemli. Helalleşme söylemi yapılıyor, dolayısıyla toplumu bir araya getiren bir anlayış sunması lazım. Burada tabii ki laiklik gibi temel anayasal ilkelere sahip çıkılması gerekir. Ama bunuN örneğin aynı zamanda herkesin özgürlüğünün, emniyetinin, hukukunun sağlandığı bir laiklik olarak savunulması gerekiyor. Muhalefet bu baskıları kendi vizyonunu topluma sunmak için bir fırsat olarak kullanabilir. Türkiye'deki laik Cumhuriyet’in altını oymak bunu başka bir şeyle değiştirmek amacı bir gündemi hep oldu. Bu noktada iktidar bir yandan bu kutuplaşmayı derinleştirirken bir yandan da bu ikinci gündem adına kazanabileceği ne varsa vakit varken kazanmaya çalışıyor. Muhalefetin bu noktada kutuplaştırma tuzağına karşı dikkatli olması gerekiyor.”

***

BAKAN’DAN PİŞKİN SAVUNMA

Katıldığı bir televizyon programında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, gericilerin hedef göstermesi sonucu valilik ve kaymakamlıklar tarafından iptal edilen festival ve konserlerin iptaline ilişkin konuştu. Bakan Ersoy, 'bazen bölgesel hassasiyetlerin olabileceğini' iddia etti. Ersoy, "Ne kadar az kısıtlama, sınır ve iptal olursa bizim için o kadar iyi'' iddiasında da bulunarak iptal edilen festivaller konusunda son mercii olan yargıya gidilmesini önerdi.

***

MOHSEN NAMJO’NUN VAN KONSERİ DE İPTAL

Türkiye turnesi kapsamında düzenleyeceği konserleri iptal edilen İranlı sanatçı Mohsen Namjoo’nun 10 Aralık'ta Van'da düzenleyeceği konser de iptal edildi. Hedef gösterilen İranlı müzisyen Mohsen Namjoo’nun Bursa ve Konya’daki konserlerinin ardından 10 Aralık'ta Van Nur Tatar Spor Salonu'nda gerçekleşmesi planlanan konseri de Van Valiliği Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü tarafından iptal edildi. Namjoo’nun 2 Aralık’ta İstanbul VW Arena’da, 3 Aralık’ta Bursa Merinos AKKM’de, 7 Aralık’ta Ankara Congresium, 8 Aralık’ta Konya Selçuklu Kongre Merkezi’nde 10 Aralık’ta ise Van Nur Tatar Spor Salonu’nda konser vermesi planlanıyordu. Öte yandan Çorum’un MHP’li Osmancık Belediyesi, genç şarkıcı Aleyna Tilki’nin sosyal medyadan LGBTİ+’lara yönelik destek paylaşımlarının ardından konserini iptal ettiğini duyurdu.