Tebdil-i mekânda ferahlık olan zamanlardayız gerçekten. Birkaç gün memleketin sürekli tekrar eden gündeminden uzaklaşmak iyi geliyor. Hafta sonu onursal genel başkan yardımcılığını yaptığım Avrupa Gazeteciler Birliği’nin (AEJ) kongresi için Litvanya’nın başkenti Vilnius’taydım. Cumartesi yazısı o yüzden yazılamadı.

Bugün de, yediğim içtiğim benim olsun, henüz memleket havasına tam girememişken izninizle gezip gördüklerimi, öğrendiklerimi paylaşayım.

Trump’ın gazetecilik jargonunda moda ettiği “uydurma haber” (fake news) kongremizin önemli tartışma başlıklarındandı. Dünyanın bir yerinde, bir internet sitesinde ortaya atılan bir uydurma haberin oradan oraya giderek “önemli” bir habere dönüşüşünün izini sürdük.

İngilizce’de 2016’ın sözcüğü seçilen “post-truth” (hakikat-sonrası) ve onun gazetecilikteki yansımaları bir başka tartışma konumuzdu. Bir sıfat olarak, “nesnel hakikatlerin belirli bir konu üzerinde kamuoyunu belirlemede duygulardan ve kişisel kanaatlerden daha az etkili olması durumu”nu ifade eden “post-truth”, yalnızca siyasetin değil, medyanın diline de sirayet etmiş durumda.

GONGO’lar, yani hükümetlerin organize ettiği sivil toplum kuruluşları ve trollerin faaliyetleri de önemli başlıklarımızdandı. Yer Litvanya olunca, Rusya’nın, bizim de pek aşina olduğumuz trol faaliyetleri epeyce irdelendi.

Neyse, mesleki tartışma konularımızı fazla uzatmadan, UNESCO dünya mirası olan Eski Şehir’iyle insanı gerçekten etkileyen Vilnius’tan biraz söz edeyim. Kesinlikle gidip görmeye değer!

Vilniuslular adına konuşmayayım ama, bana kalırsa belediye başkanları açısından şanslılar. Hukuk eğitimli, felsefe / siyaset bilimi doktoralı genç belediye başkanı Remigijus Šimašius’un, çok sayıda Avrupalı gazeteciyi karşısında görünce, ilk vurguladığı kentinin ne kadar şeffaf olduğu oluyor. “İddia ediyorum ki, burada istediğiniz her bilgiyi dünyanın her kentinden çok daha hızlı edinebilirsiniz” diyor. Ve en çılgın fikirleri bile Vilnius’da uygulaya açık olduklarını vurgulayıp, “Varsa öyle fikirleriniz iletin” diye ekliyor.

Çılgınlık konusunda kendisinden önceki belediye başkanı Atrüras Zuakas da hiç fena değil! Kentte olmadık yerlere park eden lüks araçlardan gına gelince, bir tankın üzerine çıkıp bisiklet yoluna park etmiş lüks bir Mercedes’i eziyor ve “Bundan sonra park yasağı olan yerlere park etsinler de göreyim” diyor. Youtube’da izleyin, özellikle Mercedes’i ezilen “amca”nın şaşkınlığı ve başkanın ona “Artık yasak yerlere park etmeyeceksin” deyişi görülmeye değer.

Çılgın fikirlere açık Vilnius’da, “nehrin öte yakası”nda ilan edilmiş bir de cumhuriyet var: UZUPİS CUMHURİYETİ.

Uzupis” nehrin öte yakası demek. Vilnie Nehri’nin öte yakasında, 0.62 km2’lik 7000 kişinin yaşadığı alanda 1 Nisan 1997’de ilan edilen cumhuriyetin; kendi bayrağı, parası, milli marşı, anayasası, cumhurbaşkanı, bakanlar kurulu var. Sonradan lağvedilen 11 kişilik de bir ordusu…

Bölgenin eski sahipleri Yahudilermiş. Holokost’ta çoğu öldürülünce evler sahipsiz kalmış ve harabeye dönüşmüş. Oraları marjinal gruplar ve fahişeler mesken tutmuş. Daha sonra bohemler, sanatçılar yerleşip burada cumhuriyetlerini ilan etmişler. Her yıl bir gün Eski Şehir’le Uzupis’i ayıran köprüyü kapatıp, gelmek isteyenleri pasaport kontrolüyle alıyorlar.

Cumhuriyet’in “Nisan 1”de ilan edilmesi de boşuna değil; ciddi devlet/siyaset kurumlarıyla dalga geçerken, hicvin ciddiyetini vurguluyorlar!

Uzupis’in 39 maddelik anayasası yanında 3 de önemli ilkesi var: Savaşma, Yenme, Teslim Olma.

Kedilere köpeklere de yer verilen anayasanın çoğu maddesi gülümsetirken düşündürüyor; “Köpeğin köpek olma hakkı vardır”, “Herkesin ölme hakkı vardır, ama bu bir zorunluluk değildir” gibi. Anayasa sadece olan hakları değil, olmayanları da yazmış: “Kimsenin şiddet hakkı yoktur.” Madde 28, “Herkes sahip olduklarını paylaşabilir” diye bir hakkı belirtirken; Madde 29, “Kimse sahip olmadıklarını paylaşamaz” diyor.

Boşuna tebdil-i mekânda ferahlık vardır dememişler, okurken bile içiniz açılmadı mı!