“Nejat Uygur: Seyircinizi asla kırmayın!”

nejat-uygur-seyircinizi-asla-kirmayin-62355-1.> ÖZLEM ÖZDEMİR info@ozlemozdemir.net

Fotograflar : Gülay Ayyıldız Yiğitcan
www.klikstudyo.com

Franz Von Schönthan ve Gustav Kadelburg’un kaleme aldığı “Marko Paşa”, Nejat Uygur tarafından Türkçeye ve geleneksel Türk Tiyatrosu’na uyarlanmıştı. 25 yıl sonra bugün, yaş gününden bir gün evvel ama doğumuna özel, oğulları ve eşi tarafından saat 21:00’de Harbiye Açıkhava Sahnesi’nde sahnelenecek. Bu vesileyle Behzat ve Süheyl Uygur’la bir araya geldik Nejat Uygur’u analım istedik. İyi ki doğdun Nejat Baba…

>>Nejat Uygur doğumunun 88. yılında “Marko Paşa” ile anılacak. “Cibali Karakolu”, “Minti Minti” gibi daha bilinen oyunları varken neden “Marko Paşa” ve niye müzikal bir sahneleme?
Behzat Uygur: Tiyatromuzu kurduğumuz yıllardan beri düşündüğümüz oyunlardan biridir bu. Belki “Minti Minti”, “Cibali Karakolu” kadar seyircinin farkında olduğu bir oyun değil ama babamın çok sevdiği bir oyundur. Nejla Uygur’un da çok önemli bir rolü vardır, onu da tekrar tiyatroya getirmek için onun daha etkin olduğu bir oyun istedik. Süheyl ile bana da en çok yakışan oyunlardan biridir. Müzikale de en uygun oyunlardan biridir.
Süheyl Uygur: Behzat aynı fikirde mi bilmiyorum ama Nejat Baba’nın bazı oyunları Nejat Baba’ya yakışıyor. “Minti Minti”, “Cibali Karakolu” onunla çok özdeşleşmiş oyunlar. Diğer oyunları da yaparsak utandırmayız ama “Marko Paşa”nın çok klasik bir hikâyesi var.
Behzat U.: Müzikal de zaten kafamızda vardı, geçtiğimiz yıl yaptığımız “Dünyanın Sonu”nda bunun sinyalini vermiştik. Seyircinin 70’li 80’li yılların tiyatrosundaki sıcaklığı özlediğini fark ettik. Biz de ustanın çırakları olarak bu konuda iyiyiz. Ama tabii bazı şeylere güvenmeniz gerekiyor. “Dünyanın Sonu”nda müzikali çok iyi bilen bir yönetmenle çalışıyorduk. Bunda da iyi bir ekip olunca “Marko Paşa” oyununu yapalım dedik.

>>Anne Nejla Uygur 15 yıl sonra 25 yıl önceki rolünde. Neler hissediyor?
Behzat U.: Uzun bir aradan sonra tiyatro sahnesinde olmak heyecan verici bir şey. Biz de istiyorduk, o da bize tiyatro sahnesinde olmak istiyorum diyordu. Fakat son 7 yılda babamın rahatsızlığıyla ilgilendi, sonra da uygun oyunlar olmadı. O da hiç düşünmeden tamam dedi. Onun derdi, hem tiyatroda olmak hem çocuklarıyla birlikte olmak.

>>Süheyl Bey, yıllar önce babanızın canlandırdığı Hayrullah rolünü siz üstlendiniz. Ağır bir sorumluluk olmalı?
Süheyl U.: Tabii. Ben yıllar önce “Boynuz Kulağı Geçer” oyununda da babanın rolünü oynamıştım, o da çok heyecan verici bir oyundu. Behzat da burada rahmetli Bahri Beyat’ın rolünü oynuyor.

nejat-uygur-seyircinizi-asla-kirmayin-62352-1.>>Oyunu babanızdan izlemiş miydiniz ve neler hatırlıyorsunuz?
Behzat U.: Yıllar önce oynadık da. Ben evin oğlu Seyfettin’i oynadım, Süheyl uşağı oynadı.
Süheyl U.: İki rol vardı, Behzat’la onu değişerek oynuyorduk. Doğduğumuz günden beri neredeyse oyunun içindeyiz. Çok hâkim olduğumuz bir oyun, o da ciddi bir avantaj.

>>Nejat Uygur kaç kuşağa tiyatro sevdiren bir üstat. Geleneksel tiyatro ögelerini kullanmış, Anadolu’yu dolaşmış. Toplumsal anlamda da bir çaba var sanki. Böyle bir misyon taşıyor muydu?
Behzat U.: Hep şunu söylerdi: “Tiyatro İstanbul, Ankara’dan ibaret bir şey değildir!” Türkiye’nin her yerini karış karış dolaştık çünkü Anadolu’dan çıkmış biriydi. Anadolu’daki seyircinin ne kadar önemli olduğunun bilincinde olan bir tiyatrosu vardı. Her yıl mutlaka Doğu turnesi yapardı ki, biz de bunu devam ettiren bir tiyatroyuz. Çünkü şahane bir tiyatro seyircisi vardır orada. Bu bir misyon tabii ki, bunu bilinçli olarak yapıyordu. Ayrıca geleneksel Türk tiyatrosu hayranıydı.
Süheyl U.: Babamın derdi; vatandaşın derdini anlatmaktı. Bu illa siyasi anlamda değil, sosyolojik olarak da vatandaşın derdini anlatmak isterdi. Seyirci son yıllarda Nejat Uygur’a bu bilinçle de gidiyordu. Bize her zaman şunu tembih ederdi: Seyircinizi asla kırmayın! Seyirciniz gücenecekse eğer o laftan, vazgeçin derdi ki, bence çok doğru.

>>Nedir size babanızdan kalan miras, nasıl özetleyebiliriz?
Süheyl U.: Bize kalan en büyük miras; vatandaşın babaya, babanın vatandaşa, vatandaşın Uygurlara olan sevgisi… Türkiye’nin neresine gidersek gidelim büyük bir sevgi gösterisi var bize, bunun en büyük sebebi Nejat Uygur’dur.
Behzat U.: Bizim en büyük mirasımız; onun oğlu değil çırağı olmaktı. Tiyatroda her şeyi ondan öğrendik, bize bıraktığı oyunlar da var. Öylesine güzel bir tiyatro biçimi bıraktı ki bize, bu çok önemli bir misyon. Bu tarz oyunlarda kadronuzun çok önemi var. Aynı sempatiyi taşıyan, aynı saygıyı duyan insanlar bulamazsanız, sadece sizin yetenekli olmanız yetmez. Sanıyorum biz de bu mirası har vurup harman savuran çocuklar değiliz. Her anını, onurlu bir biçimde Nejat Uygur’u düşünerek hayata geçiriyoruz.

>>Babanız sizce yeterince anlaşıldı mı?
Süheyl U.: Türk halkı tarafından bu mesleğe başladığı ilk andan itibaren anlaşıldı. Belli bir zaman içinde bazı entelektüel dediğimiz kesim, babayı küçük gördüler. O onları hiçbir zaman kaile almadı, biz de o yoldan gidiyoruz zaten. Babam tiyatro sahnesinde ilkleri yaptı. Barkovizyonla bir şeyler ilk biz gösterdik diyorlar ya, hayır, yıllar önce babam 16 mm’lik sinema makinesiyle bir perde koymuştu sahneye. Oyun bir kovboy kasabasında geçiyordu, Şile’ye gidip orda kovboy kasabası çekimi yapmıştı. Oyun sahneye yansıttığı perdedeki filmle başlıyordu, sonra kovboy kapıya vuruyor ve tiyatro sahnesine dönülüyordu. Dolayısıyla yıllarca babayı küçük gördüler ama aslında bir taraftan da beğeniyorlardı. Bir köşe yazarı gelmişti yıllar önce, eleştirecek bir şey bulamamış ki, Nejat Uygur seyircisini fazla güldürüyordu yazmıştı. Eleştiri güzel bir şey, beğenmeyebilirsin ama bazı insanlara da saygı duyacaksın. Bir Münir Özkul mesela...

>>İsmail Dümbüllü’nün onu keşfettiği doğru mu?
Behzat U.: Hayır, orda bir hata var. Dümbüllü babamı çok seviyordu, biz de tanıştık. Büyük şans tabii bizim için.
Süheyl U.: 60’lı yıllar, Şehzadebaşı’nda Güneş Sineması’nda oynardı baba. Yılbaşlarında ya da Ramazan zamanı Dümbüllü babayı seyrederdi, çok da eğlenirdi. Çok takdir ederdi babamı, baba da Dümbüllü’den çok şey öğrendi. Zaten babam çok araştırırdı. Geleneksel Türk tiyatrosunun tam ortasındadır babam.

>>60 seneden fazla tiyatroyu sürdürdü, bir sürü sıkıntı, darbeler gördü. Ama Nejat Uygur Tiyatrosu hep vardı. Hatta bir turnede darbe olunca ekip aç kaldığı için Celal Bayar'ın maskını yapıp sattığını okudum, doğru mu?
Süheyl U.: Doğru, ne yapsın? Sadece Uygur ailesinden sorumlu değil ki babam, orda çalışanlardan ve onların çocuklarından da sorumlu. O da Celal Bayar’ın maskını yapıp satmış, iyi de satmış üstelik. 60 yıl tiyatro yapmanın zorluklarına bir örnek de şu: 74 yılında İzmir’de oynuyorduk, Kıbrıs çıkarması oldu, karartma olduğu için bütün tiyatrolar İzmir’den ayrıldı. Babam tiyatrosunu kapatmadı ve mavi ışıkta oynadı. Elbisesini sattı, oyuncuların yevmiyelerini ödedi... Babam bize hep, bu işi yapacaksanız kesinlikle pes etmeyeceksiniz, meşakkatli bir iştir derdi. Babamın yanında oynarken bazı konularda bize fırça atardı, anneme niye bunu yapıyor derdik. Sonra biz kendi tiyatromuzda aslında ne kadar doğru yaptığını gördük. Tiyatroda otoriteyi hiçbir zaman elden bırakmamak gerek.

>>Mizah eleştirinin en güzel yolu, babanız sert bir dile sahip değildi.
Süheyl U.: Mizahını yapacağın siyasetçi her kimse, eğer o da ondan eğleniyorsa sorun yok, ama ona hakaret ediyorsan ben onu yapmam, derdi. Bence de doğrusu bu.

>>Siz de tiyatronuzu toplumun dertlerini yansıtan bir araç olarak görüyor musunuz ve eleştirilerinizi dilediğinizce dile getirebiliyor musunuz?
Behzat U.: Az önce bahsettiğimiz gibi babamın sosyolojik açıdan dertleri sahneye taşımak gayesi vardı. Biz de bu sıkıntıları yaşayan insanlar olarak ister istemez bu sıkıntılara değiniyoruz ki, komedi en etkili ve en doğru silah. Karşındakini güldürüyor, üstelik bağırmıyorsun, kavga etmiyorsun. Zaten geleneksel Türk tiyatrosunda hiciv hep varmış, Hacivat ile Karagöz’ü düşünün. Tabii ki hicvedeceğiz ama bir pencereden bakmamak gerek çünkü biz herkes açısından bakmalıyız. Biz partiler üstü insanlarız, yanlış gördüğümüz her şeyi de bir biçimde seyirciye aktarmamız gerekiyor.

nejat-uygur-seyircinizi-asla-kirmayin-62353-1.HEM EĞLENCELİ HEM OTORİTERDİ

>>Aslında pilot olmak istemiş. Sonra gemicilik yapmış. Askerde anlattıklarıyla herkesi güldürdüğünü fark edince tiyatrocu olmuş. Hiç pişman olduğuna tanık oldunuz mu?
Süheyl U.: Sarıyerli pilot Nejat, sonra boks, atletizm de yaptı ve hepsinde başarılı oldu. Ama tiyatrodan hiç pişman olmadı. Babamın varı yoğu tiyatroydu. Ne televizyonu ne sinemayı sevmedi, onları para için yaptı. Bütün hayatı tiyatroydu.
Behzat U.: Babamın hiçbir zaman tiyatroyla ilgili şikâyeti olmadı. Çok zor meslek, çocuklarıma yaptırmayacağım diyenlere çok kızardı; mesleğine ihanet ediyorsun, madenciden, doktordan, öğretmenden daha mı zor mesleğimiz var, bundan şikâyet etmeyin derdi.
Süheyl U.: Bu arada babamın ustalarından birisi Ferhan Şensoy’un dayısı Ahmet Yekta’dır.
Behzat U.: Avni Dilligil’le de çalışmış, o daha çok bilinir ama Ahmet Yekta bilinmez. Oysa çok önemli bir tuluat sanatçısıdır.

>>Doğduğunuz andan itibaren tiyatronun içindesiniz. Başka meslek düşünmediniz mi?
Süheyl U.: Ben başka bir meslek hiçbir zaman düşünmedim. Ortaokulda Türkçe öğretmenim beni tahtaya kaldırmıştı, babam tuluat sanatçısı ya, tuluatı anlat dedi, ben anlatamamıştım, tokat atmıştı. Nur içinde yatsın, iyi ki atmış, yıllar sonra tuluatın içinde oldum.
Behzat U.: Ben bir ara futbolcu olacaktım. Galatasaray’da futbol oynadım, iyi bir futbol adamı olabileceğimi biliyordum, ukalalık olmasın ama futboldan birçok futbol yorumcusundan daha iyi anlarım. Ama olmadım, sarılık, sakatlık geçirdim, haytalık yaptım vs.

>>Nejat Uygur evde nasıl biriydi, çocukluğunuzu nasıl hatırlıyorsunuz?
Süheyl U.: Hem eğlenceli hem otoriterdi. O çizgiyi babam bizlere çok iyi aşılamıştır, biz de o çizgiyi bilirdik. Çocukluğumuz kulislerde oyunlarını seyretmekle ve otel odalarında geçti, iki saat sahnede oyun oynar, biz arkada seyrederiz. 24 saat espri yapayım gibi bir duygusu yoktu. Hatada ne oyuncusunu ne bizleri bir asla affetmezdi. Bazı akşamlar plak dinlenirdi ya da bütün aile kitap okurduk.
Behzat U.: Bir film makinesi vardı, Beyoğlu’ndaki Kemal Film’den film alırdı. Haftanın iki üç günü biz bugün ne film getirecek diye beklerdik. Charlie Chaplin, Laurel ve Hardy filmleri, sonra sesli oldu filmler...

>>İlk yıllar üzerinizde baskı var mıydı?
Süheyl U.: Seyircinin karşısına Nejat Uygur’un çocukları olarak çıkıyorsunuz, zordu. Özellikle benim için çok zordu çünkü babamın rolünü oynuyordum. Büyük cesaret, Allah’a şükür başardık. Ama o soru işaretini kırmak zor oldu.
Behzat U.: Yo, ben zorlanmadım.
Süheyl U.: Hadi canım!
Behzat U.: Valla zorlanmadım. Çok samimi söylüyorum. Ben öyle bakmıyorum. Onun bakması normal çünkü babamın rolünü oynuyordu.
Süheyl U.: Çok büyük stresti, sesim kısılmıştı ilk gün!
Behzat U.: Sorumluluğunun farkında olup, yaptığın işi yapmaya çalışman lazım. Süheyl onu başarıyla yaptı. Özellikle “Marko Paşa”da bence ustalık mertebesine ulaştı. O heyecanı sahneye yansımadı.

HALK SANATÇISI OLMAK OYNANMAZ Kİ!

nejat-uygur-seyircinizi-asla-kirmayin-62354-1.

>>Hanginiz babanıza daha çok benziyorsunuz?
Süheyl U.: Beni hem sahnedeki hâlim hem tavırlarımla çok benzetiyorlar, ben mümkün mertebe kaçmaya çalışıyorum bundan ama yapılacak bir şey yok, gen meselesi. Bence Behzat yıl aldıkça daha çok benzemeye başladı, yüzü de benziyor artık. Onda babamın “Cibali Karakolu”ndaki suratını görüyorum.

>>Özlem bitmez de en çok neyi özlediniz?
Süheyl U.: Biter mi? O büyük bir güçmüş meğer, biliyorduk bir gün babamın kötü haberini alacağımızı ama hakikaten gölgesi yetiyormuş...
Behzat U.: Babanı kaybettiğinde gerçek erkek olursun diye bir laf var.

>>Nasıl maço bir laf değil mi?
Behzat U.: Çok maço ve çok saçma bir laf! Babanı kaybettiğinde bütün duygularını öne çıkarırsın, ağlarsın... Ben babamla ilgili en çok, onunla aynı sahneyi paylaşmayı özledim. Birlikte turne yapmak, turnede babamın aldığı keyiften mutlu olmak…

>>Çocuklarınız var mı ve onlar bayrağı taşıyacak mı?
Süheyl U.: Benim 3 kızım var. En büyük kızım Burçin’in daha evvelki ilişkisinden, Zeynep ile Ayşe de tiyatro ve dansa olağanüstü ilgililer. Eğer bu işi yapmak isterlerse ki biraz meyiller, asla zorlamam, isterlerse amcası da ben de sonuna kadar destek olacağız.
Behzat U.: Benim 2 oğlum var. Nejat zaten bizim “Hasta Etme Adamı” oyunumuzda oynuyor. Behzat ise şarkı söylemeye başladı, bir tane single çıkardı. Onun tiyatro arzusu yok ama Nejat tiyatroda olacak diye düşünüyorum.

>>Başka bir iş ya da sizin yaptığınızdan başka türlü bir tiyatro isterlerse?
Behzat U.: Ne isterlerse onu yapsınlar.
Süheyl U.: Sevdikleri işi yapmaları en güzel şey. Eğer başka bir tarz isterlerse de ne kadar güzel olur. Ama biz babamın yanında kolay oynamadık. Önce kapıda bilet sattık, yer gösterdik, gişede durduk, perde açıp kapadık; mutfak çok önemli. Bunları yaşayarak gelirlerse ayakları yere sağlam basarlar.
Behzat U.: Zaten bütün biçimleri görmeleri lazım. Tiyatronun içinde olsunlar ama Türkiye gerçeğini de unutmasınlar. Sakın ha halktan uzak olmasınlar
Süheyl U.:
Evet bu önemli. Mesela babamla bir turnede, bir şehrin içinden geçmek zorunda kaldık. Köşede bir simitçi vardı, otobüsü durdurdu babam, simitçiden bütün simitleri aldı ve o simitleri yoldan geçen vatandaşlara dağıttı. Halk sevgisinin içten olması lazım, bu anıyı hiç unutamıyorum.
Behzat U.: Halk sanatçısı olmak zaten oynanmaz ki!