Eski Türkiye’de “Ankara’da hâkimler var!” diye adalete güvendiğimiz gibi, şimdi de kadınlara güveniyoruz ve iktidar mekanizmasıyla bir biçimde uzlaşan erkeklere karşı kadınların uzlaşmazlığı ve boyun eğmezliği sayesinde nefes alıp sesimizi çıkarabiliyoruz. “Analardır adam eden adamı” dediği gibi Nâzım Hikmet’in, ‘kadınlardır adam eden erkeği’ diyoruz. Onlar ‘nemelazım’ demiyorlar çünkü sokaklara çıkıyorlar, haklarını, özgürlüklerini, laikliği, kız kardeşlerini savunuyorlar.

Nemelazım Abi!

Haklısın kardeşim, haklısın biraderim, nenelazım! Böyle gelmiş böyle gider, her koyun kendi bacağından, bana dokunmayan yılan, gemisini kurtaran kaptan…Yahu ben bunları daha önce de yazmış gibiyim. Gibisi fazla, yazdım. İyi de niye “benim babam bina okur, döner döner bi daha okur!” dercesine yazıp duruyorum ki? Bilmem! Bilmem mi diyorsun, sen de bi alemsin be abi, hem bilmiyorsun hem yazıyorsun! Koskoca Osmanlı senin gibiler yüzünden…

Dediğin anda güzel kardeşim, elimi “yeter söz milletin!” afişindeki gibi kaldırır ve sana aynen şunu derim: İstersen şurdan bi koşu Osmanlı’ya kadar gidelim. Bakalım orada neler olup bitiyor! Meşhur meseldir, Kanuni Sultan Süleyman, Osmanlı’yı her bakımdan yükselttiği bir dönemde geleceği düşünür: ’Osmanlı da bir gün inişe geçip çöker mi?’ Sütkardeşi ünlü alim Yahya Efendi’ye pek çok konuda danışmaktadır. Ona bir mektup yazar ve ‘Bir devlet ne zaman çöker, Osmanlı’nın akıbeti ne olur?’ diye sorar. Gelen yanıt kısacık ama çok şaşırtıcıdır: ‘Nemelazım be sultanım!’ Koskoca padişah, şaşkına döner, hemen Yahya Efendi’nin Beşiktaş’taki dergahına vasıl olup, sual eyler: ‘Acaba bilmediğim bir anlamı mı var bu yanıtın?’ İşte bunun üzerine Yahya Efendi, sultanlara, padişahlara, imparatorlara, krallara, hanlara, hakanlara, beylere, paşalara, kendini vazgeçilmez sananlara, ülkenin kaderinin kendi kaderine bağlı olduğunu söyleyenlere, baskı üstüne baskı, zulüm üstüne zulüm ekenlere, nefret biçenlere, durmadan yalan söyleyen ve insanları birbirine düşman edenlere uyarı mı desek, küpe mi yoksa daha ağır bir şey mi, okuyunca siz karar verin artık, şu sözleri söylemiş: “Sultanım, bir devlette zulüm yayılsa, haksızlıklar ayyuka çıksa…

Bunu görenler, bilenler, duyanlar da ‘aman benim nemelazım’ deyip, görmezden, bilmezden, duymazdan gelip uzak dursalar, uzaklaşsalar, sonra koyunları da kurtlar değil de, çobanlar yese, bilenler de bunu söylemeyip yine sussalar, gizleseler, yoksulların, muhtaçların, kimsesizlerin, evsizlerin, işsizlerin feryadı göklere çıksa, bunu da taşlardan başka duyan olmasa, işte o zaman devletin sonu görünür, çöküş kaçınılmaz olur!” Yahya Efendi daha ne desin! Musa Eroğlu’nun ünlü deyişinde “aşağıdan yukarıdan/yolun sonu görünüyor!” dediği gibi vaziyeti bir güzel özetleyivermiş.

Uzuncası kısacası, ‘nemelazım abi’cilik hem toplumların hem de bireylerin sonunu getiriyor. Koskoca Osmanlı kuşkusuz salt bu nedenle yıkılmamıştır ama, nemelazımcılığın kemirmediği yapı var mıdır? Yoktur, fakat öğütlenen de budur, sen karışma, bize ne, aman uzak dur, başına iş alma, ülkeyi sen mi kurtaracaksın, önce kendini kurtar, her şeye atılma, sonra herkes geri çekilir, sen yalnız kalırsın, başına bela alırsın, kendini de yakarsın aileni de yakarsın, herkes gibi ol, şükret, konuşma, bazı şeyleri görmezden gel, duymazdan gel, otur yerinde!

Neydi o şiir, hani “herkes gibi olsana sen!” diye biten. Yoksa böyle bir şiir yok muydu, uydurmuyorum ama karıştırıyorum belli ki, tamam hatırladım Attila İlhan’ın “Beni Koyup Gitme” şiiri: “Bir deniz kıyısında otur/gemiler sensiz gitsin bırak/herkes gibi yaşasana sen/ işine gücüne baksana”. İşte böyle bir şey, Attila İlhan’ın kendine sitem ettiği, biraz da dalga geçtiği şiiri.

‘Nemelazımcılık’ bu ülkenin en yaygın, en sağlam, her dem taze ve modası asla geçmeyen tek ideolojisi. Kemalizm’in modası geçer gibi görünür, yeniden gündeme gelir, Sosyalizm ne yazık ki hiç moda olamadı, İslamcılık bugünün modası, geçer, milliyetçilik borsa gibi bir iner bir çıkar, ama ‘nemelazım abi’ciler hep kalır, “hep kahır hep kahır”, ve modası hiç geçmez! O yüzden onları kitleler içinde, çeşitli partilere, ama en çok da iktidara en yakın partiye oy verirken görebilirsiniz. Yurttaşlık bilgisi okumuşlardır, darbe dönemlerindeki zorunlu oy kullanma ‘ritüel’ini sürdürürler, oy kullanmazlarsa para ya da hapis cezası bile olur ‘nemelazım’, belli mi olur Allah muhafaza! Etliye sütlüye karışmamak, kimsenin tavuğuna kışt dememek de onlar için söylenmiş atasözleridir, demek ki atalarda da bir hayli ‘nemelazım abi’ci varmış! Hay Allah iyiliğinizi versin, baştan söyleseydiniz ya, meğer suç sizde değilmiş, bu iş eskiymiş!

Peki ‘nemelazım abi’cileri tümden haksız mı buluyorum, hayır. Eleştiriyorum, fakat haksızlık da etmek istemem doğrusu. Gençliğimden de bilirim şimdi de. Memleketteki işsizlik oranıyla birlikte ‘nemelazım abi’cilerin de oranının artışı tesadüf olmasa gerek. Bence doğru orantılı bir artış söz konusu. ‘Nemelazım’ dedikçe ne yazık ki işsiz ve şehit sayısı artıyor. Orhan Veli’nin hiç şaşmaz şiirinde “neler yapmadık şu vatan için/kimimiz öldük/kimimiz nutuk söyledik” dediği gibi oluyor her şey ve olmakla kalmıyor daha da fazlalaşıyor, kanıksanıyor ve doğallaşıyor. En kötüsü de bu.

Herkesin bildiği, çoğumuzun yaşadığı şeyleri yinelemenin alemi de yok gereği de. Birbirini tembihleyerek yetişen kuşaklar boyu bir ‘nemelazımcılık hali’, etliye sütlüye karışmama tavrı, karışmak ne kelime, ete kemiğe, oradan iliğe işlemiş vaziyette. ‘Korku dağları sardı’ deyiminin yerine, ‘aman karışma sonra ham yaparlar seni!’ ifadesini koyun, az çok aynı sonuca ulaşırsınız.

Eskiden olaylara karışmamak, mitinglere, toplantılara gitmemek biçiminde yapılan uyarılar şimdi yerini sosyal medyada her şeyi yazmamak, her şeyi ‘like’ etmemek biçiminde yapılıyor. Zulmün, baskının eksik olmadığı bir coğrafyadan konuşuyoruz, öyle olunca da özellikle orta yurttaş dediğimiz büyük çoğunluğun kaygılarını, korkularını anlamak gerekiyor. Daha da açığı, duyarlı, demokrat, yurtsever, sosyalist, sol dediğimiz bizim mahallede bile bunun örneklerine rastlamıyor muyuz? Kendimize bakalım önce, ‘nemelazım abi’ demiyoruz, demedik ama, zaman zaman ‘yahu gereksiz bir twitten ya da paylaşımdan da hapsi boylamayalım, enayilik olur!’ diye düşündüğümüz de oluyor. Olmuyor mu?

“Zulmün artsın!” demişti Yaşar Kemal, onlar da nasılsa Ustanın sözüne kulak verdiler, hem de can kulağı verdiler ve artırdıkça artırdılar baskıyı! İpin ucunu kaçırarak ve ‘yok yahu bu kadar da olur mu?’ dedirtip, olmazı oldurarak üstelik! Yine de yazıp duruyorum, iyi ki kadınlar var, eski Türkiye’de “Ankara’da hâkimler var!” diye adalete güvendiğimiz gibi, şimdi de kadınlara güveniyoruz ve iktidar mekanizmasıyla bir biçimde uzlaşan erkeklere karşı kadınların uzlaşmazlığı ve boyun eğmezliği sayesinde nefes alıp sesimizi çıkarabiliyoruz. “Analardır adam eden adamı” dediği gibi Nâzım Hikmet’in, ‘kadınlardır adam eden erkeği’ diyoruz. Onlar ‘nemelazım’ demiyorlar çünkü, sokaklara çıkıyorlar, haklarını, özgürlüklerini, laikliği, kız kardeşlerini savunuyorlar. Bunu şarkıyla, dansla yapıyorlar ama yasak olan dans, şarkı filan değil, sokak yasak, hele de kadınların birleşip toplanıp sokağa çıkmaları, ses vermeleri yassah! ‘Nemelazım abi’cilere karşı ‘herevelazım’, her sokağa, her ülkeye lazım ve erkeklerin de örnek alması lazım kadınları!

Bu yazıyı da ‘nemelazım abi’ demeyip buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim. Ama siz yine de yazımı ‘like’ etmeyin, paylaşmayın! “Nemelazım”, biri ‘durumdan vazife’ çıkarır, olan da size olur benim güzel kardeşim!

(Yazma önerileri N:Niyazi, Nem Kapar, Neişolsayaparım Abi, Nato Kafa, Nalıncı Keseri…)