Neoliberal deney 40 senedir sürüyor ve kanıtlar elimize ulaştı. “Yukarıdan aşağıya” iktisadi kalkınma teorileri tehlikeli ve asılsız dayanaklara sahip. Zenginlere uygulanan vergi oranları büyümeye etki etmiyor. Başarısız olacağı aşikâr olan bu fikrin işe yaramadığı anlaşıldığında, kemer sıkma politikaları yeniden denenecek.

Neoliberal deney, yeniden
İngiltere’nin yeni başkanı Liz Truss neoliberal ekonomi politikalarını tekrar yürürlülüğe koydu. (Fotoğraf: AA)

Yanis VAROUFAKIS

İngiltere’de yeni teklif edilen bütçe yasasına göre senede 1 milyon sterlin kazanan bir banka yöneticisi, 50 bin sterlinlik vergi kesintisinden yararlanacak. Deliveroo için çalışan bir kurye ise hayatta başarıyı hayal etmenin önemine dair nasihatler işitecek, bu sayede teslim adresine daha da aceleyle yetişecek. İngiltere’de hükümetin büyüme stratejisini böyle özetleyebiliriz. Ekonomik durgunluk ve yenilgiyle böyle başa çıkmayı planlıyorlar.

DÜPEDÜZ YALAN

‘Yukarıdan aşağıya büyüme’ gibi ölü fikirleri savunanları eleştirmek için yaratıcı benzetmeler kullanabiliriz fakat asıl yapmamız gereken bankacıların ceplerine koyacakları parayı takip etmek. Hükümet, bu paranın üretken ve büyümeyi destekleyici şekillerde yatırımlarda kullanılacağını iddia ediyor. Hâlbuki anlatılanlar düpedüz yalan ve bu görüşü destekleyecek hiçbir kanıt yok. Adam Smith’in teorilerinde sözünü ettiği fırıncılar ve kasaplar daha iyi et ve ekmek üretebilmek için kazançlarını işlerine yatırıyorlar. Buna göre bankacılar da paralarıyla hisse, türev ürünler ve borçlanma senetlerine alacaklardır.

Bankacıların sahip oldukları kaynakları üretken şekillerde değerlendirmediklerini yakın tarihten biliyoruz. Kitlelerin yeni ve kıymetli ürünleri satın alacak paraları kalmadığında, yatırım yapmak nasıl kazançlı olabilir ki? İşte bu yüzden şirketler ellerine geçen parayla kendi hisselerini geri alıyor (böylece hisseleri tekrar değerleniyor ve yöneticiler prim ödemesi alıyor), ya da türev piyasada spekülasyon yapıyor, gayrimenkul satın alıyorlar. Bu kurgusal döngünün kontrolden çıkmasına engel olabilecek tek bir güç vardır: Devletin (ya da merkez bankasının) bu döngüyü besleme gücü.

YANILSAMA YARATTI

Yeni başkan Liz Truss, Margaret Thatcher hayranı gibi davranıyor. Thatcher, zenginlere vergi kesintileri bahşetmenin daha fazla yatırım değil, zenginlerin servetinde artış anlamına geldiğini zor yoldan öğrenmişti. Fakat liberal politikalarının ‘büyümeyi desteklediği’ yanılsamasını yaratabilmek için agresif özelleştirmelere başvurması gerekti ve gaz, elektrik ve su şebekelerini özelleştirdi. Kısacası, yukarıdan aşağı büyüme politikaları işe yaramadığı için toplumun geçmişten gelen refahını nakde çevirdi ve bu sayede bir yanılsama yarattı.

Thatcher’ın kullandığı model o zamandan bu yana çeşitli şekillerde sürdürüldü. Son İşçi Partisi hükümeti özelleştirme gelirlerini sağlık hizmetlerini ve sosyal hizmetleri finanse etmek için kullandı fakat ülkenin üretken sermayesi her şeye rağmen küçülmeyi sürdürdü. Thatcher’ın modeli Tony Blair ve Gordon Brown tarafından da sürdürüldü. Denetim kaynaklı kısıtlar daha da gevşetildi ve denetlenmeyen kamusal hizmetlerin yarattığı ilave kaynaklar da aynı döngüye aktarıldı.

Tabii sonrasında bu ‘finansallaştırmanın’ yarattığı krizin sonuçlarıyla yüzleştik ve 2008 krizini yaşadık. Krizden çıkış formülü ise İngiltere Merkez Bankası’nın hükümetle iş birliği yaparak borçları yüzdürmesi üzerine kurgulandı. “Finansçılar için sosyalizm” rejimi kurulmuş gibi bir çözüm kurgulandı, toplumun geneline ise kemer sıkma politikaları uygulandı. Tabii bu politikalar neticesinde ekonomide talep daha da kısıldı ve üretken sektörlere yatırım yapılma ihtimali daha da azaldı.

TEHLİKELİ VE ASILSIZ

Neoliberal deney 40 senedir sürüyor ve kanıtlar elimize ulaştı. “Yukarıdan aşağıya” iktisadi kalkınma teorileri tehlikeli ve asılsız dayanaklara sahip. Zenginlere uygulanan vergi oranları, büyümeye etki etmiyor. Paul Krugman’ın kısa süre önce tamamladığı bir çalışmaya göre Ronald Reagan’ın vergi indirimleri ya da Bill Clinton’ın vergi artışları ülkedeki milli gelir düzeylerine belirleyici şekilde etki etmedi. İngiltere özelinde verilere baktığımızda da muhafazakârların inançları asılsız çıkıyor ve Thatcher politikalarının ülkeyi büyüme patikasına soktuğu inancının asılsız olduğu anlaşılıyor. 1979 verilerine göre İngiltere’de saat başına emek cinsinden ölçülen üretkenlik Fransa’nın yüzde 17, Almanya’nın ise yüzde 18 altındaydı. Kırk senedir uyguladığımız ‘yukarıdan aşağı’ vergi politikaları ve denetimsizlik uygulamaları sayesinde üretkenliği artırdık mı? Hayır. Oranlar halen tam olarak aynı, sırasıyla yüzde 17 ve yüzde 18.

Tarihsel açıdan baktığımızda ise Liz Truss’a yönelik tepkiler neredeyse haksız görünüyor. Stratejik açıdan büyük hata yaptıkları kesin fakat tek yaptıkları Thatcher’dan ilham alan, Blair tarafından revize edilen, Osborne tarafından uygulanan ve Boris Johnson tarafından ihmal edilen planı yeniden hayata geçirmek. Yeni Başbakan’ın hatası, rakibi Rishi Sunak’ı yenmeye çalışmak oldu. Üstelik İngiltere Merkez Bankası enflasyon korkusuyla para basmayı bıraktı ve Truss kendini imkânsızı başarmaya çalışırken buldu: Arkasına doların desteğini alan Reagan’ın yaptığını, dolarsız yapmaya çalıştı.

KEMERLER SIKILACAK

Bu gibi ‘ölü fikirleri’ tekrar uygulamaya koymanın riski, diğer ölü fikirleri de kazara hortlatmaktır. Emarelere bakılırsa başarısız olacağı aşikâr olan bu fikrin işe yaramadığı anlaşıldığında, bu defa da kemer sıkma politikaları yeniden denenecek. Vergi kesintilerinin refah artışı getirmediği gibi, kemer sıkma politikaları da borçluluğu azaltmıyor. Önümüzdeki iki sene, İngiltere bu hataları tekrar etmekle meşgul olacak.

Yaşananlar ve yaşanacaklar açısından tek teselli, muhafazakârların bir sonrası seçimde kesin olarak hezimete uğrayacak olmaları. Sonra ne olacak? Dier Starmer liderliğindeki işçi partisi devlet destekli servet transferi politikalarını değiştirebilecek mi? Bu sorunun cevabı İngiltere’nin geleceği açısından ve son kırk senedir verilen hasarın onarılması açısından hayati önem taşıyor.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: The Guardian