Geçen dönem, ‘karakter’ üzerine çalıştığımız bir Senaryo Yazımı dersinde sünnet gibi geleneklerin Anadolu toplumunda yol açtığı travmalar hakkında konuşurken bir öğrenci ‘fenomen’ sözcüğünü çok tuhaf bir şekilde kullandı. Aslında “Bunlar internette ve başka ortamlarda yayılan söylentiler” demek istiyordu ama fenomenin nereye oturduğunu anlayamamıştım. Sözcüğün anlamını bilip bilmediğini sordum, müthiş bir özgüvenle tabii ki bildiğini söyledi. […]

Geçen dönem, ‘karakter’ üzerine çalıştığımız bir Senaryo Yazımı dersinde sünnet gibi geleneklerin Anadolu toplumunda yol açtığı travmalar hakkında konuşurken bir öğrenci ‘fenomen’ sözcüğünü çok tuhaf bir şekilde kullandı.

Aslında “Bunlar internette ve başka ortamlarda yayılan söylentiler” demek istiyordu ama fenomenin nereye oturduğunu anlayamamıştım. Sözcüğün anlamını bilip bilmediğini sordum, müthiş bir özgüvenle tabii ki bildiğini söyledi. Biraz daha konuşunca anlaşıldı ki delikanlı fenomenin ne demek olduğunu bilmiyordu. Zaten bu kavramla herhangi bir felsefi veya edebi metinde de karşılaşmamıştı; sözcük hakkındaki yanlış bilgisi ‘internet fenomeni’ tanımından geliyordu.

Gençliğimden beri ‘duyularla algılanabilen her tür olay dizisinin ortaya çıkardığı olgusal süreçler’ tanımıyla bildiğim ‘fenomen’i google’a sorayım dedim. Sonuç sayfalarının ilki neredeyse tümüyle Radyo Fenomen’e ayrılmış durumdaydı. Gençlerin fenomen algısının nasıl biçimlendiğini anlamak için iyi ama yetersiz bir ipucu. Asıl bomba ikinci sayfada, sabah.com.tr’nin “Fenomen ne demek?” başlığıyla verdiği tanımdaydı: “Hayranlık uyandıracak kadar dikkat çekici olan şey veya kişi. Son zamanlarda halk arasında kullanımı oldukça yaygınlaşan bu ifadenin kullanımına örnek olarak ‘İnternet fenomeni’ ni verebiliriz. Bu ifade bahsedilen olgunun internette herkes tarafından takip edilmesini, hayranlık uyandırdığını ve meşhur oluşunu anlatmaktadır.”

Yandaş medya dediğimiz yalan makinesinin en büyük çarkının yapacağı tanım ancak bu kadar olur tabii… Ama durum genel olarak çok feci; gazetelerin internet sayfalarında ‘fenomen’ sözcüğü ancak şu tür cümlelerle yer alıyor: “ABD’li ünlü oyuncu ve Instagram fenomeni Dan Bilzerian”; “Türkiye’de Instagram fenomeni olmanın yolu bunlardan geçiyor”; “Fenomen sevgililer mahkemelik oldu”; “Tutuklu fenomen ne kadar kazandığını açıkladı!”

Bu ülkenin dil ve kavram dünyasında uzun zamandır böyle bir düşüş görülmemiştir sanırım… Artık “Ne iş yaparsınız?” sorusuna “Fenomenim!” diye cevap verebilecek bir kitle var ortalıkta -kendilerini hemen şu ‘fenomen’e havale ediyorum: “Fenomen olmak karın doyurmuyor: Azerbaycanlı çoban Pervin Seferov (32), koyunlarını otlatırken söylediği ‘Ağlaya Ağlaya’ adlı şarkısıyla bir gecede fenomen oldu. ‘3 milyon takipçim var ama fenomen olmak karın doyurmuyor’ dedi.”

Fenomen sözcüğünün bugün gerçek anlamının çok dışında ve yanlış kullanılıyor olması bir fenomen. Bu yanlışın üniversite öğrencisi tarafından canla başla savunuluyor olması bir diğer fenomen. Bu yanlışın ‘bilgi’ kavramının içinin tamamen boşaltıldığı bir dönemde, bilimsel kurumların ‘okunmuş pirincin gücü’nü tartışacak düzeye indirildiği, ‘sanatçı’ dendiğinde akla sadece şarkıcıların geldiği, televizyonlardaki yarışma programlarının açık açık “Burada para kazanmak için bilgili olmanız gerekmiyor! Ne kadar cahil olursanız olun sizi ödüllendiriyoruz!” demesine ramak kaldığı bir ülkede ortaya çıkması başka bir fenomen…

“Seçimler demokrasinin bayramıdır” sloganıyla kamu spotları yapan bir hükümetin seçimleri sadece kendisi kazandığı sürece kabul etmesi gibi dehşetli bir fenomenle yaşamak zorunda bırakılan bir coğrafyada, gençlik hayatta kalabilmek için farkına varmadan bir ‘cehalet zırhı’ geliştiriyordur belki de… Eski zamanların o güzel fenomenleri güzel kavramsal atlarına binip gitmiştir, bize kalan da böyle bir fenomendir işte.