32 genci yitirdik; iyiliklerin, fedakârların dünyasından bir demet gençtiler ve biraz umut, biraz farklılık yaratmaya hazırlanırken katledildiler. Onları tanıdıkça öldürülmelerine daha fazla yanıyoruz. Katledenleri tanımaksa, Türkiye olarak nereye doğru gittiğimize dair korkularımızı büyütmekte. İçimizdeki karanlık güçler yetmezmiş gibi, şimdi yanı başımızda büyüyen canavarın bizi de alevler içine atmasından korkuyoruz. O nedenle, yasa bürünmüş aileler, hastanede yatan 100’ü aşkın yaralı, katliamdan kurtulsalar da inşa etmek istedikleri umudun hunharca katledilişini yaşayan yüzlerce genç, kayıpların acısı kadar, bunlara meydan veren bir ülkede yaşamanın acısını yaşıyorlar.
Bu ülkenin aczine de yanıyoruz! Onun için, acı kadar öfke de var içimizde. İstihbaratımızın, polisimizin donanımı tam tekmil! Polisler, jandarmalar her yerde kol gezmekte! Sağımız solumuz dinleme, izlemeyle dolu! En küçük protesto bile “tam gaz” bastırılmakta! Ama masum ve iyi niyetli gençlere yönelik katliam girişiminden haberleri olmuyor! Büyük devletiz de, gücümüz kime?

Lafta kalan “kınama, lanetleme, hesap sorma” safsatalarından da yaralıyız. Bu kaçıncı katliam, bu kaçıncı acı ve bu kaçıncı “hesap sorarız” nutukları! Artık “hesap sorarız” demenin ayıp kaçtığı görülmüyor mu? Ve hesap sormaktan değil, Türkiye’nin kanamalarına son verecek politikalardan söz edilmesi için daha kaç can kaybedeceğiz?

Acımızın yanında korku da var. Korkular da çok katmanlı. Bir yanda dönüp durup aynı uçurumun kenarına gelmiş bir toplumun korkusunu yaşıyoruz. Yanlış politikalar nedeniyle yıllarımızı ve binlerce gencimizi yitirdikten sonra aklımız biraz başımıza geldi diye sevinmiş, HDP’nin 80 milletvekiliyle Meclis’e girmesinden umutlanmıştık. Oysa görülüyor ki, hâlâ barışı ve çözüm sürecini rafa kaldırma yanlılarının sözü geçiyor!

Olan bitenlerden Kürtleri, terörü devam ettirmesinden dolayı PKK’yı suçlamak mümkün tabii. Sorunun siyaseten çözümüne fırsat vermedikleri, daha önemlisi HDP’nin konumunu zorlaştırdıkları da ortada. Ancak, PKK’nın bu davadan geri çekilmeyeceği, Kürt sorununun ve Kürtlerin taleplerinin Meclis’e taşınmasını yeterli bulmayacaklarını da bilmek gerekiyor.

Sonuç olarak, korkulara karşı çözüm süreci hâlâ tek yol. PKK terörü nedeniyle değil, fakat bir yandan bu toplumun barış ve güven ihtiyacı nedeniyle, öte yandan Ortadoğu batağından uzak kalmak adına bu çözüm sürecine devam etmek izlenecek en basiretli yol olarak görünmekte. Aslında Kürtleri, Türkiye’nin güneyi, Irak ve Suriye’nin kuzeyi açısından barışın anahtarı olarak görmek en akılcı yola ama gören var mı?

Çözemediğimiz sorun yetmezmiş gibi, bir de, -artık yeni-Osmanlıcılık veya Sünni İslam İmparatorluğu hayalleri mi, yoksa Kürtlerin korkusu mu, her neyse- cihatçıların yanında yer almayı marifet sayan hükümet politikalarının narına yanmaktayız. MİT’in tır’larla silah taşıdığı, cihatçıların ülkenin güneyinde cirit attığı, IŞİD’e gönüllü toplayan örgütlerin türediği, Vali’nin IŞİD sorularına kızdığı, Reyhanlı katliamının sorumlularının bulunmadığı bir ülke haline geldik ki, kâbus karabasana dönüşmekte!

Dönüşmekte; çünkü, Suriye’nin yarısını ele geçirmiş durumdaki İŞİD’in devletleşmesi gibi tehlikeler de var, Reyhanlı ve arkasından Suruç katliamının gösterdiği gibi içimizdeki ve dışımızda büyüyen IŞİD’le Türkiye’nin Suriyelileşmesi ya da Pakistanlaşması gibi tehlikeler de söz konusu.

Öte yandan, İŞİD içimizdeki hücreleri aracılığıyla gençleri kendi saflarına katmaya çabalarken, buna zemin hazırlayan toplumsal yapı ile bu yapıyı derinleştiren politikaları da düşünmek durumundayız. Global Politika ve Strateji Merkezi tarafından 2015 başlarında 26 ilde 2026 kişiyle yüz yüze görüşmelerle yapılan araştırmaya göre, IŞİD tehdidi, uyuşturucu sorunu, terör eylemleri ve PKK’dan sonra dördüncü sorun olarak görülüyor. IŞİD’i terör örgütü olarak değerlendirenlerin oranı % 89,7 olurken, bu oranın, diğer terör örgütlerine göre daha düşük kaldığı görülmekte. Ankete katılanların % 11’i IŞİD’i” halifelik”,
% 2,2’si de “Müslümanlar için savaşan bir grup “ olarak tanımlamakta.

O nedenle, Cumhuriyet, Atatürk, laiklik düşmanlığı ile yükselenlerin iyi düşünme zamanı! Siyasal İslam adına bu ülkenin laiklik anlayışına indirdikleri darbelerle, Suriye’deki iç savaşta cihatçıların yanında yer almalarını birbirine paralel politikalar ama bu politikaların bedelini ödeyen bir ülke var. Katliamları, acıları, kayıpları kadar korkuları ve kutuplaşmaları ile ödeyen bu ülke!

Sonuç olarak, acılar ve korkuların asıl sebebi içerde; kurtuluş da politika değişikliklerinde! Becerebilecek miyiz; onu bilmiyorum.