Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Gazetelerin en az baktığım bölümleri spor sayfalarıdır. Oralarda devrilen çamlar ve yapılan dil kıyımları, bu yüzden radarımıza pek yakalanmaz! Ama okurlar var! Benim gözümden kaçsa da onlar hemen arayıp uyarırlar! Cumartesi günü de böyle oldu. “Dilin Kemiği” için hazırlık yaparken, okurumuz Nedim Bayram’ın iletisi geldi. Spor sayfamızın manşet fotoğrafını göndermiş ve altına da şu notu […]

Gazetelerin en az baktığım bölümleri spor sayfalarıdır. Oralarda devrilen çamlar ve yapılan dil kıyımları, bu yüzden radarımıza pek yakalanmaz! Ama okurlar var! Benim gözümden kaçsa da onlar hemen arayıp uyarırlar! Cumartesi günü de böyle oldu. “Dilin Kemiği” için hazırlık yaparken, okurumuz Nedim Bayram’ın iletisi geldi. Spor sayfamızın manşet fotoğrafını göndermiş ve altına da şu notu yazmıştı:

“Merhaba Attila Bey; bu görüntü bugünkü BirGün’ün spor sayfasından… “Müsemma göstermek” ne demek? Sanırım ‘müsamaha’ olacaktı. Oysa ‘hoşgörü’ diye Türkçe yazabilirlerdi. Sanırım gazetelerde artık düzeltmen çalıştırmadıklarından oluyor tüm bunlar. Selam ve saygılar.”

Kötü yönetilen Süper Lig kulüplerinin 8 milyar liralık borcunun yapılandırılmasına tepki olarak atılmıştı bu başlık. Ama atanın da bundan bir şey anladığını sanmıyorum. Çünkü “müsemma”, şimdilerde pek kullanılmayan, çok eskilerde kalmış Arapça bir sıfattır. Türkçe Sözlük, “ad verilmiş, adı olan, adlı” diye açıklıyor sözcüğün anlamını. Daha çok “ismiyle müsemma” deyiminde geçer bu sözcük. Özü sözü bir olan, adının anlamı ile davranışları çelişmeyen kişiler için söylenir.

Okurumuz çok haklı. O başlıkta “müsemma”nın yeri yok! Keşke “hoşgörü” sözcüğü kullanılsaydı…

HAFTANIN NOTU

Basın Kartları Yönetmeliği Danıştay’da

AKP iktidarı, kamu kaynaklarını kötüye kullanarak kendine bağlı bir medya düzeni yarattı. Bu düzenin parçası olmak istemeyen gazetecileri “düşman” belledi; onları ekonomik ve cezai yaptırımlarla yola getirmeye çalıştı. Sonuç alamayınca, bu kez “basın kartları”nı baskı aracı olarak kullanmaya başladı. Saray rejimine geçildikten sonra, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’nün yerine İletişim Başkanlığı diye bir birim oluşturdular. Bu birim Basın Kartları Yönetmeliği’nde son derece antidemokratik değişiklikler yaptı. Böylece gazetecilerin basın kartı alabilmeleri, Saray’a bağlı bir bürokratın keyfine bırakıldı!

Peki, ne iş yapıyor bu İletişim Başkanlığı? Basın emekçilerinin özlük haklarını geliştirmeye, kazanımlarını korumaya mı çalışıyor? Basın özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırmak için uğraş mı veriyor? Tam tersine! Bir yandan “havuz medyası”nı kurumlaştırma çabalarını sürdürürken, öte yandan “muhalif” gazetecilerin basın kartlarını iptal etmenin yollarını arıyor! Hakkını yemeyelim, bir de canla başla “Reis”in PR çalışmalarını yürütüyor!

Meslek örgütümüz Çağdaş Gazeteciler Derneği, basın özgürlüğünü tehdit eden her türlü girişime karşı kırk yıldır savaşım veriyor. Basın Kartı Yönetmeliği’nde yapılan Anayasa’ya aykırı son değişiklikleri de bu bağlamda değerlendirdiği için Şubat 2019’da Danıştay’a başvurdu. Danıştay 10. Dairesi, ÇGD’nin itirazlarını yerinde bularak Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’ndan savunma istendi.

ÇGD’nin belirlemelerine göre, son 3 yılda 2 bin 397 gazetecinin basın kartı iptal edilirken, 2019 yılının yalnızca Mayıs ayına kadarki dört aylık sürede kartı iptal edilen gazeteci sayısı 682 oldu. Yılda en az üç kez toplanması gereken basın kartı komisyonu ise bir yılı aşkın süredir toplanmıyor. Basın kartı almayı hak etmiş yüzlerce gazeteci, komisyon toplanmadığı için bir yıldır kartlarını alamıyor. Yaklaşık bin gazeteci basın kartını bekliyor…

ÇGD, Basın Kartı Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikleri, “Basına karşı son dönemin en tehlikeli girişimlerinden biri” olarak görüyor. Çünkü biz bağımsız gazetecilik yapmak istiyoruz. Tüm basın meslek örgütleri bu konuda duyarlı davranmalı, alın teriyle elde edilmiş basın kartlarımıza göz dikenlere kırmızı kart göstermelidir!