Petrol-İş Sendikası kongresinin ilk günü memleketimizin birçok işçi sendikaları başkanlarının ve temsilcilerinin “en önemli konu” hakkındaki görüşlerinin belirtilmesine yol açtı. “En önemli konu”yu, konuşan sendika başkanları kendileri tayin ettiler. Birbirinden farklı ve birbirinden önemli memleket sorunlarına yer veren konuşmalardan edindiğimiz izlem kısaca şudur:

Sendikacılar dar kalıbı kırmışlardır.

Önceleri sendikacılar sadece işçiyi ilgilendiren “netice” ile ilgilenmekteydiler. İşçi çıkarılmıştır. Alacağı kalmışsa almaya çalışmalıdır. Kanuna aykırı bir durum varsa o aykırılık kaldırılmalıdır. Ücret artırmak için ihtilaf çıkarılmalıdır. Verilen ücret geçinmeye-ayakta durmaya yetmemektedir. Sendika yönetim kuruluna şu getirilmelidir. Bu seçilmelidir. O niçin kendisine cephe almıştır? O halde cephe almışlığın sonucu olarak yöneticilikten düşürülmelidir...

Bu devir geçmiştir.

Sendikacılar öze inmesini bilmektedirler. Kanunun yanlış uygulanan maddesine uygun işlem istemekle yetinmemekte, kanun maddelerinin ve kanuna yön veren anlayışın değiştirilmesi lazım gelmektedir. Ücret azlığının nedenleri vardır. O halde bu nedenleri araştırmak, sendikacılığın dayanacağı felsefeyi tayin etmek gerekir. Devletçilik korunmalıdır. Kişinin zenginliğinden önce devletin zenginliği öne geçmelidir. İşçilerin fizyolojik ihtiyaçlarına cevap veren bir asgari ücret düzenine son veren işçinin kültürel, psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarını da içine alan iyi yaşama şartını gerçekleştiren bir asgari ücret politikası izlenmelidir. İşçinin verilmeyen hakkını ödediği için işverene “minnettar” olmaya hiç de lüzum yoktur.

Zira ortada minnet duyulacak olay mevcut değildir. Sendikacılar, kendi meslek örgütlerini bir “istek kurulu” olmaktan çıkarmalıdır. Sendikacılar grev haklarını kullanarak isteklerinin yerine getirilmesine âmil [etken] olmalıdırlar. Bir icra görevleri olduğunu da unutmamalıdırlar.

Bu görüşler bir tek sendikacının tek başına ortaya koyduğu sorunlar ve görüşler değildir. Konuşanların ayrı ayrı dokundukları konulardır. Her biri ayrı bir yazı, ayrı bir tartışma ve savunma konusu olacak değerde ve önemdedir. Bir fikir tartışmasına ve görüşlerin belirtilmesine yer veren Petrol-İş kongresi bir süreden beri belirgin gelişme hamlesi içinde yükselen sendikacılığımız için pek başarılı bir örnek olmuştur. Dedim-Dedi ve şahsiyet yapma hastalığından kurtulan sendikacılığımıza Petrol-İş gibi daha başka sendikalar da yeni yeni örnekler vereceklerdir. O vakit işçilerimizin haklarının daha bilerek ve fakat daha güçlükle savunulacağı bir düzene girmiş olacağız. Zira sendikacılar güçlü ve sendika örgütleri kuvvetli oldukça, işçilerin birçok haklarını görmezlikten gelen işverenlere tepkileri daha sertleşir.

•••

Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer! Yukarıdaki yazı sendikal hareketin emektarlarından, emek tarihi yazımının öncülerinden, emek vakanüvisi, yazar ve sendikacı Kemal Sülker’in “Petrol-İş kongresinde fikir tartışmaları” başlıklı değerlendirmesi (Türkiye Birlik, 7 Nisan 1962).

Bu hafta güncel bir yazı yazmak yerine, sendikal hareketin güncel tartışmaları açısından da çarpıcı olduğuna inandığım bir kongre değerlendirmesine yer vermek istedim. Sülker’in 53 yıl öncesinin Petrol-İş Genel Kurulu izlenimlerini aktardım. Güncelden bunalınca tarihe bakmak iyidir.

Aradan geçen yarım yüzyılda Türkiye sendikacılığı nereden nereye geldi? Sendikacılar bugün ne halde, neleri konuşuyor, genel kurullarda fikir tartışması var mı? Sülker yaşasaydı bugün neler yazardı? 50 küsur yıl önce bittiğini düşündüğü sorunlarının sendikacılığın temel hastalığı olmaya devam ettiğini, sendikacılığın hâlâ o dar kalıbı kıramadığını görse ne derdi?