Zaman zaman genç müzisyenler şarkılarını dinletiyor ve de yol göstermemi istiyor. Ben de onlara yapacağım eleştirilerin sadece kendi görüşüm olduğunu ve de şarkılarının iyi ya da kötü anlamına gelmeyeceğini dilim döndüğünce anlatmaya çalışıyorum.

Bu şarkı yazma işinin belli bir formülü yok. Şarkıları çok satan halkın nabzına göre şarkı üretmeyi çok iyi bilen tüccar besteciler var aramızda; onlar bu şarkıları sayesinde lüks bir hayat yaşayıp ayrıcalıklı bir hayata sahip olabilirler. Ama bu şan şöhret onlara müzik alanında bir saygınlık sağlayabilecek mi?

Bu soruya olumlu bir yanıt vermek oldukça zor. Siyah devasa minibüslerle ve de yanlarında bir koruma ordusuyla dolaşmak, iktidarda kim varsa onlara yakınlaşmak, bir magazin figürü olarak sürekli yazılı-görsel ve dijital medyada yer almak bir ayrıcalık sağlayabilir ama saygınlık asla…

Duygunun yerini lüks bir araba, estetiğin zevkini tripleks bir villa paylaşmanın yüceliğini yüzlerce beygirlik bir motor yat ile kapatmak o kadar da kolay olmuyor ne yazık ki. Bu yüzdendir işte uzun zamandır herkesin diline düşen bir şarkı çıkmayışı, eski şarkılara olan ilgi, coverlar ile ayakta kalmaya çabalayan genç müzisyenler…

Baktığımızda sektörde menajerler, asistanlar, basın danışmanları, PR şirketleri, sosyal medya yöneticileri, yaşam koçları vs. önemli bir yer edinirken bu sektörün dönebilmesi için gerekli ve ön şart olan iyi şarkılardan çıt çıkmıyor.

Bunu en iyi becerebilenler sokak kültürünü evlerimize taşıyan rapçiler, hip-hopçular. Zira özellikle yazdıkları alternatif sözlerle acıyı da, eşitsizliği de, yoksulluğu da, faşizmi de, kadına şiddeti de eleştirenler, müziği bir araç değil amaç olarak gören bu tayfa.

Sizce “sanatçı muhalif olmalı “ sözünden mi yola çıkıyor bu insanlar yoksa özel hayatlara müdahale eden, anti demokratik, hukuku hiçe sayan, her türlü eleştiriye kapalı, hoşgörüsüz sert baba figürünü benimseyen iktidarlardan nefes alamadıkları için bir tepki mi yaptıkları müzik? Sanat’a bakışı hep mesafeli ve şüpheli olan, onun eleştirel yönünden hep rahatsızlık duyan adına kısaca devlet dediğimiz yapı dün de böyleydi ne yazık ki bu gün de böyle.

Demokrasinin tüm kurullarıyla işlemediği bir ülkede bıçak sırtı mesleklerden birisi sanat emekçiliği.

Bir görüşü savunursunuz oyununuz yasaklanır bir eyleme katılırsınız şarkılarınız çalınmaz bir bildiriye imza atarsınız dizilerde iş bulamazsınız gerçekleri yazarsınız kitaplarınız toplatılır. Niye… Bu kadar korku niye?

Şarkı bestelemek, şiir-roman yazmak, film çekmek, oyun sahnelemek resim-heykel yapmak için bir enstrümana, kağıt kaleme , sahneye ve teknik ekipmanlara ihtiyaç olabilir.

Ama bunların hiçbiri olmasa da insan yaratıcılığı ile zor da olsa bir şeyler üretebilir. Bir sanatçının özellikle baskıcı toplumlarda üretebilmek için tek ama tek bir şeye ihtiyacı vardır. Bir gün özgür bir dünyada üretebileceğine dair inancı.

Haydi bakalım sarılın kağıda, kaleme, enstrümana, sahneye, platoya, atölyeye… Sarılın…