Dünyanın büyük mücadelelerle elde ettiği ve güvence altında olduğu düşünülen hak ve standartlar bir süredir tehdit altında. İnsanlığın bildiği tüm ezberler dağılmış, din, kutsal metinler, sınıf teorileri, milliyetçilikler, parlamentarizm, liberal demokrasi, küreselleşme yerle yeksan bir halde, bırakalım bir yol haritasını, hiç kimse insanlığın yarın nereye gideceğini kestiremiyor.

İkinci Dünya Savaşı ile kurulan dünya, barış, dayanışma ve ekonomik ilerleme ideali, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, AİHM gibi müesses nizamın taşları darmadağın halde, hepsi birden istikrarlı bir çöküş eğiliminde. Politikacılar, İnsan Hakları Bildirgesi’nin, İnsan Hakları Sözleşmesi’nin adını duymak bile istemiyor. Brexit’ten Trump’ın ABD başkanı olmasına, Erdoğan’ın Türkiye’de kurduğu hanedanlıktan Putin’e kadar, keyfi ve demagog liderler dünya çapında yükselişte.

İngiltere imparatorluk, Amerika büyük devlet olmak rüyasında. Geleneksel siyasal partiler, ideoloji eksenli liderler, işçi veya alt sınıf kökenli kadrolar, halkçı politikacılar mazide kalmış, siyaset ayrıcalıklı ve profesyonel bir meslek haline gelmiş durumda. İktidardaki ile muhalefetteki partiler arasında fark silinmiş gibi. Sosyalizmin tohumunun atıldığı Fransa gibi köklü bir ülke, partisi ve çizgisi dahi olmayan bir adamı aniden cumhurbaşkanı seçebiliyor.

Liderlerin yanında, göç, İslamist terörizm, devletsiz coğrafyaların genişlemesi, işkencenin tekrar yürürlüğe sokulması, duvarlarla kapatılan sınırlar, gerileme semptomlarının başka bir tablosunu veriyor. İnsanoğlu, doğudan batıya, güneyden kuzeye amansız bir kaçış yolculuğunda. IŞİD, Boko Haram adlı teşkilatlara üye pis kara sakallı bazı insanlar, din, mezhep, inanç, köken sebebiyle başka bazı insanların kafasını kesiyor, onları cayır cayır ve naklen yakıyor, bunu genellikle videolarla kalan tüm insanlara da keyifli bir film gibi izlettiriyor. Bu tablo çok eski hikâyelerde, mesela Kerbela’da değil, 2016’da ve gezegenin her yerinde yaşanıyor. Ralf Dahrendorf, 21’inci yüzyılın “otoritarizmin yüzyılı” olacağını boşuna söylemedi. Meşhur Münk Münazaraları bile pek umut vaat etmiyor. 1984’ün yazarı Orwell yaşasaydı, “bu kadarını ben bile hayal edemezdim”, derdi kuşkusuz.

Gerileme, tek tek insanların hayatında da görülüyor. İş, konut, arkadaşlar başta sosyal çevre, insanlık onuru ve insan haysiyeti, geleceğe güvenle bakma hissi uzun zamandır risk altında. Etik kaygılara sahip olan insanları dinleyen yok. Zenginlik ve fakirlik terazinin iki tarafında yükseliyor. Obezlerin sayısı açların sayısını geçiyor. Akdeniz’in mavi suları üstünde her sabah göçmen çocuk ölüleri yüzmekte ve bu akıl almaz tablo normalleşmekte. Tüm dünyada bariz bir olgu olan siyasal gerileme, aslında apaçık bir ahlaki çöküşü yansıtmakta.

Bu, reel sosyalizm sonrası dönemde başladı, işçi sınıfının öncü rolüne de enternasyonalist olmasına da gerek kalmamıştı, hatta işçi sınıfı kötülüğe ve gerilemeye ortak olmak istiyordu, bugün Brexit’e ve Erdoğan’a epey büyük bir oyu sahipsiz işçiler veriyor. Düzeni değiştirmek hayali kuran pek geniş bir kitle, iktidarı değil yaşadığı ülkeyi değiştirme hayalinde. Komünizm yıkılınca dev umutlar vaat edenler, tarihin sonu diye heyheylenenler Neoliberalizmin yüz kızartıcı iflasıyla sessiz halde.

İki gün evvel Türkiye’nin yeniden Avrupa denetimine alınmasını, üstadımız Metin Günday “Türkiye 1990’lara geri döndü” şeklinde değerlendirdi. Türkiye adına elbette ki büyük bir gerileme bu. Türkiye’nin işkenceci, tek adama dayalı, kuvvetler ayrılığına son vermiş, OHAL ve KHK’lere dayalı, denetimsiz ve keyfi rejimi, Avrupa’dan çıkan kararın temel sebebi. ‘90’larda OHAL vardı, şimdi de var, Günday muhtemelen bu yüzden ‘90’ları hatırlattı. Bu “gerileme”, yukarıda izah edildiği gibi Türkiye’ye özgü de değil, dünyasal. Türkiye’nin farkı, bu hoyrat yönetime İslami bir örtü çekmesinden ibaret.

İnsanlık fırtınanın, yağmurun, bulutların içinden kendine bir geçit bulacak, iyiye ve güzele muhtaç olan, kimseyi sömürmeyen ama emeğinden başka satacak bir şeyi de olmayan insanlık ailesi, yepyeni bir barışçıl ve dayanışmacı alan açacak kendine, başka yolu yok.