Grup Gündoğarken, şarkılarıyla sanırım hepimizin hayatına bir şekilde dokunmuş bir müzik grubu. Bu grubun üyesi, sadece müzisyen değil aynı zamanda donanımlı bir kültür insanı da olan Burhan Şeşen’in BirGün’deki yazılarını büyük keyif ve ilgiyle takip ediyorum. Gitarına ve sesine olduğu kadar kalemine de nice uzun, sağlıklı ve bereketli yıllar dilerim.

Lakin geçen haftaki yazısını şu tümcelerle bitirdiğini görünce epey yadırgadım doğrusu: “Sayın Bakanım, tüm müzik meslek birlikleri yazdık çizdik, derdimizi anlattık ama bir sonucu bırakın bir cevap bile alamadık. Sizin bu yasaklar karşısında ülkemizin kültür ve turizmden sorumlu en yüksek makamı olarak söyleyecek bir sözünüz olmalı. On binlerce müzisyen, aileleri ve sektör emekçileri adına bu keyfi yasaklamalara karşı dur diyecek tek makam sizsiniz. Bunu zat-ı alinizden bekliyoruz…” (Yetti gari, BirGün, 26.08.2022)

2000lerin ilk yarısı boyunca -Erkan Mumcu ve Atilla Koç döneminde- ben de hasbelkader bir meslek birliğinin (Belgesel Sinemacılar Birliği) temsilcisi olarak birçok Kültür Bakanlığı toplantısına, yanı sıra pek çok kurul ve komisyon çalışmasına katıldığım için, Burhan Bey’in MÜYORBİR başkanı olarak konumunu ve bakanlıkla geliştirmeye çalıştığı iletişim tarzını anladığımı sanıyorum.

Yine de, kesinlikle haddim olmadığını bilerek, Burhan Bey’e şunu anımsatmak isterim: 20 yıldır, bu ülkeyi kendi şirketi olarak gören neo-liberal esnaf zihniyetli bir adamın iktidarı altındayız. ‘Reyiz’ bu zihniyet biçimini ‘başgan’ olduğu 2018’den bu yana, seçilmiş milletvekillerinden ziyade piyasadan tanıdığı meclis dışı isimleri bakan yaparak daha net gösteriyor. En büyük esnaf kendisi olduğu için, başta ekonomi yönetimi olmak üzere tüm bakanlıklara söylediklerini sorgusuz sualsiz yapacak kişileri getirmesi bir yana, ‘kuzuyu kurda teslim etme’ deyimine yepyeni örnekler kazandırıyor: “Bu adamın özel hastanesi var, sağlık işlerinden nasıl kazanılacağını bilir.” diyerek özel hastane sahibini Sağlık Bakanı, “Bu adamın otelleri var, turizmden nasıl kazanacağımızı en iyi o bilir.” diyerek bir turizm firmasının sahibini Kültür ve Turizm Bakanı yapıyor. ‘Kültür’ ve ‘turizm’ kavramlarının aynı bakanlık kapsamında yer alması bile yanlışken, bir de bu işlerin başına servetini otelcilikten kazanan birinin getirilmesini nasıl açıklarsınız? Kuzuyu kurda teslim ediyorsanız, ya kuzu nedir kurt nedir bilmiyorsunuzdur, ya da en büyük kurt sizsinizdir, öyle değil mi?

Bu ilginç yönetim biçiminin sonuçlarını da görüyoruz: Kültür ve Turizm Bakanı, kendi şirketi adına Bodrum’da bir sit alanına otel yapmaya karar veriyor; Sağlık Bakanı sayesinde pek çok arazi ve tarihi yapı, beyefendinin kurucusu olduğu sağlık kurumuna tahsis ediliyor.

***

Lütfen telefonunuzu açıp hat bilgilerine bakar mısınız? Orada 4,5G (dört buçuk G) diye bir şey göreceksiniz. İletişim teknolojisi kuruluşları 3G’den 4G’ye geçmeyi tartışırken, her şeyden olduğu gibi bu işten de anlayan ‘Reyiz’ demişti ki, “Gündemde 4G ihalesi var. Ama dünya 5G’yi konuşuyor. 4G ile zaman kaybetmemize gerek yok. 3G’de 2 yıl daha sabredersek, 5G’ye geçeriz. Aksi takdirde 4G’ye geçersek Türkiye çöplük haline döner.” (21 Nisan 2015)

Henüz Türk usulü başkanlık sistemi devreye girmemesine rağmen, beyefendi her şeye o kadar hakimdi ki, kimsecikler de çıkıp “Yürüttüğünüz mantık yanlış; 4G yatırımı yapmadan 5G’ye geçemeyiz.” demedi. Anlı şanlı telekomünikasyon şirketleri bu saçmalığa karşı gıkını bile çıkarmadı. Ne yaptılar? 4,5G diye birşey icat ettiler. Bu yüzden dünyada, telefonlarında 4.5G yazan sadece bir ülke var.

İşlerin böyle yürüdüğü/yürütüldüğü bir ülkede yaşıyoruz. Türkiye’nin müzik kültürüne çok büyük katkıları olan Burhan Bey’in, turizm sektöründeki usulsüzlükleri haber yapan bir gazetede bu usulsüzlüklerden bizzat sorumlu kişiye ‘zat-ı aliniz’ (yüksek şahsınız) diye hitap etmesi bu yüzden yadırgatıcı…