Anlam dünyalarımız kavradığımız ve kavramla donattığımız nesnelerle kurulmuştur. Kavramsız nesne yoktur. Kavramsız nesne, kavrayamadığımız nesnedir ve varsa şayet, anlam dünyamızın dışında varolabilir ancak. Nesneler adlarıyla çağrılır. Başka bir deyişle anlam dünyanızda adıyla çağıramayacağınız hiçbir nesne yoktur, her şeyin bir adı vardır. Bir şey adı ile çağrılıyorsa şayet, o şey dil hapishanesinin mahkumudur. Anlam dünyaları, dilin hücrelerine kapatılmış nesnelerle kurulur ve bu hapishanenin gardiyanları öznelerdir. Nesneler anlam hücrelerinden kaçabilir, gözden kaybolabilir, başka nesnelerle yan yana gelip anlam dünyasının anlamını değiştirebilirler. Özne, kaçmaya teşne nesneleri hücrelerinde tutmakla görevlidir ve varlığını göz altındaki nesnelere borçludur. Anlam dünyasında kavramsız nesne var olamayacağına gibi nesnesiz özne de var olamaz. Eğer nesneler çağrıldıklarında gelmiyorlarsa, özne mevcudiyetini yitirir. Anlam dünyasının hücreleri boşalmışsa özne de buharlaşır.

***

Bir anlam dünyasına yerleştirilmişseniz sizi adınızla çağrırlar. Merak etmeyin mutlaka çağrılırsınız ve çağrıldığında gelmeyen özne yoktur. Özneler, çağrıldıkça varlık haline gelebilirler. Herkes bir başkasının anlam dünyasının nesnesidir; her özne, bir başkasının dil hapishanesindeki mahkum. Anlam dünyaları, şeyleri alta koyarak, kavramların altında toplayarak inşa edilir. Adınızı, dolayısıyla sizin anlamınızı belirleyen yerleştirildiğiniz anlam hücresidir. Bu aileniz, mahalleniz, arkadaş çevreniz, işyeriniz olabilir. Hücrelerinizi değiştirdikçe anlamınız değişebilir, fakat tüm hücreler devlet denilen devasa bir hapishanenin içindedir ve öznelerin anlamları kayıt altında tutulur. Ve bu dünyada özneler çağrılmayı özler, birinin onlara var olduklarını hatırlatmasını: ‘“Ben, yani Yakup, her türlü çağrılmanın olağan şekli/ Daha hiç çağrılmadım/ Biri olsun “Yakup!” diye seslenmedi hiç/ Yakup!”’ (Edip Cansever). Üzülmeyin, eğer bir ad verilmişse size, mutlaka çağrılırsınız; askere, vergi vermeye, karakola, mahkemeye, kiliseye, camiye, havraya, okula. Hele gelmemezlik edin, zorla getirilirsiniz. Zira devlet öznelerini çağırdıkça var edebilir kendini. Nesnesiz özne olamayacağı gibi öznesiz devlet de olamaz. Özneler anlam hücrelerinden kaçabilir, başka öznelerle yan yana gelip devletin anlam dünyasına zarar verebilir. Çağrıldıklarında özneler yanıt vermiyorlarsa şayet hücrelerinde değillerdir; işte o gün devletin buharlaştığı gündür.

***

Devletin sözlüğünde özne, tebaadır; devlet denilen özneye tabi kılınmış nesne. İtaatkâr öznelerin görevi, devletin alta koyduğu ve adlar altında toplayıp hücrelere kapattığı nesnelerin gardiyanlığını yapmaktır. Nesneler dil hapishanesinden kaçabilir. Örneğin erkek olarak adlandırılmış bir nesne, kadın gibi davranabilir ya da kara tahta olarak çağrılan bir nesne, hücresini terk edip bir kapıya dönüşebilir. O yüzden nesneler özneler tarafından göz hapsinde tutulur. Devletin anlam dünyasında nesneler nesnelerin gardiyanıdır, körler körlerin yol göstericisi. Ve nesneler, hücrelerinde olup olmadıklarını kontrol etmek için durmadan birbirlerini adlarıyla çağırırlar. Çağrılıyorsanız, bilin ki içtimadasınız. Adınız okunmadığı için, “yok yazılırım” diye korkmayın, mutlaka çağıracaklar sizi ve sevinçle “burda!” diye haykıracaksınız, ölmeye, öldürmeye giderken. Devletin anlam dünyasında özneler nesneleştirilmelerini arzular, çağrılmadıklarında bir hiçtirler çünkü. Adları okunduğunda var olabilirler ancak. Devletin anlam dünyasında var olmak, adınız okunduğunda “burda!” diyebilmektir.

O yüzden özneler adlarına pek düşkündürler. Adları yanlış yazıldığında ya da telaffuz edildiğinde varoluş krizine girer, kendilerini değersiz hissederler. Adlarını her yere yazmaları, imzalarını atmaları var olduklarını kanıtlamak içindir. Adınız, yani kimliğinizin grafik göstergesi, varoluş biçiminiz olmuşsa devletin anlam dünyasında bir nesnesiniz artık. Devletin anlam dünyası, kavranmış ve adlandırılmış nesnelerle kurulur. Bu dünyada anlam hücrelerine kapatılmış nesneler adlarıyla çağrılmayı bekler. Tutsak nesneler adlarına asla ihanet etmezler. Sakın yanlış adla çağırmayın, onurlarını kırarsınız. Adına ihanet etmeyen özne özgürleşebilir mi?