Zengin Kuzey’in ve büyük kirletici diğer ülkelerin karbon salımlarını yutmaya yetecek miktarda orman alanı yok. Bu nedenle ‘Net Sıfır Salım’ gibi illüzyonlar, çarpıtmalar yerine ‘gerçek çözümlere’ ihtiyaç var.

‘Net sıfır salım’ bir yalan

Hazırlayan: Oğuz Türkyılmaz

Bazı ülkeler önümüzdeki kritik yirmi yılda salımlarını asgari düzeyde azaltmayı, birçoğu ise salımları azaltmak yerine sürdürmeyi ve bu salımlara karşılık, karbon ticareti, ağaç dikme, karbon tutma, kullanma ve depolama teknolojisi vb. mekanizmalarla “net sıfır salımlara” ulaşmayı hedefliyor. ‘Net Sıfır Emisyon’ kavramı, ülkelerin neden oldukları salımlarla, ‘yakalanacak, tutulacak, ormanlar vb. yeşil alanlar gibi yutaklar tarafından uzaklaştırılan salımlar’ arasında bir denge kurulmasını öngörmektedir.


Gelecek on yılda salımları radikal bir şekilde düşürmeyi öngörmeyen ve bunu geleceğe erteleyip, güvenilir, ölçülmüş, denenmiş, kanıtlanmış örnekleri olmayan karbon tutma, kullanma ve depolama projelerini çözüm olarak göstermekle; salım azaltım hedeflerine ulaşmak mümkün değildir. Yeni ormanlar yaratma girişimleri, ancak yangınlar veya yasa dışı kesimlerle yok olan orman alanlarını yenilemeye yarar. Bir kömür santralı bir günde kapatılabilir ama yeni bir ormanlık alan geliştirmek onlarca yıl alır. Karbon ticareti ve denkleştirme mekanizmalarına bel bağlanamaz. Küresel Güney’i karbon yutma alanları olarak görmek, bu bölgelerde yaşayan insanların yaşam alanlarına müdahale etmek ve topraklarından sürgün edilmelerinden başka sonuç veremez. Zengin Kuzey’in ve büyük kirletici diğer ülkelerin karbon salımlarını yutmaya yetecek miktarda orman alanı yok. Bu nedenle ‘Net Sıfır Salım’ gibi illüzyonlar, çarpıtmalar yerine ‘gerçek çözümlere’ ihtiyaç var.

KANITLANMAMIŞ YÖNTEM

Çözüm önerisi olarak sunulan ve yoğun enerji tükettiği bilinen karbon salımlarının tutulması ve depolanması yönteminin, güvenli, ucuz maliyetli ve sürdürülebilir olduğunu gösterir yeterince denenmiş ve kanıtlanmış örnekleri de bulunmamaktadır.

Karbon ticareti, salımlarını sürdüren şirketlerin, satın alacakları yenilenebilir enerji primleriyle kendilerini aklayacakları ahlaki olmayan bir ticari faaliyettir.

TÜRKİYE DESTEK PEŞİNDE

Türkiye, Paris Anlaşması’yla ilgili toplantılarda, “ortak ancak farklılaştırılmış sorumluluklar” ilkesinin netleştirilmesi üzerine odaklandı. “Gelişmekte olan bir ülke” statüsünde olduğunun yeni anlaşmada da kabul edilmesini talep ederken, azaltım hedeflerine ulaşmada finansal mekanizmalardan ve teknoloji transferlerinden yararlanmak istediğini de belirtti. Yıllarca, bu istemleri kabul edilmeden anlaşmanın onaylanmayacağı bildirilirken; muhtemeldir ki, iktidar, iklim kredilerinin dayanılmaz cazibesine kapıldı. 21 Eylül 2021’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda, Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı açıklamayla ülkemizin Paris Anlaşması’na taraf olacağını ve 2053’te Net Sıfır Emisyon hedefini kabul edeceğini ilan etti. Paris Anlaşması’nın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 6 Ekim 2021’de TBMM’de oy birliğiyle kabul edildi. Kanun, 10.11.2021’de yürürlüğe girdi. Türkiye Paris Anlaşması’nı onaylarken, 2053 yılına kadar net sıfır emisyon hedefini de kamuoyu ile paylaşarak iddialı bir açıklamaya imza attı.

net-sifir-salim-bir-yalan-963779-1.
Boris Johnson, Joe Biden ve BM Sekreteri Antonio Guterres COP26’da.


NİYETLER VE GERÇEKLER

Ancak gerçekler başka. Ülkemizin, 2053’te Net Sıfır Emisyon hedefine nasıl ulaşacağına dair hazırlanmış, konuşulmuş, tartışılmış, üzerinde anlaşılmış, açıklanmış bir stratejisi, yol haritası yok. Birincil enerji arzında fosil yakıtlar payının yüzde 83,3 olduğu ülkemizin fosil yakıt tüketimini azaltmaya yönelik kayda değer bir öngörüsü ve planı da yoktur. Tersine, birkaç hafta öncesine değin Paris Anlaşması’nı imzalamayan, salımları azaltmak için hiç ciddi bir çalışma yapmayan siyasi iktidar ve enerji yönetimi; Cumhurbaşkanlığı 2022 Programında, “Milli enerji ve maden politikası kapsamında, yerli kömür kullanımının artırılmasına yönelik çalışmalar devam etmektedir. Bu kapsamda, büyük linyit rezervlerinin elektrik üretiminde kullanılmasına yönelik madencilik açısından Kaynak Raporu ile Rezerv Raporu hazırlanmasına yönelik çalışmalar sürmektedir” demektedir.

Ticaret Bakanlığı Yeşil Mutabakat Eylem Planı’nda ise, “Temiz, Ekonomik ve Güvenli Enerji Arzı” başlıklı bölüm hedeflerinde, kömür kullanımının sınırlanmasına, elektrik üretiminde kömüre dayalı santrallar payının düşürülmesine dair tek satır yok. Yaratacağı çevre sorunları ve oluşturduğu riskleri göz ardı ederek, teknik, ekonomik ve siyasal olarak dışa bağımlığı artıracak olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı (NGS) benzeri iki yeni NGS kurmayı öngörmektedir.

2019 yılı için hesaplanan Türkiye çapında seragazı salımları 506 milyon ton CO2 eşdeğeri olmuştur (TÜİK, 2021). Mevcut durum senaryosu altında Türkiye’de 2020 yılı için öngörülen sera gazı alım miktarı 673 milyon ton CO2 eşdeğeri, Azaltım senaryosu altında ise 599 milyon CO2 eşdeğeridir. Bu durumda Türkiye’nin hedeflediği azaltım oranlarıyla gerçek rakamlar arasında büyük bir uyumsuzluk olduğu açıktır.

Bu nedenle Türkiye’nin ilk iş olarak, 2053’te net sıfır hedefiyle uyumlu orta ve uzun vadeli bir yol haritası belirlemesi ve hedeflerini güncelleyerek kısa vadede 2030’a kadar, orta vadede 2053’e kadar ülkenin nasıl karbonsuzlaşacağına dair yapılacak çalışmaları belirlemesi gerekmektedir. Türkiye’nin iklimle ilgili Paris Sözleşmesi’ni imzalaması da sorunları çözecek sihirli bir anahtar değildir. Ülkemizin imzaladığı bazı uluslararası sözleşmelerin amir hükümlerinin uygulanmadığı ve yürürlükte olmalarına karşın yok sayıldıkları da göz ardı edilmemelidir.