Böylesi sıra dışı dönemlerde her zaman hayatın dertleriyle bizi meşgul eden sağlam, klasik filmler izlemeye çalışmanın çok da gereği yok. Sıcak bir içecek hazırlayıp koltuğa gömülün, Amerikalıların ‘news cycle’ dedikleri haber döngüsünden çıkın ve kendinizi bu gençlerin aşk hikâyelerinin kollarına bırakın. Aşk101’e bir şans verin derim.

Netflix’ten online aşk dersi

Murat Tırpan

Bu yazıda size Netflix’in yeni Türk dizisi Aşk101’i öveceğim. Batı’da iyi kötü birçok örneği olan, ne estetik ne de metninde özel şeyler barındıran, bir gecede oturup bitirilecek bir diziyi neden övdüğümü sorabilirsiniz haklı olarak. Doğru, altı üstü basit bir gençlik dizisi Aşk101, daha fazlası değil. Ama şuradan yola çıkalım, içinde yaşadığımız dünyada hem de içinde kapalı kaldığımız pandemi günlerinde unuttuğumuz, bize iyi gelebilecek bir şeyi, aşkı hatırlattığı için işlevsel Aşk101. Online eğitime Netflix’in katkısı, küçük esprili bir ders.

Gençlik dizilerini neden severiz? Muhtemelen bizi kapitalistleşmiş, kaygılarla malul hayatımızdan çok uzak bir ülkeye, o küçük şeylerle mutlu ya da hüzünlü olabildiğimiz zamanlara geri döndürdüğü için. Kendi egomuzla ilgilenmekten, personalara bürünmekten uzak, başkasının içine düşebildiğimiz, orada kaybolabildiğimiz zamanlara. Ergen bunalımı diyerek küçümsediğimiz şey o küçük insanların sembolik düzene dahil olmamak için verdiği yegane savaş zamanları aslında. Baba figürüyle (aile ve toplum olmak üzere iki düzeyde de) didişilen, paranın tahakkümüne henüz boyun eğilmemiş zamanlar. Gerçekten aşka düşülebilen (fall in Love) bir dönem.

Düşünce tarihinde aşkın üç şeklinden söz edebiliriz. Romantik olan, âşıkların karşılaşmasının esrikliğine vurgu yapan anlayış; Aşkı daha çok bir sözleşme olarak gören düşünce ve elbette aşka kuşkucu olarak yaklaşan, onu bir yanılsama olarak görenler. Ben burada aşkın bütün bunlara indirgenemeyeceğini söyleyen Alan Badiou’ya yakın hissediyorum kendimi. Badiou’ya göre aşk, bir nevi dünyanın bir şekilde farktan hareketle sınanması demektir. “Dünya birden değil de ikiden hareketle sınandığında nasıl bir yer olur? Dünya benzerlikten değil de farktan hareketle incelendiğinde, gerçekleştirildiğinde ve yaşandığında nasıl bir yer olur? Doğal olarak cinsel arzuyu ve o arzunun yaşattığı şeyleri içeren, bir çocuğun doğumunu içeren ama aynı zamanda doğrusunu söylemek gerekirse, başka bin bir türlü şeyi, deneyim, farktan hareketle bir bakış açısıyla yaşandığında olabilecek her şeyi içeren bir tasarıdır.” Modern kapitalizmin bu fark deneyimini pragmatik bir sözleşmeye dönüştürdüğü kuşkusuz. Slavoj Zizek, anlattığı anekdotlardan birinde Amerikan reklamlarından bir tanesinde firmanın ‘düşmeden’ (fall) aşık olmayı (in Love) sağlayabildiğini iddia ettiğini anlatıyordu gülümseyerek. Oysa aşk farkın içine düşmekse, geldiğimiz noktada daha çok bilinçli bir seçimden bahsediyoruz. Her şeyin, aşkın, seksin paketlenmiş bir ürün haline geldiği, fazlasıyla sembolik düzenin kodlarından birine dönüştüğü bir durumdan. Arkadaşlık siteleri mesela, tamamen riski ortadan kaldırmak üzerine kurulmuş durumda, bu yüzden ilişki dediğimiz şey bir alışverişe dönüşüyor ve aşkın sihrinin ortadan kalkmasına yol açıyor.

Hatırlayın, ünlü porno sitesi Pornhub geçtiğimiz günlerde küresel salgından dolayı Premium üyeliklerini bir süreliğine ücretsiz hale getirdiğini açıklamıştı. Bu ‘iyilik’, evde kalanların başkalarıyla bile olsalar aslında yalnız olduklarının tahayyülüne dayanıyor elbette! Seksin tek başına yapılan bir şey olduğu anlayışına. Eva Wiseman, Kelebek Etkisi adlı podcastte tuhaf bir andan bahsediyordu. “Bir porno filmi setinde bir aktör sahnenin ortasında ereksiyonunu kaybediyor ve eski haline dönmek için kafasını kadından çevirip telefonunu açıyor ve Pornhub'u tıklıyor. Lacancı düşünsek bile, yani cinsel ilişkiyi imkânsız olarak kabul etsek bile nihayetinde cinsel ilişkinin tanımı 'bir partnerle' yapılan mastürbasyondur. Online dünya bu partneri, ‘obje petit a’yı, küçük arzu nesnesini ortadan kaldırmış, onun yerine başka şeyler koymuş durumda. Böyle bir dönemin ergenliği yaşayan gençleri de elbette doksanlarda geçen Aşk101 gençleri gibi değiller, daha çok Europhia ya da bizde virüs nedeniyle yarım kalan Öğretmen dizisindeki gençlere benziyorlar. Onların da aşk tanımları, seks anlayışları örselenmiş, ilişkileri sembolik olanın, paranın, çıkarın, like’ın egemenliğine girmiş durumda.

Aşk101’in henüz Ericsson telefonları ortalıkta yeni görmeye başladığımız dönemde hayat bulan naif gençleri, saf aşkın peşinde koşuyorlar. Dizideki gençler öğretmenlerin şiddet kullanarak onları ahlaklı olmaya zorladığı Öğretmen’deki gibi sinir krizinin eşiğindeki Europhia, 13 Reasons Why gençleri gibi değiller. Aksine öğretmenlerine aşk dersi vermeye cüret edebilen çocuklar bunlar! Dizinin sevimli kurgusu, 'eskiden her şey daha güzeldi' tonundaki doksanlar şarkılarından oluşan nefis müzikleri de bu aşk dolu, iyimser havaya destek veriyor. Üstelik bu renkli dünya, ev hapsi zamanlarımızda Boğaz’ı, vapurları, kokoreççileri, İstiklal Caddesi’nin eski güzel halini özleyenler için de bir nefes alma fırsatı. Bu anlamda Netflix’in zamanlaması da çok isabetli.
Böylesi sıra dışı dönemlerde her zaman hayatın dertleriyle bizi meşgul eden sağlam, klasik filmler izlemeye çalışmanın çok da gereği yok. Sıcak bir içecek hazırlayıp koltuğa gömülün, Amerikalıların ‘news cycle’ dedikleri haber döngüsünden çıkın ve kendinizi bu gençlerin aşk hikâyelerinin kollarına bırakın. Evet şarkıdaki gibi biz büyüdük ve dünya kirlendi ama bu dünyanın pislikleriyle uğraşmak yeterince kasvetli değil mi? Bazen küçük bir regresyon yaşayıp geri dönmek gayet öğretici olabilir. Aşk101’e bir şans verin derim.