Bazı fotoğrafçılar vardır gördüğüyle yetinir, derinde ne olduğuyla ilgili değildir, neye anlam yükleyeceğini bilemez, deklanşöre basar.

Sema Kaygusuz’un “Yüzünde bir Yer” kitabında yazdığı gibi; “... Yaşlı bir kadın cebine topladığı çakıl taşlarını “Ver demini, al gamını, ver demini al gamını” diyerek teker teker Marmara’ya atarken, sen üşenmeden taşları sayıyor, gam değil taş görüyordun sadece.”

Bazı görüntüler vardır fotoğraf makinesiyle kaydedilemez.

yaşarken hiçleşebilmeyi çekemezsin örneğin, hikâyesini yazarsın, filmini çekersin ama fotoğrafla kaydedemezsin...

acılı bir anneyi çekersin, ama suskunluğa kilitli annenin fotoğrafı olmaz... sesin ve sessizliğin fotoğrafı yoktur çünkü...

sevgilisine hayranlıkla bakan birinin fotoğrafını çekebilirsin, o görüntü aşkın fotoğrafı sanılır, değildir, çünkü aşkın fotoğrafını çekemezsiniz, ancak fotoğrafınıza ad verebilirsiniz; “Aşk”...

tarihe görsel belge bırakabilirsiniz, ama belleği dumura uğratılmış toplumu görüntüleyemezsiniz, ölümün kekre kokusu sinmiştir üstlerine, çekemezsiniz...

ölülerin belleği vardır, fotoğrafı olmaz...

işkencecisiyle hesap kapatamanın fotoğrafı olmaz...

ömre içerlemenin, yersiz yazıklanmanın, pusup sinmenin, yalnızca bildiğini işitmenin, isyan yerine yuttuğumuz sözcüklerin, alışmanın, başlarına gelecek her şeye razı olmanın fotoğrafı olmaz...

öfkeyi özler mi insan, özler, çekemezsiniz...

yapıntı bir neşenin, başkası açken ağzındaki lokmayı yutma tedirginliğinin, kayıpların kayıp olduğu için fotoğrafını çekemezsiniz...

kurşun vızıltılarını, kanın tadını, kokusunu...

kabuğu hoyratça soyulan, çıtıt çıtır yanan ağacın çığlığını...

insan tekinin egosuyla kendini önemsetmesinin fotoğrafı olmaz...

dünyadan ödü kopan çocuklar yetiştirebilmenin fotoğrafını çekemezsiniz...

gidebilmenin buruk umudunu çekemezsiniz... ya da gittiğin yerde bir bilinmezliğin koynuna sokulma zorunluluğunun, kökünden uzaklaşmış sürgün ezikliğinin fotoğrafını çekemezsiniz...

kimi insanın yüreği narin, kiminin serttir, bilen bilir dış görüntü giz saklar, her zaman insanın iç derinliğini yansıtmaz, dipteki yansımasını göstermez, ne zaman kırılganlaştığını, ne zaman taş mermer gibi soğuduğunu görselleyemezsiniz... hazla acının birarada devinimini fotoğraflayamazsınız.

Not; “Neyi fotoğraflayamazsınız?” konusunu her hafta olmasa da ara ara yazacağım. Bir seri yazı biçiminde uzayacak. Bakalım nereye/nerelere ulaşacak!