Geleneklerimize göreneklerimize çok önem veren bir toplum olduğumuzu düşünüyordum

Geleneklerimize göreneklerimize çok önem veren bir toplum olduğumuzu düşünüyordum. Çoğu zaman sıktı beni geleneklerle gelen zorunluklar. İlk başta çocuk olduğum için önemsenmedi karşı çıkmam, ne de olsa çocuktum. Sonrasında ergenlik çağında

olduğum için herşeye karşı gelmek adına olduğu düşünüldü. Herşey gibi geleneklere de karşı çıkacaktım elbet. Çıktım da. Zaman geçti, çocukluk, ergenlik dönemi geçti ama benim gereksiz bulduğum yasa gibi uygulanan bu kurallarla aram bir türlü düzelemedi. Ama şimdi düşündüğümde küçükken geçen bayramları, yılbaşı akşamlarını düşündüğümde aslında ne kadar da güzel günler geçirmişim diyorum. Eski bayramların nasıl olduğunu anlatan anneannem, eski ve yeni bayramları görmüş annem, kalabalıktan, çukulata yemekten memnun ama yapmak zorunda olduğu şeylerden dolayı huzursuz ben. Evin her köşesinde ayrı bir aile bireyi, çocuklar, gürültüler, kahkahalar... Bayramda eve gelenler, iade ziyaretleri, bazen işkenceye dönüşebilen günler... Zorunluluk haline gelen bu gelip gitmeler aslında artık çok da fazla yaşanmıyor. Biz uzun zamandan beri geniş aile olarak kutlamalar yapmıyoruz. Eski nesil de çoktan göç ettiğine ve bizden önceki nesil kafalarına terlik atılma, azarlanma riskinden de kurtulduğuna göre biz bayramsız, geleneksiz kaldık gibi... Şikayet ettiğimiz şeylerin güzel yanlarını onları kaybedince anlar olduk. Benim neslim de "aah ne güzeldi bayramlar“ diye cümlelerle başlayabiliyorsa durum gerçekten  vahim.
Şu an Noel telaşı içinde olan Berlin'deyim. Ve bütün bunları onların Noel telaşı arasında düşündüm. Bu yapma bir tüketim, zorunluluk dönemi olarak değerlendirilebilecek gün bana sevimsiz gözükmüyor. Ergenlik çağındakiler, çocuklar, yaşlılar... Bir aileyi oluşturan herkes birkaç günlüğüne kötü olan herşeyi unutmaya, sadece aileleriyle birlikte birkaç gün geçirmeye hazırlanıyor... Küçük çocuklar hala Noel Baba'ya inanıyor. Tatilden yararlanıp arkadaşlarıyla tatile çıkan çok çok az. Noel bu ülkede değişmeyen, değiştirelemeyen nesillerden nesillere geçen bir gelenek. Türkler, Avrupa'da gelenek ve göreneklerine çok bağlı olarak tanınıyor ama biz bayramlarımıza onlar kadar sahip çıkmıyoruz. Eskiden önem verdiğimiz şeyler artık birer birer değerini yitiriyor. Öyle bir hal alıyor ki ben bile özleyebiliyorum küçükken yaşadığımız bayramları. Oturup bunları yazabiliyorum. "Biz aile değerlerine çok önem veriririz" diyen insanlar bile aynı şehirde yaşadıkları yakınlarını sadece bir telefonla geçiştirebiliyor. Sonra aynı insanlar Avrupa‘da aile kavramını eleştiriyor. Ama burda, bu hafta çok az bir kesimin dışında herkes ailesiyle birlikte, filmlerde gördüğümüz, herkesin bir arada ve aynı zaman da mutlu olabildiği bir mutlu aile tablosu çizdi. Aralarında kırgınlık, kızgınlık olanlar da bir araya geldi ve birkaç günlüğüne bile olsa bütün kötü duyguları bir kenara bırakıp herşeye rağmen beraber olmanın tadını çıkardılar. Neden herşeyi bir kenara bırakıp yaşadığımız o bayramlar yok artık? Gelenek, görenek, özlem, sevgi, aile, bağ, çukulata, şeker tutkusu... Adını ne koyarsak koyalım. Neden artık bir araya gelemiyoruz? Bir günlüğüne bile olsa herşeyi unutmak mı zor geliyor bize? Evet, zamanında aptalca bulduğum, eleştirdiğim şeylerin peşinden koşuyorum şimdi. Çünkü hayvanların öldürülmesinden nefret ettim, çünkü bunun gibi onlarca nedenim vardı nefret etmek için. Bu yazım için kendime şaşırmıyor da değilim. Peki ya siz? Yediğiniz çukulataların tadını aramıyor musunuz?