Pazar günkü Cumhuriyet’te eski dostum, PEN Yönetim Kurulu’ndan başkanım Zeynep Oral’ın “O benim ‘muhteşem’, ‘kahraman’, ‘korkusuz’, yiğit arkadaşım’ üst başlıklı bir yazısı vardı: “İdil Biret: 80. doğum günü”. Ne kadar hatırlatıcı, kadirşinas bir başlık! Bu yazının başlığı ise bence yerli yerine oturmuş bir hitap. En yakınlarının ağzına bile yakışıyor. Yıllar önce bir söyleşi ve konserin ardından yazdığım bir yazıda “İdil Biret çok, çok uzun yıllar önce düşündüğüm gibi bir dahi. Hem artık olgunlaşmış, müthiş bir repertuarla zenginleşmiş, kısacası harikulade... Dolayısıyla, ondan “İdil Biret Hanımefendi” diye söz edilmesi insana hiç tuhaf gelmiyor,” demişim.

Onu çok küçük yaştan beri tanıyordum. Adını ilk duyduğumda ‘kardeş’tik. Doğan Kardeş dergisi sayesinde. Belli ki ikimiz de derginin okuruymuşuz. Gördüğüm en iyi çocuk dergisiydi. Onun hem kalitesine hem de okuruyla yakınlığına ulaşan başka çocuk dergisi görmedim. Ben YKY’de Çocuk Yayınları editörüyken çıkan ‘ikinci’ Doğan Kardeş dahil. Harika Çocuklar Yasası’nın hemen arifesindeydi, onları dergimizdeki resimleriyle tanıdık: İdil Biret Kardeş, Suna Kan Kardeş...” Ayla Erduran Kardeş ve diğerleri…

HARİKA ÇOCUK BİRET

1948 yılında, İdil Biret henüz yedi yaşındayken, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, onun yurtdışında eğitim görmesi için TBMM’ye bir yasa teklifi vermişti. Bu teklif üzerine İdil Biret gibi yetenekli çocuklar için “Harika Çocuklar Kanunu” çıkarılarak yurtdışında devlet bursuyla okutulmaları sağlandı. Biret de bu kanun çerçevesinde eğitimi için ailesiyle birlikte Paris’e gönderildi. Kendileri de birer yıldız olan çok değerli hocalardan ders aldı.

İzninizle bu eski tarihli yazımdan ara ara bölümler sunacağım. Meselâ, bukleli saçlar meselesi: “Yeteneğini kıskanmaktan vazgeçmiştim ama uzun, siyah, bukleli saçlarını kıskanırdım. O zamanlar Ayşecik henüz doğmadığı için onları Shirley Temple’ınkilere benzetir, haset ederdim. Kendisine söyleyince dünyada neler olduğuna şaştı. Ben de ona bu tarafta da (bizim tarafta) bir dünya olduğunu hatırlattım. Zaten Doğan Kardeş kardeşliğimizi de pek sevmiş, “Ne şeker!” demişti. Konserin ardından da (İdil Biret: Bir Virtüözün Piyano Maratonu III – Bach gecemiz) programımı “Doğan Kardeş Kardeşliğinden – İdil Biret” diye imzalayarak kalbimi ısıttı.”

Zeynep Oral’ın yazısında, maceraları Biret tarafından anlatılan kedi Vanya bahsinden de anladığımız gibi, İdil hanım kedi seviyor. Zaten NTV için yaptığım telefon söyleşimizde “Doğan Kardeş’in adı geçer geçmez, o kırık ‘r’leriyle, “Karakedi Çetesi” dedi. “Karakedi, Sarman, Pamuk...” Çeteyi çizen, maceralarına bayıldığımız Selma Emiroğlu’ndan söz ettik. Sonra Doğan Kardeş’in yayınladığı çocuk kitaplarından... Okumayı seven bir çocukmuş, ne güzel. Bir de, hem anlattıklarından, hem özellikle Eytan İpeker’in belgeseli “İdil Biret: Bir Harika Çocuğun Portresi”nden (yukarıda sözü geçen yazıyı bu filmi izledikten sonra yazmıştım) anladığım kadarıyla kendine güvenen, mutlu bir çocukmuş.” Yalnız değil miydiniz? diye sorunca “Yalnızdım tabii, çünkü tek çocuktum,” dedi. Ama arkadaşları varmış, bazen onlarla oynarmış. Onlar olmayınca da büyüklerle arkadaşlık eder, piyano çalışırmış.

TUŞLARA DİRSEĞİYLE BASARMIŞ

Müziğe ilgisi iki yaşında başlamış, ne var ki küçük ayakları pedala da, yere de yetişmiyormuş, bazen de küçük parmakları yeterli olmayınca tuşlara dirseğiyle basarmış. O yaşta da çalmaktan, öğrenmekten, ezberlemekten mutluluk duyan biriymiş.

“Bana hocalarını anlattı. Nadia Boulanger ve Alfred Cortot’ya da çok hayran ama sanırım onun için en kıymetlisi Wilhelm Kempff. Kempff da Boulanger ve Biret’e aynı şekilde hayran. Küçük piyanist bu iki üstatla da çaldı. Evet, çok dolu bir hayatı varmış. Dünyada pek ender rastlanan genişlikte bir repertuara sahip olmasını çalışkanlığına ve piyanoya, müziğe olan sevgisine bağlayabiliriz. Belli ki nereye giderse gitsin, müziği onu kuş tüyü bir yorgan gibi kucaklamış. Doğrusu sahneye sakin sakin çıkıp, dinleyicilerine güzelce tebessüm ettikten sonra kısa bir an duraklayıp nota kullanmadan çalmaya başlaması ve bu işi rahatlıkla iki saat sürdürmesi bizi çok etkiledi. Konserde tek bir kişi bile yanlış yerde alkışlamaya kalkmadı, çünkü ellerini piyanodan ayırmadan çalan İdil Biret parça bitince de sol elini kesin bir hareketle havaya kaldırıyor.”

Nice yıllara, nice konserlere diyoruz İdil hanım!