Bir Nick Cave konseri, başka konserlere benzemez. Ama bu turdaki konserler belli ki eskilerden de daha çarpıcı oluyor. performanstan yana bir endişemiz yok. Onun da bizim coşkumuzdan yana endişesi olmasın

Nick Cave için...

Caz Festivali’nde nice yılımız sevdiğimiz birilerini getirsin diye Görgün Taner’i sıkboğaz etmekle geçmiştir. Özellikle, Caz Festivali’nin direktörü olduğu yıllar. En ısrarlı olduğumuz iki isim de, Nick Cave ile Tom Waits’ti İkinciden artık ümidi kestik ama Cave sonunda geldi. Oysa daha önceki bir yıl için söz vermiş, sonra da o tarihte annesinin doğum günü olduğu bahanesiyle gelmemişti. Biz de karalar bağlamıştık. Nasibimizde Kara Karga Kral’ımızı, Karanlıklar Prensi’ni karşımızda, canlı olarak sahnede görmek varmış oysa…

Bugün bir kez daha onu Festival sahnesinde izleyeceğiz. Programın açıklanan ilk sürprizi olan Nick Cave & The Bad Seeds, 17 yıl sonra (evet, yanlış okumadınız, on yedi) KüçükÇiftlik Park’ta konser veriyor. Onlardan önce ise, 123’le tanıdığımız Dilara Sakpınar, Lara Di Lara projesiyle sahneye çıkacak.

Bu hafta sonu İstanbul Modern de Cave’e ayrılmıştı. Cumartesi-Pazar, oynadığı, senaryosunu yazdığı ya da müziğini yaptığı filmleri gösterdiler. Cumartesi saat 5’te de Gülşah Güray, Melis Danişmend ve ben, bir Nick Cave muhabbeti kaynattık. Ben hemen söyleşiden önce, oğlu Arthur’un ölümünden sonra Bad Seeds’le yaptığı ilk albümü “Skeleton Tree” (2016) üzerine ve elbette büyük kaybı üzerine kurulu filmi ‘One More Time with Feeling’i de izledim. “Niye izliyorsun bunu şimdi? Söyleşide zırıl zırıl ağlamak mı istiyorsun?” diye söylenerek. Neyse ki korktuğum başıma gelmedi.

Bir Nick Cave konseri, başka konserlere benzemez. Ama bu turdaki konserler belli ki eskilerden de daha çarpıcı oluyor. Yekta, Londra’da konserinde depresif bir ruh halinden söz ediyordu. İzleyen herkes belli ki bir tuhaf olmuştu. Kanat ise Hürriyet’te, herkesi KüçükÇiftlik’e davet için yazdığı “Bir konserden çok ayin gibi” başlıklı yazısında Atina konserinin farklılığının altını çizmişti. Gerçi daha Cave’in kendisini görmedik ama, Andrew Dominik’in yönettiği filmin çekimi sırasında yardan düşüp ölen 15 yaşındaki Arthur’un kaybının (ikizi Earl, filmde oynuyor) Cave’i ne kadar değiştirdiğini hissetmemek mümkün değil. Şarkıların bu kayıptan önce hazırlandığını söylüyormuş.

Geçen sefer elimiz-ayağımız titreyerek basın toplantısına gitmiştik. Hatta ben nasılsa cesaret edip sorduğum iki soru için üstadın iltifatına mazhar olmuştum. Kapıdan çıkarken koluma dokunup “Good questions!” demişti. Karşımdaki Hürriyet elemanına, “Duydun, değil mi?” demiştim ben de. “Şahitsin!!” Sonra Cave söyleşi yaparken “Sen bana soru sordun, değil mi? Seni hatırlıyorum,” dedi.

Çocuklardan da orada söz etmişiz.

“Çocuklar nasıl, peki?”

“Sıhhat ve afiyette, ellerinizden öperler.”

“İkizlerin bir Saddam oyunu varmış,” demiştim.

“Nereden biliyorsun? Evet, Saddam oyunu. Yatak odasına bir gittim, put gibi ayakta duruyorlar. Derken pat diye düştüler. Heykelmişler çünkü, oyunun adı da ‘Saddam’ın Düşüşü’ymüş. Sonra kalkınca da biri diğerinin kafasına papucuyla bir tane indirdi. Daha üç yaşında yoklardı.”

“Yani, ‘Nature Boy’da olduğu gibi, “sıradan kıyım, rutin mezalim”. Demek politize oldular...”

“Maalesef, önüne geçilmiyor. Ayrıca müthiş bir hafızaları da var. Koca bir harita astım duvara. Bütün ülkelerin yerlerini biliyorlar. Daha dört yaşındalar. Bir yer gösteriyorum, söylüyorlar: Irak, Vietnam, Kuzey Kore. Partilerde gösteriş yapmak için bire bir. Gelin bakayım, evladım. Burası neresi? Çek Cumhuriyeti, Türkiye.”

•••

Konserler “Skeleton Tree” ağırlıklı oluyor ama seyircisinin gözdesi olan şarkıları da onlardan esirgemiyormuş. Kanat’ın tahmini, “Stagger Lee”, “Red Right Hand”, “The Weeping Song”, “Tupelo”, “The Mercy Seat”, “Into My Arms”ın da programda yer alacağı şeklinde. Doğrusu, daha önceki konser açılış ve kapanışlarında genellikle tercih ettiği “Jesus Alone” ve “Push the Sky Away”i de bekliyoruz. Bir de ‘setlist ortalaması’nda adı geçen “From Her to Eternity” var. Sanatçının en sevdiği albümüne adını veren şarkı. Söyleşide, “Ama sanırım benim favorim ilki: “From Her To Eternity”, demişti. “Bir grup kurmaya karar verdik, ne tür müzik yapmak istediğimiz konusunda en ufak bir fikrimiz yoktu. Stüdyoya girdiğimizde aklımızda hiçbir şey de yoktu ama kendine özgü bir ‘sound’u olan ‘Eternity’yi yaptık. Bir şeyler denk düştü.”

“One More Time with Feeling”de, kemancısı Warren Ellis’in Cave’in hayatında müzisyen, dost, destek olarak ne kadar önemli bir rolü olduğunu hissetmiştik. Aslında sadece Ellis değil, bütün Bad Seeds’le bir bütün oluşturuyorlar. Belki de onun için yıllarca, 2003’te gruptan ayrılan Blixa Bargeld’in gidişine üzüldü durdu.

“Seyirciler gerçekten birbirinden farklı mı?” diye sorunca, “Farklı,” demişti. “Ülkeye göre değişiyor. Japonya’da kendini parçalarsın, kibar kibar el çırparlar. Türkler daha coşkulu. Ama performansa da bağlı, tabii.”

Eh, performanstan yana bir endişemiz yok. Onun da coşkudan yana endişesi olmasın. Ne de olsa sahnede Karanlıklar Prensi olacak.