Olan olmuştu ama...

40 küsur yıl geçmesine rağmen Vietnam Savaşı’nda 4 milyon değil 100 bin Vietnamlının öldüğünü sanan, daha geçen hafta Pentagon’un Suriye ve Irak’ta bir yılda yaptığı 7.300 sortide sadece 64 kişinin öldüğü açıklamasına inanan Amerikalıların Trump travması sürüyordu.

Tabii ki ülkelerinin uzaylılar veya zombiler tarafından istilasını beklerken, ölümcül bir virüsün kitlesel hedefi olacağını sanırken, “the day after” gerçekleşmiş ABD küresel medya-finans-bilişim-militer statüko blokunun kurduğu algı perdesi yırtılmış grotesk “beyaz” Trump’ın imgesi görünmüştü.

Sanki artık esamisi kalmamış “müreffeh Amerika’nın” karanlık bilinçaltı; ırkçı, cinsiyetçi söylemleriyle çıkış yapan sağ popülist Trump’la dışa vuruyor ve batık paradigma “küreselleşmenin” iliştirilmiş yeni ikonu liberal maskeli neo-con Hillary’i alaşağı ediyordu.

Elbette Trump Hollywood prodüksiyonlarında “küresel felaketi” ağırlıklı kas gücü yardımıyla durduran kurgu bir ‘Amerikan hero’ya benzemiyordu.

Daha çok bugün mezbeleye dönmüş hayalet kent, iflas etmiş üretim, kapitalizmin bir zamanların otomotiv sanayi üssü Detroit’ten ışınlanmış müstehcen, geveze ve demode araba satıcısına benziyordu.

Bu arada Wall Street güdümlü güya liberal küresel medya ise, Hillary Clinton’ın kıyafetindeki sessiz mesaj neydi sorusuna varıncaya dek kitlelerin psişik algılarıyla oynarken kendinden çok emindi.

Dünyada gerçek acının bittiğine dair kuvvetli inanç oluşturan ABD halkına “gerçekliğin” hafifletilmiş, eğlencelik tüketim içeriğine dönüşmüş, ahlaki yüklerinden arındırılmış formunu servis eden “yüksek kabiliyet” sahibi medya ve şov endüstrisi, herhalde Hillary seçilince Trump’ın play station oyununu piyasaya sürmeyi planlamıştı.

Ama bol konfeti yağmuru, yüz milyonlarca doların havada uçuştuğu “Amerikan demokrasi sirki” bu defa kitlesel algı/imaj yaratma teknoloji ve savaş lobi katkılarına rağmen militer şahin Hillary Clinton’a teveccüh göstermemişti.

Ve Bush döneminin bayat terörle savaş” konseptini, “Arap Baharına” lojistik ve cihatçı tedarik ederek “akıllı güç” olarak güncelleyen, El Kaide’yi başarıyla IŞİD’e evirerek, IŞİD devlet formuna Suriye ve Irak’ta yuva açan Obama döneminin Dışişleri Bakanı, Irak işgal savunucusu, eğer seçilseydi Yeni Suriye Savaşı’nın Başkomutanı olacak olan Hillary için bütün kapitalist Batı sistem ve kurumları derinden sarsılmıştı.

Libya işgalinde küllerinden doğan militer stratejisini Doğu Avrupa-Avrasya-Pasifik rotasına odaklamış savaş aygıtı NATO bile pek endişelenmişti.

Bu arada ABD’nin “hava saldırılarıyla desteklenen vekâlet savaş” modeline tamamen yabancı, dünyanın en fakir ülkesi Yemen’i bombaladığından veya Suriye’de El-Kaide sürüm cihatçılardan ordu kurduğu, El Nusra eskisi militanlarla “kara gücü” düzdüğünden bihaber...

Ama devletlerinin Sovyetler’in yıkılmasından sonra oluşan boşluğa özenle yerleştirdiği “İslamcı terörle” tir tir korkutulan kitleler, kapanan fabrikaları, çürütülen sendikal kanalları, borçlarını üstlendikleri azgın finans sistemi ile sömürü cenneti uzak Asya’ya yerleşen ABD’li tekel sermaye devlerinin ölçüsüz kâr marjlarını, her gün dayatılan antiTrump kampanyasına rağmen ıskalamamışlardı.

21. yüzyılda “süper hegemonik güç, dünya imparatorluğu, yeni Amerikan yüzyılı” gibi iddialarını kaybetmiş “resesyon yorgunu” ABD’nin bu başkanlık seçimi son kapitalist evrenin ana karada bile akıl sınırlarının çok ötesine geçtiğini ve çevrimselliğinin artık mümkün olmadığını söylüyordu.

Yani ABD, 45 yıllık “küreselleşme” sürecinin önemli hedefi dünyanın geri kalanı tüketime endeksli boş zihinli “Amerikanlaştırma” deneyiminden ağır yenilgi ile çıkarken, doğa-insan-toplum düşmanlığına dönüşen emperyal-kapitalist barbarlığıyla taçlandırdığı çağda, o yeni savaş cepheleriyle donattığı uzaktaki dünyaya çok benzediğini ve sınırları içinde kendi yıkıcı kaotik sürece girdiğini anlaması gerekirdi.

Trump ve Clinton gibi vasıfsız-vasatlık örneklerinde görüldüğü üzere kapitalizmin yapısal krizi kendi iç süreçlerinden ürettiği hiç tekin olmayan “sonuçlarla” kendi tarihinin sonuna doğru varıyordu.