Nilgün’ün yokluğu da bir tür varlığıymış. Hem okuyanlara hem de arkadaşlarına, insanın bir şiire dönüşebileceğini ve şiir olarak varlığını duyurup kalıcı hale getirebileceğini gösterdi

Nilgün Marmara’yı iyi biliriz!

31 yıl olmuş, ölümü ömrünü geçmiş. Ölümünü ve ömrünü toplayınca 60 ediyor. Bizi bıraktığında nasıl bir Nilgün’se, sanki bizimle beraber yaşlansaydı, hah işte yazıdaki 7 yanlışın ilki, zira o yaşlanmazdı bizimle beraber, yine o Nilgün olurdu, hep öyle hatırladığımız ve hatırlayacağımız Nilgün.

Nilgün Marmara’yı iyi biliriz.

İyiydi. İyiliğini korumasını bilen biriydi. İyiliğine zarar getirecek işler yapan insanlar vardır. Nilgün buna dikkat ederdi. İyiliğin bir kezlik olmadığını bilirdi, zira iyilik süreklilik isterdi. Bazı insanların iyiliğini anlatmak için kanıtlara, tanıklara başvururuz, bazen de karşılaştırma ihtiyacı duyarız. Yaşayanlarla, gidenlerle, kalanlarla. Nilgün’ün iyiliğini görmek, anlamak için onu başka iyilerle karşılaştırmak gerekmezdi. Güzelliğin ve iyiliğin aynı anda parladığı insanlar vardır, Nilgün onlardan biriydi ve hangisi baskındı seçemem ama, iyiliğinin ışığı güzelliğine, güzelliğinin ışığı iyiliğine vururdu. böylece göz kamaştırıcı bir an olurdu. Yıldızın Parladığı Anlar der ya Stefan Zweig, Nilgün de o adlandırmayı tümüyle dolduran bir yıldızdı, parlaklıktı ve andı.

Nilgün Marmara’yı şiir biliriz.

Galiba benim gördüğüm ilk şiirlerden biriydi Nilgün. Bunu şimdi söylüyor olmak ne acı! Hepimiz gençtik ve Cemal Süreya’dan İlhan Berk’e, Ece Ayhan’dan Edip Cansever’e, Tomris Uyar’a hayran olduğumuz isimlerin gelip gittiği, oturup kalktığı, yiyip içtiği, konuşup söyleştiği bir evden söz ediyorum. Nilgün ve Kağan’ın Kızıltoprak’taki evlerinden. O eve gelip gidenlerden biriydim, gençtim ve doğal olarak bunca büyük şaire yakın olmak, onlarla aynı evde bulunmak bile yeterliydi insanın kendini genç de olsa şair hissetmesi için. Hepimiz şairdik! Nilgün’se ev- sahibemizdi. Aslında hepimiz şairmişiz, evsahibemiz de şiir! Yazmıştım, başta İlhan Berk olmak üzere herkes onun şiir yazdığını ve gizlediğini düşünür, okuması için ısrar ederdi. Okumazdı, okumadı, sonuna kadar da bu tutumunu sürdürdü ve gitmeden 1 ay önce Daktiloya Çekilmiş Şiirler’ini bize bıraktı, asıl şiiri, kendisini bu dünyadan çekti. Dedim ya o zamanlar hepimiz şairdik, körkütük şair olunca insan şiiri fark etmiyor, edemiyor. Nilgün’ün yokluğu da bir tür varlığıymış. Hem okuyanlara hem de arkadaşlarına, insanın bir şiire dönüşebileceğini ve şiir olarak varlığını duyurup, kalıcı hale getirebileceğini gösterdi.

Nilgün’ün şiirlerini okurken, ne tuhaf, şiirlerini ilk ve son kez, sevdiği bir arkadaşına, biraz da çekinerek göstermiş de, onun yüzüne, söyleyeceklerine hafif mahcup ve merakla bakan, bekleyen o güzel kadını görüyorum. Sanki hala her şiirinin her okunuşunda şiirinin arkasında beliren mahcup ifadesiyle ama hep gülen yüzü ve ışıldayan gözleriyle Nilgün var. Şiiri kendisi. Şairler ne zaman sözcükler kadar şiiri de fark edecekler?

Nilgün Marmara’yı güzel biliriz.

Bunu ne zaman söylemiştik, unuttum. Belki Seyhan Erözçelik’le, en yakın arkadaşlarındandır, Boğaziçi’nden, benim de kardeşimdi, şimdi ikisi de, adını verdikleri “Umutsuzlar Merdiveni”nin orada olmalı. Salih Ecer, Mehmet Günsür de yanlarında, “ne çok öldünüz arkadaşlarım?” Belki Seyhan o kıranta gülüşüyle karışık söylemiştir, “Güzel Marmara”.

İlkokulda kızların hatıra defterleri olurdu, şimdi de var, oradan “Bana kalbin kadar temiz bu sayfada bir yer ayırdığın için...” diye başlayan güzel ve saf cümleyi hatırlıyorum. 1983’te tanımıştım Nilgün’ü, İstanbul’a geldiğim yıl, Seyhan’la gitmiştik. 4 kısacık yıl, ama şimdi 40 yıl gibi. Nilgün öyle çoğalttı her şeyi, herkesi, hepimizi. İyiliğiyle, güzelliğiyle, kalbiyle, sevgisiyle, dostluğuyla, merhametiyle, şiiriyle...Aramızdan bazılarının ona ‘aşık’ olduğu söylendi, duyuldu sonradan. Bazıları mı? Bana kalırsa hepimiz aşıktık, ama öyle çok seviyorduk ki onu, aşık olduğumuzu bu yüzden unutmuştuk! Çok seviyorsanız, aşık olduğunuzu unutursunuz ve bana kalırsa iyi bir şeydir bu! “Bize kalbin kadar güzel ve temiz evinde, arkadaşlığında, hayatında yer verdiğin için sana sonsuz teşekkürler Nilgün!” İyi ki arkadaşımsın, iyi ki varsın! Biz seni hep iyi, güzel ve şiir bildik, biliriz.