Niran Ünsal’la bir alıp veremediğim yok. Lâkin basına konu olan giyim tercihleri, içinde bulunduğumuz AKP iktidar sürecinin siyasal, toplumsal kodlarını göstermesi açısından önemli. Niran Ünsal bir pop şarkıcısı, doğal olarak büyük kitlelere seslenmek ister, uçucu yapıtlarla gündemde kalmak; para, şöhret elde etmek ister. Piyasanın koşulları üretimini, davranışlarını doğrudan etkiler. Peki, bir kadın şarkıcı neden bir açılır, bir kapanır?

AKP yalın bir dille “Taraf olamayan bertaraf olur” diyerek, akademi dünyasından hukuka, basından sağlığa kadar her kesimi tercihlerini yapmaya zorladı. Eskiden liberal zevzekler sayesinde kimileri “ben tarafsızım” türü bir yutturmacayla gizleniyordu. Bana kalırsa AKP kimsenin bu ortalama tavrını yemedi. Bir kenara yazdı. Günü geldikçe, güçlendikçe, tüm kurumları ele geçirip, her alanda pazarın tek sahibi olunca da sertleşti ve herkesi tutumunu netleştirmesi için zorladı. Bu AKP’nin yoğurt yiyiş biçimiydi. Asıl mesele okur-yazar kesimin bunu kavrayamaması.

Geçen gün Hasan Cemal sitem ediyordu Aydın Doğan’a. Geç kalınmış, hazin bir söylemdi bu. RTE ile abi/kardeş olmuş Cemal, eski dostuna hakaretten ceza alınca aklı başına gelmiş. Kendi öngörüsüzlüğüne bir eleştirisi var mı emin değilim. Aydın Doğan büyük tüccar, bir gazetecinin yapamadığını nasıl yapsın! İşte bu düşünsel sefalettir AKP’yi güçlendiren. İlhan Selçuk FETÖ-AKP koalisyonu tarafından süründürülürken, buna gözlerini kapayanların bugün şikâyet hakkı yoktur! Ayrıca ikiyüzlü Babıali de ayrı hikâye. Kimse “Hasan Abi”sine toz kondurmadı, İlhan Abiye sövmek serbestti!

Pragmatizm(Yararcılık) siyasette hep kutsandı, sanki zorunlu bir yolmuş gibi sunuldu. Bugün akademinin içine düştüğü bataklığı gördükçe kederleniyorum. Bir daha zor yetişir Çiğdem Kağıtçıbaşı gibi değerler. Neden? Çünkü Fatih Hilmioğlu tutuklanırken alkış tutuyordu akademinin liberal tarafı. Sonuç ne oldu? “Bana dokumayan yılan bin yaşasın”, “Düşmanımın düşmanı dostumdur” anlayışı çöktü. Döndü dolaştı ağır darbeyi “Barış Akademisyenleri” aldı. Buna İlker Başbuğ tutuklandığı gün göbek atıp, şimdi mahpusta dizini dövenler de dahil! Sözde vesayeti kaldırıyorlardı!

AKP’nin en büyük başarısı her dönem kendi meşrebine uygun bir ortak bulma becerisidir. RTE güçlü ve ikna edici bir hatip olarak meydanlarda kükrerken, yanında mutlaka birileri vardı. Kimi zaman cemaat, kimi zaman ordu oldu bu! Bu yolla ikna gücünü artırdı, yarattığı düşmanla toplumu sürekli kutuplaştırdı ve iktidarını sürdürdü. Ayrıca RTE’nin bonkör olduğunu da biliyoruz. Söz gelişi Numan Kurtulmuş dün “Harun gibi geldiler, Karun gibi oldular” derken, şimdi başbakan yardımcısı koltuğunda keyifle oturuyor. Türkeş örneğini de ekleyelim hemen…

Vasat, bayağılık, cehalet artık hepimizi esir almış durumda. İncelikten söz edenler, duyarlı tutum takınanlar şaka konusu. AKP’nin verdiği en büyük hasar kültür, düşün alanındadır. Çok olanın, varlıklı olanın, güçlü olanın haklı olduğu inancı yaygındır. Bu yüzden yaratıldı sanal “reis kültü”. Yetenek, birikim, yaratıcılık suç haline geldi. Yazarlar, piyanistler, akademisyenler tutuklanırken toplumun çıt çıkarmaması bundan. Aydın düşmanlığı meşru bir zemine oturunca da ortalık Nihat Doğan’lara kaldı!
Önümüzde ilginç bir süreç var. “Hayır” çıkma olasılığı yüksek sandıktan. Bunu gören her kurum/kişi uygun biçimde konumlanmaya çalışıyor. Artık RTE’nin emin olduğu hiçbir ortağı yok. Herkes deneyimli. RTE’e de öyle elbet. Güzel sözlere, güçlüyken alkış tutanlara kanmıyor. 15 Temmuz gösterdi ki en yakınında pusu kuruyor düşman. Bu düzenin sürme ihtimali yok! Sıcak bir savaşın eşiğine gelmemiz de bundan… Ancak bir dış düşman, düzenli ordu savaşı tüm bunların üstünü örter!
Niran Ünsal’a sövmek kolay, esasen teşekkür etmeliyiz. Bize muhafazakâr ikiyüzlülüğü, piyasa iktisadının ne denli alçak olabileceğini gösterdiği için. Kapandı Ünsal, belediyelerden rahat konser almak, evine ekmek götürmek için. Olmadı! Açıldı Ünsal; gece kulüplerinde yeniden sahne alıp tencereyi kaynatmak için. Suçlu mudur?
Herkesin kolay kandırıldığı bir ülkede faturayı Niran Hanım’a çıkarmayı kendime yakıştıramam doğrusu!

Ağız dolusu “Hayır” demenin tam zamanıdır!