TUİK’in açıklamalarına göre tüketici fiyatları Nisan ayında bir önceki aya göre %1.69 arttı. Böylelikle yıllık enflasyon %19.50 olarak gerçekleşti. Genel beklenti tüketici enflasyonunun %20’nin üzerine sıçramasıydı. Nitekim İstanbul Ticaret Odası’nın (İTO) araştırması İstanbul’da Nisan ayında perakende fiyatlarının %2.81 arttığını ortaya koymuştu. Haliyle İTO ile TUİK arasındaki bu makas kuşku yarattı. Enflasyon İnişe Geçti mi? Yandaş […]

TUİK’in açıklamalarına göre tüketici fiyatları Nisan ayında bir önceki aya göre %1.69 arttı. Böylelikle yıllık enflasyon %19.50 olarak gerçekleşti. Genel beklenti tüketici enflasyonunun %20’nin üzerine sıçramasıydı. Nitekim İstanbul Ticaret Odası’nın (İTO) araştırması İstanbul’da Nisan ayında perakende fiyatlarının %2.81 arttığını ortaya koymuştu. Haliyle İTO ile TUİK arasındaki bu makas kuşku yarattı.

Enflasyon İnişe Geçti mi?

Yandaş mecralardan hemen enflasyonun inişe geçtiğine ilişkin yorumlar gelmeye başladı. TÜİK’in rakamlarının doğruluğunu varsaysak dahi ne yazık ki olumlu bir tablo ortaya çıkmıyor. Neden mi? Çünkü Nisan ayında üretici fiyatları % 2.98’lik bir yükselme kaydetti. Bu sonuçla son on iki ayın üretici enflasyonu tekrar %30’un üzerine sıçradı. Asıl önemlisi Şubat ayında %10’un altına inen üretici fiyatları-tüketici fiyatları farkı tekrar bu psikolojik sınırın üzerine çıkarak %10.62’ye kadar genişledi.

Peki üretici fiyatlarındaki artışla sade yurttaşın harcama sepetine yansıyan “hayat pahalılığı” arasındaki bu farkın anlamı nedir ? Birincisi, üretim maliyetlerindeki yüksek artış oranı bire bir olmasa dahi tüketici fiyatlarını yukarı doğru çekme eğilimindedir. İkincisi, “maliyet enflasyonundaki” bu olumsuz tabloya karşın, tüketici fiyatlarının göreceli düşük seyretmesi yurttaşın satın alma gücünün gerilediğine, “talep enflasyonundan” söz edilemeyeceğine işaret etmektedir. Kısaca insanlarımız yoksullaştığı için mal ve hizmet alımlarını kısıyorlar enflasyonun hızını bir parça kesiyorlar. Zaten işsizliğin %15’lere dayandığı bir ekonomide başkası da beklenemezdi.

Yurttaş Giyimden Kısmaya Başladı

Rakamların ayrıntılarına girdiğimizde gıda fiyatlarının yıllık %31.86 yükseldiğini, tüketim sepetinde gıdanın ağırlığının daha yüksek oranda yer aldığı dar gelirli yurttaşlarımızın bu durumdan fazlasıyla  olumsuz etkilendiğini görüyoruz. Ana harcama grupları temelindeki verilerde de , son bir yılda en az fiyat artışının giyim ve ayakkabıda gerçekleşmesi dikkat çekiyor. Bu istatistik de ailelerdeki ilk önlem olarak giyim-kuşamdan kesme, en zaruri ihtiyaç maddelerine yönelme eğilimini yansıtıyor.

 Mallar grubunun giyim ve ayakkabıdaki sınırlı artışa karşın ortalama %21.25 artışı, döviz kurlarındaki ve girdi maliyetlerindeki hızlı tırmanmanın bir sonucu kabul edilebilir. Lokanta ve oteller, kira, haberleşme ve ulaştırmadan oluşan hizmetler grubunda ise son 1 yıldaki fiyat artışının %15.15’le sınırlı kalması, bu kapsamdaki  iş kollarının döviz kurlarından dana az etkilenmesinden kaynaklanıyor.

Dikkat çeken bir nokta da, F endeksi tabir edilen yönetilen-yönlendirilen fiyatlar hariç TÜFE’deki %21.31’lik artıştır. Kamunun belirlediği fiyatlar ayıklanarak hesaplanan bu gösterge, aslında ekonomi yönetiminin fiyatları kontrol altına almak  için çaba içerisinde bulunduğunu, ancak etkileyemediği kalemlerde fiyat artış dinamiğinin daha yüksek bir orana denk geldiğini vurguluyor.

Merkez Bankası Pollyannacılık Oynuyor

Bilindiği gibi Nisan ayı enflasyon verisinin üç gün öncesinde Merkez Bankası 2019 2. Enflasyon Raporu yayımlanmıştı. Raporda 2019 enflasyon tahmini, Ocak 2019’a göre değiştirilmeyerek %14.6’da tutulmuştu. 2020 için %8.2 öngörüsü de aynen sabit kalmıştı.

Merkez Bankası’nın bu projeksiyonları objektif bir bakış açısıyla aşırı iyimser görünüyordu. Bankanın kendi varsayımları çerçevesinde düşünülse dahi inandırıcı bir tablo ortaya çıkmıyor. Nisan ayı enflasyon  raporunun 3.1 nolu kutusunda uzun dönemli döviz kuru geçişkenliğinin %18 civarında seyrettiği belirtiliyor. Dolar kurunun 31 Mart seçimlerinin hemen ertesinde 5.55 TL civarından Nisan sonunda %7.5 sıçramayla 5.97’ye dayanması kur çekişli enflasyon eğiliminin sürdüğünün altını çiziyor.

Ocak ayıyla karşılaştırıldığında, ithalat fiyatlarının (%0.3) ve gıda enflasyonunun (%0.7) enflasyon tahminlerini yukarı çektiği ifade ediliyor. Gelgelelim enflasyon ana eğiliminin (-%0.3), verginin (-%0.6) ve çıktı açığının (-%0.1) aşağı yönlü etki yapacağı iddiası öne sürülüyor. Çıktı açığı tahmini durgunluğun, üretim kapasitesinin kullanılamamasının bir yansımasıdır. Üretici enflasyonunun %30’u aşması bizce enflasyon ana eğiliminin aşağı yönlü olduğu varsayımını çürütüyor. Vergi indirimlerinin enflasyonu aşağı çekeceği beklentisinin de, maliye politikasının Yeni Ekonomi Programı hedeflerinin tutturulacağı cümlesiyle çeliştiği görülüyor. Durgunluk yaşayan bir ekonomide vergi teşvikleri  sürdürülüp bütçe açığı hedefi  nasıl tutturulur sorusu cevap bekliyor.

Risk priminde iyileşme yaşandığı (en son CDS’ler 443 puandı), döviz kuru oynaklığında azalma gözlendiği (6 TL’ye dayanan dolar kuru), kredi koşullarında toparlanma sürecinin başladığı ( bu geçici “başarının” 31 Mart seçimleri öncesi nasıl bir baskılanmayla elde edildiği herkesin malumu!) ifadeleri Merkez Bankası’nın Türkiye gerçeklerinden tamamen uzakta bulunduğu izlenimi veriyor. Bu nedenle de enflasyonun düşme eğilimine girdiği iddiasını gerçekçi bulmayı zorlaştırıyor .