“Bütün bunlar yıllar önce olmuş gibi geliyordu bana, her şey başkalarından duyduğum veya çoktan unutmuş olduğum bir hikâye gibi…” Kafka

Kurşuni şafakta başlayan yağmur; zihne kazınan, bellekten boşalan imgeyle, bir fotoğrafla sağanağa döndü bir an... Orta Avrupa kentinde karşılanan gün doğumları. Fırtınadan saklanan sincaplar yeşeren asırlık ağaçlarda sığınak arayarak, telaşlı sıçrardı. Saatlerce izlerdik damlaları, ışık hattında beliren yolları. Gökyüzünün turuncudan, mordan maviye dönen tayflarını. Şatonun bahçesine ve kente açılan o balkonda, cam zeminin demir konstrüksiyonla yapıya bağlandığı ara alanda dururdum. Kuleyi saran taş merdivenler, Kuzey İtalya yamaçları, akan ırmak hepsi gözün seçebildiği bir aralıkta. Taze çiçek kokusu sigaramın dumanında. Kapı aralığından şatoya dağılan kokular, başlayan fırtına derken kahvenin kokusuyla yatışan ruhlar. Mitlerin, perilerin yatağında zaman izafi… Zamanı yırtan anlar, gerçeküstü salınımlar. Sohbet avangard arayışlarla, cezbedici.

Boğaziçi’ne dolan damlalar. Belirleyici an. Bir fotoğraf. Yalova’da bir Flâneur. Koyu yeşil atkısı, elinde kitabı, ekoseli paltosunda olabildiğine rahat, keyifli… Ağaçlar altında okumakta. Yalova göğünün altında öğretmenimiz Halil Serkan Öz “zamandışılıkla” beliriyor. Mesele bir aydının haysiyet ve varoluş mücadelesi. Zihnin belirsiz huzursuzluğu hiçbir ciddi anlamı ve amacı olmayan keyfi ve muhtelif şeylerin peşine düşer; hummalı bir avareliktir bu. Edebi bir iptila olarak boş hayallerin içinde kendini kaybetmekte, işi oluruna bırakmakta, eylemi ıskalamakta ve en nihayet hayat ve dünya ahvalini hamletleştirmekte/hayaletleştirmektedir. Anarşist öğretmenimizin hassas kalbi dayanamamış bunca eziyete. Kentte flâneur, kadrajda ölümsüzleşen.

Fotoğraflar düşüyor sosyal medyaya arkadaşlarımız ters kelepçe adliyede sürüklenirken, duvarlarda Haziran afişleri. Öğretmenimizin fotoğrafı, siyah çelengiyle göğsümüzün tam ortasında. Karadeniz İsyandır! diyen Metin Lokumcu öğretmenimizin yolunda. Zamandışılık… Bir Anarşistin/ Serkan Öz’ün Kaza Sonucu Ölümü. Direndiğimiz otokratik inşaada Gladio’nun dini, mezhepsel versiyonun tezahürleri tüm dünyanın gözleri önünde… Kararan vicdanlar. Ağıt yerine direniş ve isyanı büyüten yoldaşlar! Ve dostumuz Vahap Eren’i yıldızlara uğurladığımız bir Nisan günü; İsyan büyüyor.  Bir umudu birlikte büyüttüğümüz sokaklar diye başlıyor yoldaşları iç burkan o cümlelere… Sessizlik hâkim kente.
İmge ve anlar belleğimde. Çiseleyen damlalar. Kentte sessizlik. Yağmurda dolaşıyor, sokaklar boyu yürüyorum. “Askere Gitmeyin Çünkü” kitabına “halkı askerlikten soğutmak” suçlamasıyla soruşturma açıldı. Kitaptaki cümlemi yineliyorum: Askere gitmeyin, otoriteyi reddedin.