Türkiye dünya çapında bir başarıya daha imza attı. Dünyanın en büyük havaalanını (şimdilik bir bölümü) açtı.

2002’den beri kesintisiz on altı yıldır iktidarda olan AKP nicelik konusunda özel bir hassasiyet gösteriyor. Madde cinsinden her şeyin en büyük olanını hayata geçirmek için canla başla çalışıyor.

Ne inşa ederse etsin mutlaka “en büyük” olmasına dikkat ediyor.

Dünyanın “en büyük” köprüsünü Çanakkale’de yine AKP yapıyor.

Şimdiye kadar bir kıyaslama yapmadıklarından bilemiyoruz; dünyanın en büyük Cumhurbaşkanlığı sarayı da Ankara’da mı?


Bu türden büyük şeyler, inşa edildiği ülkeye nasıl bir prestij sağladığı konusunda kesin bir ölçü birimi henüz icat edilemedi. Ama tersi için aynı şey söylenemez.

Yüzölçümü olarak küçük olan ülkeler, büyük kıtalara yayılmış ülkeleri yönetmişler, niteliğin niceliğe karşı daha güçlü bir avantaj olduğunu göstermişlerdir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş günlerinde çok değerli böylesi bir örnek vardır. Kurtuluş Savaşı sırasında Fransa’dan bir heyet Ankara’ya gelecektir. Mustafa Kemal hazırlıkları kontrol ederken “en büyük” eksik kendisine anlatılır:
“Gümüş yemek takımlarında eksiklik var, İstanbul’dan getirmeye çalışıyoruz!”

Mustafa Kemal’in yüzünde acı bir gülümseme belirir. Başını iki yana salladıktan sonra “siz gümüş çatalı bıçağı bırakın” der:

“Fransız dostlarımızı Büyük Millet Meclisi’ne getirin oradaki çalışma, karar alma tempomuzu gösterin, o yeter!”
Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında “nitelik” önce geliyordu. Kurtuluş Savaşı bu anlayışla kazanıldı.

***
Şimdi mevcut iktidarın düşünce yapısı değişik. Onlar için nicelik önem arz ediyor. En büyük havaalanı, en uzun köprü, en büyük her şey…

Başka büyük rakamlar da var. Siyasi parti genel başkanlarını cezaevlerine tıkmak gibi… Hapisteki gazeteciler bakımından dünya birincisi olmak gibi. Demir parmaklıklar arkasında birkaç üniversite oluşturacak sayıda öğrenci tutmak gibi… Dünyada en fazla akademisyeni üniversitelerden atmak gibi…

Bu ölçüler, sayılar, rakamlar itibar temin ediyor mu?

Soruyu uygulama sahipleri kendilerine sorup cevap verebilirler.

Demokrasi, insan hakları ve ifade özgürlüğü bakımından tek izah cümlesi kurulabilir:

“Nitelik kalmadı nicelik verelim!”