Cumhurbaşkanı pazar günü seçtiği yazar ve gazetecilerle bir araya geldi. 11:00’de başlayan görüşme 3 saat sürmüş. Görüşmede Erdoğan’ın hangi Amerikalı senatöre ‘Türkiye düşmanı’ dediği tartışıladursun, hangisine dediğini katılan gazeteciler tam anlamamış, ‘Lindsey Graham’a mı dedi, Bob Menendez’e mi dedi’ karmaşası yaşandı; bu karmaşanın ötesinde satır aralarında Türkiye’nin nereye burnunu çevirdiği ile ilgili önemli işaretler var. […]

Cumhurbaşkanı pazar günü seçtiği yazar ve gazetecilerle bir araya geldi. 11:00’de başlayan görüşme 3 saat sürmüş. Görüşmede Erdoğan’ın hangi Amerikalı senatöre ‘Türkiye düşmanı’ dediği tartışıladursun, hangisine dediğini katılan gazeteciler tam anlamamış, ‘Lindsey Graham’a mı dedi, Bob Menendez’e mi dedi’ karmaşası yaşandı; bu karmaşanın ötesinde satır aralarında Türkiye’nin nereye burnunu çevirdiği ile ilgili önemli işaretler var.

Erdoğan diyor ki, ”Batı ittifakı ile kurduğumuz siyasi ve askeri paktlara rağmen, en büyük tehditleri yine onlardan gördüğümüz bir gerçektir.”

Sohbetin ilerleyen dakikalarında ise Türkiye’nin Suriyeli göçmenlere kapılarını açması nedeniyle Barış Nobeli’ni istediklerini, karşılığında ise ‘sizde adalet yok’ karşılığını aldıklarını iletiyor. Nobel komitesine Cumhurbaşkanı Erdoğan için mi başvuruldu acaba, bunu bilmiyoruz. Ama Türkiye’nin yanaştığı Rusya periferisiyle uzaklaştığı Batı arasındaki fark aslında tam da burada ortaya çıkıyor. Batı, öyle veya böyle, aksayan yanlarıyla da olsa, Erdoğan hükümetine tutturduğu antidemokratik yol, gitgide şirazesini yitiren adalet sistemi nedeniyle eleştiriler yöneltiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu eleştirileri saldırı olarak gördüğünü anlıyoruz. Ama elbette Putin’in böyle bir derdi yok. Adalet varmış yokmuş demokrasi neymiş, Tuna’nın doğusunda pek de dert değil.

Cumhurbaşkanı şunu da söylüyor, “Siyasette bile şu anda S-400 konusunda maalesef adeta Amerika’nın temsilcileri gibi gayret edenler var. Onları savunanlar var.” Amerika’yı savunan siyasi görmedim, ancak özellikle diplomatlık geçmişi bulunan siyasiler, Erdoğan’a Amerikan sistemini hatırlatıyor ve Trump’ın sözünün Amerikan yasalarının üstünde olmadığını, yaptırım sürecini ancak bir yere kadar ekarte edebileceğini söylüyorlar. Erdoğan ise gelinen noktada kendi düşüncesiyle örtüşmeyen her ifadeyi belli ki tehdit ve hainlik olarak algılıyor.

Erdoğan, Türkiye S-400leri tamamen edindikten sonra, özgüvenle yoluna devam edecek diyor. Türkiye’nin hiç Rus işgali tecrübesi yok, hiçbir zaman pek de olmadı. Erdoğan ve çevresindeki zümre, Rusya ile yakınlaşmanın nasıl özgüven(!) getirdiğini Estonyalılara, Litvanyalılara bir sorsalar.

Erdoğan ve etrafındakiler Türkiye’nin patriotları almak istediğini, Obama’nın vermediğini söylüyor. Herhalde hafızalarını tazelemeleri gerekli, zira basittir. Google aramasıyla çıkıyor. ABD Türkiye’ye patriot satışıyla ilgili 3 farklı teklif sundu, Türkiye full teknoloji transferi istedi. Amerikalılar yanaşmadı. Bir dönem Türkiye’ye Rusların tamamen teknoloji transferi yaptığı S-400’lerin böyle alındığı söylendi, Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, ‘kısıtlı teknoloji transferi yapacağız’ diyerek bu söylentilere noktayı koydu.

Cumhurbaşkanı, “Türkiye’ye karşı aldığımız bu S-400’ler malzeme noktasında da güvenlik noktasında da savunma sistemleri noktasında da güçlü olmamız kime güç katacaktır? Aynı zamanda NATO’ya güç katacaktır” da demiş. Belki bazen Cumhurbaşkanı’nın diğer ülke liderleriyle temaslarında dil bariyeri bazı eksik anlaşılmalara sebebiyet veriyor. Putin’in amacı NATO’nun zayıf halkası olarak gördüğü NATO ittifakından koparmaktı, Putinist dış politika aslında hep böyle bir seyir izliyor. Türkiye bu yemi kapmış görünüyor. S-400ler konusunda Türkiye’nin sırtını sıvazlayan Putin’in Doğu Akdeniz’de Güney Kıbrıs’ın yanında tavizsiz durduğunu da not edelim.

Bu alışverişle Türkiye tarihinde yeni bir sayfa açıldı, doğru. Artık Türkiye demokrasiden daha uzak, Batı’dan daha kopuk, daha izole. S-400 aldık diye sevinçten dört takla atanlar, bu sistemin yerli bir sistem olmadığını Türk savunmasının hiç olmadığı kadar artık Rusya’ya bağımlı olduğunu unutmasınlar. Bu sistem Türkiye’ye bağımsızlık değil, tam tersine yeni bir bağımlılık sağlamıştır.