Zaten şunun şurasında ne kaldı ki; 42 gün sonra büyük anketin sonuçlarını öğrenmeyecek miyiz? Geliyor mu gelmekte olan, gidiyor mu gitmekte olan?

… “Noktasında”  anketler ne anlatıyor?
Fotoğraf: AA

Seçim sath-ı mailine girdik şükür, hızla aşağıya doğru tırmanıyoruz. Hızla demek yetmez, hızın ivmesi de her saniye artıyor; bu sath-ı, mail eğik düzlemin sonunda zirveyi görecek, kazanacak mıyız kaybedecek miyiz anlayacağız. Siyasetçilerin sık sık kullandığı, zaman içinde bizi de sarıp sarmalayan, güzel dilimizi pek bir zenginleştiren laf-ı güzafla “noktasında” ve dahi “baktığımızda” ne görüyoruz? Noktasından bakınca herkesin gördüğü de farklı, değişik oluyor. Sokağa çıkıp elinde mikrofon halkın nabzını ölçen bizi bilgilendirmek için canını dişine takan nevzuhur, yeni icat, gazeteci kardeşlerimizin tehlikeli, öfkeli, kızgın, asabi, sinirli halkımızla karşılaştığı da oluyor; ama biz asıl seçmenin nabzının kaç attığını anlı şanlı kamuoyu ölçüm şirketlerinden öğreniyoruz.

Hepsini aynı kefeye koymayalım ama söyledikleri genellikle, biraz da bize uygun gelmediği için hoşumuza gitmiyor; “yok artık, bu kadar da olmaz ya da deve” diyerek kuşku belirtiyor, yanıldıkları “noktasında” yüksek sesle gene dilimizin engin haznesinden galiz kelimelerle ifade ediyor, “kimin şirketi bu, kime hizmet ediyor” diye celalleniyoruz. Çok da haksız sayılmayız. Çünkü 60 küsur milyon seçmenin eğilimini ölçtüğünü, nabzını tuttuğunu söyleyen, Allah bizi onlardan mahrum etmesin, bu şirketler, hem de teker meker yuvarlandığımız seçim sath-ı mailinde sonuçları nasıl bilebilirler ki?

Kim bilir kim bilir…

“Cahil cahil konuşma bu bilimsel bir iştir ‘noktasında’ sorulara gayet aklı başında yanıtlar veren böylece 60 milyon seçmeni temsil eden deneklerimizi mi küçümsüyorsun sen” dediklerinde sesimi keseceğim ama… ben de az münafık değilim, kesemiyorum. Yani arkadaş siz her hafta bu 2 bin 3 bin seçmeni nereden buluyorsunuz, nasıl yakalayıp konuşturuyorsunuz deyince, gülüyorlar; “hangi devirde yaşıyorsunuz, telefon diye bir şey yok mu, üstelik bu telefonlar senden benden daha akıllı değil mi?” diye nefesimi kesmeye yelteniyorlar. Ben susar mıyım; yüz yüze konuşamıyor musunuz muhteremler, vay bu nasıl bir iştir diye heyheylenip en Tahirî sesimle kükreyince, yüzlerini yere eğerek ya da gökyüzüne bakarak “yüz yüze’nin sakıncaları vardır, fikirlerini beyan etmekte sıkıntı çekerler, sokakta seçmenin nabzını tutan muhabirler mikrofon uzattığı halkımız logoya bakıp bıyık altında gülerek ‘nabza göre şerbet nasıl verilir’ dersini uygulamalı olarak göstermiyor mu? İşte biz de bu nedenle kimsenin kimseyi görmediği telefonu tercih ediyoruz” demekteler ki neredeyse ikna edecekler. Ben kaçın kurasıyım, tevellüdüm kaç benim, siz daha yeni çıktınız, eskiden böyle şeyler yoktu, halkın nabzı tutulmaz, ne lazımsa yazılırdı nabız hanesine “noktasındayım” ben.

Ama bu anketçiler de öyle kolay teslim olan cinsten değiller. “Seçim demokrasi değil mi dayı, biz de işte seçimden önce bir tür sandık kuruyoruz ‘noktasında’ demokrasiyi önceliyoruz” demekteler. Şaka bir yana içimden bir ses, yahu arkadaş sen bilmediğin sularda neden kulaç atıp duruyorsun, bir bilene sorsana diye sızlanıyor. Ben de ne yapayım, cahilliği kabul etmek zor, çaresiz akıllı telefonumun kişiler sayfasını açıp en iyi kim bilir diye sorarak tuşluyorum sevgili Aylin Aktükün hocamın akıllısını, işte o da bana “20 Mart’ta Diken’den Anıl Can Tuncer sormuştu, ona verdiğim yanıtlardan özetlersin artık” “noktasında” kapattı akıllısını.

Ne kadar şeffaf olmak isterse o kadar

Hep aklımın bir köşesinde duran bu anketler ne kadar bilimsel sorusunu “bilimsel diyorlarsa bilimseldir” diye yanıtlamış Aylin Hocam. “Profesyonel araştırmacıların mesleki etik ve standartları şöyledir: Çalışmalarını bilimsel normlara uygun, önyargıdan uzak, tarafsız bir şekilde yapmak. Araştırmaya katılan kişilerin mahremiyet haklarını ve kişisel bilgilerini korumak Yanıltıcı araştırma sonucu yayımlamamak.”

Anket şirketlerinin şeffaflığı konusunda da pek ince, pek zarif bir yanıtla yetinmiş değerli Hocam, “şeffaflıkları, göstermek istedikleri şeffaflık kadardır.”

Araştırmalarda pek önemli örneklem meselesi “noktasında” şöyle diyor Aylin Hoca: “Bu konuda iki parametre var: Elde edilen nokta tahminlerini, ne kadarlık bir hatayla ve ne kadarlık bir güvenle sunmak istiyorsunuz? Örnek verecek olursak; örneklemden X partisinin oy oranını yüzde 28 bulmuşsanız, aslında bu sayının tam olarak gerçekleşmeyeceğini bilirsiniz ve mutlaka artı eksi bir hata payı ile hesaplamış olmalısınız. Örneğin yüzde 2’lik bir hata varsayarsanız, yüzde 28 olarak açıkladığınız oy tahmininizi yüzde 26-30 olarak açıklamalısınız. Diğer parametre olan güven derecesi ise aralık tahminlerinizin isabet oranını gösterir ve pek tabii yüksek olması arzu edilmelidir. Bilimsel normlar yüzde 95’i alt sınır olarak verir. Öyleyse araştırmacı ‘Yüzde 2 hata ve yüzde 95 güven’le tahmin yapılmasını sağlayacak örneklem büyüklüğünü hesaplamalıdır.”

Peki, öyle olsun; akademinin karmaşık diline sığın sen, şu can yakan soruya ne yanıt vereceksin bakalım. Anıl kardeş kitabın orta yerinden sormuş: “Cinsiyet, yaş, coğrafi dağılım oranları optimum ne kadar olmalı?” Türkiye “gibi farklı sosyal grupların olduğu bir ülkede bunu oluşturmak zor mu?” Yanıt kısa ama net: “Türkiye’de yedi bölge, 82 il, 1.000’e yakın da ilçe var. Firmaların her bölgeden/şehirden/ilçeden örneklem seçtiğini düşünmüyorum. Genellikle anket yapmak için büyük şehirler ve ilçeler seçiliyor. Dolayısıyla da seçilen örneklem, kitleyi yüzde 100 temsil ediyor diyemeyiz.” Sırada benim çok tırmaladığım konu var; bir anket en az kaç kişiyle yapılmalı?

Hayal kırıklığı bekliyor beni.

“Öyle sihirli bir sayı yok” imiş. “Tabii ki örneklem büyüklüğü artırıldıkça kitleye ilişkin bilgimiz de artacaktır. Dolayısıyla ankete ne kadar çok kişi katılırsa, o kadar küçük örneklem hatası olacaktır.” Peki şu zor soruya ne yanıt vereceksin bakalım benim adı güzel Aylin Hocam, “Hangi anket yöntemi en doğru sonuca götürür? Örneğin sosyal medyadan yapılan anketler ne kadar güvenilirdir?” Sosyal medyada canı isteyenin, benim neyim eksik diyerek yaptığı anketleri küçümsüyor galiba Aylin Hoca: “Sosyal medya olarak Twitter’da kişilerin kendi hesaplarından yapılan anketlerin hiçbir güvenilirliği olmadığını söyleyebilirim. Bunlar ancak eğlence olsun diye yapılabilir. Ancak bilimsel yöntemlere sadık kalarak ‘big data’ uygulamalarıyla sosyal medyadan çok güvenilir bilgi ve tahminlerin elde edilmesinin de olanaklı olduğunu belirteyim.”

Peki, cevap vermeyenler de sonuçlar arasında yer alsa nasıl olur? Pek iyi olur demeye getiriyor benim sevgili Hocam. “Örneğin cevap vermeyenlerin oranı yüzde 55-60’sa, bu araştırmanın kitleyi temsil ettiğini söylememiz mümkün değildir.” Peki, karasızları ne yapacağız? “Türkiye’de kararsızları dağıtma alışkanlığı var. Bana sorarsanız kararsızlar dağıtılmak yerine, ayrı bir analize tabi tutulmalı.” Güvenelim mi peki biz bu şirketlere? Benim bu Aylin Hocam iyidir hoştur da az biraz hayalci galiba. Şirketlerin güvenilirliğinin denetlenebileceğini sanıyor. “Ulusal ve uluslararası kabul gören araştırma kuruluşlarınca denetlenmeliler. Etik kurallara uymayan, yanıltıcı, manipüle edici bilgiler yayan şirketlere cezai yaptırımlar olmalı.”

***

Pek güzel anlatmış Aylin Hocam. Verdiği yanıtlar benim kuşkularımı pekiştirdi ama olsun; bizim ülkemizde “biz bize benzeriz” düsturu her geçen gün biraz daha parlıyor. Kamuoyu şirketlerimiz “noktasında” da o kadar ümitsiz olmaya gerek yoktur. Zaten şunun şurasında ne kaldı ki; 42 gün sonra büyük anketin sonuçlarını öğrenmeyecek miyiz? Geliyor mu gelmekte olan, gidiyor mu gitmekte olan?

Öyle ya da böyle anketiniz gönlünüze göre ve dahi hepimize geçmiş olsun şimdiden.