Noriega da öldü

Yaptığı kirli işlerin çokluğuna bakınca neredeyse takdir edesi geliyor insanın. 83 yıla, uyuşturucu kaçakçılığı, yasadışı silah ticareti, kara para aklama, işkence, cinayet, bilgi/teknoloji hırsızlığı gibi her biri ciddi “uzmanlık” gerektiren onca uğursuz işi sığdırmış berbat biriydi Manuel Antonio Noriega.

Siyasi rakiplerini öldürtmek, muhalif solcuları hapishanelerde katletmek gibi alçakça suçları olmasaydı, “Devlet Başkanlığı muhtemelen diğer kirli işlerinden arta kalan zamanlardaki uğraşısıydı” derdim rahatlıkla. Ama ABD tarafından getirildiği başkanlıkta da bir hayli zaman harcamışlığı vardır bu adamın.

Noriega bir muhasebecinin oğlu olarak Panama City’de doğmuştu. Beş yaşındayken bir öğretmene evlatlık verildi. “Teyzesi büyütmüştür” derler ama doğru değildir bu. Üniversite çağına geldiğinde doktor olmak istediği, ancak evlatlık verildiği ailenin gücü yetmediği için tıp okuyamadığı yazılıdır biyografisinde. Bulduğu bir bursla Peru Askeri Akademisi’ne atabilmiş kapağı. Mezun olur olmaz da Panama’nın deniz ile hava gücünün karışımından oluşan Ulusal Muhafızlar adlı son derece karanlık kurumunda deniz teğmeni olarak görev almış.

Doktorluk gibi şefkat temelli bir mesleği bir zamanlar yapmayı istemiş olmasına şaşırdım doğrusu. Herhalde bu mesleği insan kesip biçmek için istiyor olamazdı. Ciddi bir değişim geçirmiş olmalı. Vahşetini asla hoş göstermez ama ne bileyim belki evlatlık verilişini hazmedememiştir, yaşamdaki ezilmişliğinin acısını (nihayetinde zengin olmayan bir aileye mensuptu) intikam duygusuyla bastırmayı istemiştir, hepsi mümkün tabii. Çünkü bu tür büyük hastalarda rastlanıyor bu çeşit ruh hallerine.

İstikbal gördüğü yeri iyi seçtiği anlaşılıyor. CIA ile ilişkiye geçip bu kurumun görevlisi olarak çalıştığını bilmeyen yok. Hatta öyle ki, Fidel Castro tarafından el konulan bir geminin iki mürettabını almak için ABD Başkanı Richard Nixon’un isteği üzerine 1971’de Küba’ya gitmişliği de vardır. Uyuşturucu ticaretine bulaştığı dönemler de bu dönemlerdir zaten. ABD’li yüksek bir görevlinin, Noriega’nın “ortadan kaldırılması”nı önerdiği, ancak Nixon’un bunu kabul etmediği de iddia edilir. Nixon, demek ki o sırada aynı zamanda Panama istihbaratının en güçlü ikinci adamı durumundaki Noriega’yı harcamayı “ABD açısından” herhalde yararlı bulmamış.

O kadar kirli bir adamdı ki, “efendisi” ABD’ye bile kazık atmaktan çekinmedi (Bana göre en iyi tarafı budur, ayrı mesele). Kalktı, ABD’nin ne kadar teknolojik sırrı varsa bunları başta Küba olmak üzere dönemin sosyalist Avrupa ülkelerine sattı. Sosyalistlere sempati duyduğundan değil, para için elbette. Ne sosyalistlere ne de kurtuluş hareketlerine sempatisi yoktu. Nikaragua devriminden sonra ABD’nin bu ülkeye yönelik ne kadar kirli, aşağılık girişimi varsa büyük bölümünde Noriega da yer almıştır.

Hakkındaki iddiaları, reddetti haliyle. Kendisine atılan iftiraların kaynağının Panama Kanalı’nın Panamalılara bırakılmasını istemeyen ABD olduğunu söyledi hep. Bu doğru olabilir tabii, çünkü “efendisinin” ne menem bir ülke olduğunu biliyordu.

Ama suçlamaların tek kaynağı ABD değildi. Ülkesinin önde gelen figürlerinden Hugo Spadafora da Noriega’yı her tür tehlikeyi göze alarak uyuşturucu ticareti yapmakla suçlamıştı. Noriega’nın Spadafora için “ölüm emri” vermesinin nedeni buydu. Bir uçak kazasında yaşamını yitiren kendisinden önceki devlet başkanı Torrijos’nun ölümünde de parmağı olduğunu söylerler.

ABD’nin, ayyuka çıkmış suçlarından ötürü Noriega’dan vazgeçmesi, ülkede başka kuklalar bulmasıyla da ilgilidir. Birkaç etkili Amerikan senatörü “artık devrilmesi” gerektiğini dile getirince ABD öncelikle Panama’ya yaptığı ekonomik, askeri yardımları kesti. Ardından Panamalı bankerler de Noriega’ya desteklerini çekti. Bu işler böyle oluyor çünkü. 1989 yılında tam 27 bin askerle Panama’yı işgal eden ABD Noriega’yı devirdi, alıp, ABD’ye götürüp kodese tıktı. Üzerinde mahkum numarasının yazılı olduğu hapishane kıyafeti içindeki fotoğrafı çok çarpıcıdır benim için. “Efendisi” devlet başkanı olarak sarayda da yaşattı, hapishanede adi suçlu olarak da tuttu. O fotoğraf bu demek benim için.

20 yıl ABD’de hapishanede kaldı, sonra Fransa’ya iade ettiler, burada da kara para aklama suçundan yedi yıl yattı. Kokain paralarını Fransız bankaları aracılığıyla “aklamış” meğer. Yahu ne kadar zor işler bunlar.

Beyninde “tümör” buldular, (bulabildikleri tek şey de buydu tabii ki) ameliyat masasında öldü.

Pis adamın tekiydi.