Normale dönmek mi, acılarından doğmak mı?
Fotoğraf: DepoPhotos

Prof. Dr. Serap Erdoğan Taycan - Psikiyatr

Nereye baksak acı, neye baksak yerle yeksan… Ne söylesek eksik, neye davransak yarım… Ağıttan suskunluğa, utançtan isyana, umuttan acıya, gündüzden geceye, ben böyle sürüklenme görmedim…

Bağrına taş basmak, taş taş üstünde kalmamak, başını taştan taşa vurmak, acıdan taş kesilmek, dağ taş acıya kesmek… İçimde bir şey tırnaklarıyla toprağı kazıyor, beni kazıyor, yutkunuyorum, oğlumun acıyan parmağına merhem sürüyorum. Saniyeler geçiyor, nefes almayı unutuyorum, dakikalar geçiyor, nefes almayı hatırlıyorum, saatler, günler, haftalar… Pencereden bakıyorum, inşaat alanındaki taşlar beni yine benden alıyor, sonra yaşlıca bir adam gelip boş yoğurt kaplarına su dolduruyor, adamı gören üç kedi karşıdan koşarak geliyor, gülümsediğimi fark ediyorum, gülümsemem dudağımda donuyor…

Kalbim bunları söylüyor, aklım diyor ki bu bir travma. Burada ruhsal travmanın ne demek olduğunu anlatmayacağım ya da travma belirtilerinin neler olduğunu, herkesin ortak yaşantılarını ya da her birimizin tepkisinin kendine has oluşunu. Ekran başından ayrılmadan aralıksız deprem haberlerini izleyenin, bulabildiği ilk yolla deprem bölgesine koşandan daha az ya da daha çok travmatik olmadığını yazmayacağım. Gelin biz en keskin ve en gerçek duyguya acımıza dokunalım, acımızın gözlerine bakalım.

Çok uzun zamandır güzel ülkem, gerçeğin öyle kalın kalın değil epeyce şeffaf perdeler ardına gizlenmiş gibi yapıldığı, olanın olmayanla, görülenin görülmeyenle, anlamın anlamsızlık, ilimin irfansızlıkla yer değiştirdiği bir kâbusu yaşıyor. Öyle bir kâbus ki kısacık anlarda tüm bu olan bitenin gerçek olmadığına inanmak istiyor, sonra iliklerimize dek gerçeğin içinde olduğumuzu fark ediyoruz. İster postmodern zamanların neo-liberal yeni sağ politikalarıyla palazlanan Siyasal İslam’a bağlayın, ister batıl olana inanmaya her daim meyilli çocuksu ruhsallığımızın teslimiyetine, göz göre göre aklımızla oynandı ve hâlâ oynayabileceklerine inanıyorlar. Ama artık bu inançlarının bir yanılsama olduğunu gösterme zamanı yakındır. Yakın çünkü yarattıkları acı, yüzsüz bir utanmazlıkla görmezden gelip yok saydıkları insanların artık en ortak gerçeği. Tarihi boyunca öteki ile sınanmış, karşı karşıya getirilmiş, kırdırılmış bir toplumda karşımızda tutulanı yanımızda hissedebilmenin, onu ancak yeniden insan olarak görebilmenin, elimizi uzatıp dokunabilmenin adı, acı. Acının ortaklığı belki korkunç şiddetinden geliyor ama doğal afet nedeniyle oluşan bir kitlesel travmanın insan eliyle oluşan ağır bir yıkıma dönüşmesinin tek bir sorumlusu olduğunu görmek ve bu sorumlunun adını koyabilmek, gerçeklerin yıllarıdır nasıl muğlaklaştırıldığını da olanca açıklığıyla anlamamızı sağlıyor.

Acıya bedenin verdiği ilk tepki kaynağını tespit edip bertaraf etmektir. Parmağınıza batan dikeni hızla tutup çıkarır, ayakkabınıza giren taşı fırlatıp atarsınız. Günlerdir dinmeyen acımızın kaynağına baktığımızda, aldatılmanın ve aldanmanın ''normal''imiz haline geldiği yılları görüyoruz. ''Normal''iniz hiçbir bilimsel ve bağımsız görüşün duyulmasına olanak bırakmamak üzere meslek odalarının saldırıya uğradığı, halka hizmetmiş gibi sunulan imar barışı ile imar kanunun yok edildiği, çocukların evden ekmek almak için çıkıp terörist damgasıyla mezara girdiği, çocuk istismarının münferit, maden göçüğünde ölmenin fıtrat, erken müdahale edilmediği için enkaz altında donmanın kader olduğu, okul öncesi eğitimden tıbbi uygulamalara her şeyin akıl bulandıran bir "sahte"siyle yer değiştirdiği bir düzense, lütfen normale dönmeyin.

Acının ortaklaştıran gücünü ve başkaldırmanın bu güçten geleceğini fark eden iktidar bildiği tüm yollardan susturmak için çırpınıyor. Binlerce çocuğun eğitimi son bulmuşken çadır kentlerde okul öncesi Kuran kursları, sahaya gidebilmek için kırk takla atması beklenen gönüllü ruh sağlığı profesyonelleri yerine manevi danışmanları ile paramparça olan hayatlarımıza yara bandı yapıştırmak için hazırlar. Çocuğunuza yemek yapın, işinize gidin, kedilere su verin ve normalimizi yeniden inşa edebilmek için acınıza tutunun. Bu kadar büyük bir yıkımdan çıkış iyileşmekle değil, dönüşmekle olacak. Unutmamanın politik bir eylem, dayanışmanın bir mücadele biçimi olduğunu bilerek…