Bülent AVCI Bugün Türkiye’de hâlâ “Demokrasi nedir?” sorusu etrafında şekillenen tartışmalar yürütülüyor. Oysa soru “Demokrasiyi daha iyi nasıl işletiriz?” olmalı. Bu konuda çok zaman yitirdiğimizi, gerçek ileri demokrasi örneklerine; Britanya’ya, Fransa’ya, İsveç’e, Finlandiya’ya, zaman zaman aksaklıklar yaşansa da Almanya ve Hollanda’ya, İsviçre’ye ve Norveç’e bakınca fark ediyoruz. Adaletin, eşitliğin, hakların ve hukukun başka pek çok […]

Norveç’te ileri demokrasi
Bülent AVCI

Bugün Türkiye’de hâlâ “Demokrasi nedir?” sorusu etrafında şekillenen tartışmalar yürütülüyor. Oysa soru “Demokrasiyi daha iyi nasıl işletiriz?” olmalı.

Bu konuda çok zaman yitirdiğimizi, gerçek ileri demokrasi örneklerine; Britanya’ya, Fransa’ya, İsveç’e, Finlandiya’ya, zaman zaman aksaklıklar yaşansa da Almanya ve Hollanda’ya, İsviçre’ye ve Norveç’e bakınca fark ediyoruz.

Adaletin, eşitliğin, hakların ve hukukun başka pek çok yere göre el üstünde tutulup taviz verilmeden gündelik yaşamın parçası hâline getirildiği bir memleket Norveç. Uzun zamandır bu ülkede yaşayan Gülay Kutal’ın deneyimlerini paylaştığı Emek Vererek Demokrasi adlı kitabı, katılımcı demokrasinin nasıl uygulandığını anlatmakla kalmıyor, Türkiye için âdeta bir özlemi dillendiriyor.

‘En iyisi tek değil, çok kişi olmak’

Emek Vererek Demokrasi, her şeyden önce bir günlük; Kutal, Norveç’te akıp giden hayatta demokrasinin yerini, verilen mücadeleleri ve kendisinin de içinde yer aldığı siyasi hareketi anlatırken bir model ortaya koyuyor aslında. İstanbul’dan, 1980’lerin başında Norveç’e giden ve hayli manidar bir zamanda kendisini kuzey demokrasisinin ortasında bulan yazar, bu bağlamda Türkiye ile Norveç’i karşılaştırırken kavrama ilişkin bir tarif yapıyor sözlerine başlarken: “Demokrasi, bir halat çekme oyunu gibi: Toplumdaki bireylerin, bir halatın karşı uçlarını tutan takımların üyesi olarak birbirini ortadaki çizgiye çekmeye çalışması. Bir de her şeyi politikacılara bırakmadan, insanların apartmanları, parkları, mahalleleri, işleri, ilçeleri, ülkeleri, ortak dünyaları içinde adil ve güvenle yaşayacağı yerler olsun diye katılması, angaje olması, dinlemesi, anlaması ve sonra da bazen karşısındakinin doğru bulduğu görüşlerini benimseyip bazen taviz verip bazen de ikna olmadığı ve taviz veremeyeceği konularda çoğunluğun kendisi gibi düşünmesi için var gücüyle uğraşması…”

Norveç’te epey zaman önce oluşturulan bu ortamın, hemen her konuyu âdil bir şekilde tartışmaya imkân verdiğini hatırlatan Kutal, beri yandan sendikalaşmanın, eğitimin ve politik örgütlenmenin hayatı kolaylaştıracak biçimde inşa edildiğini söylüyor. Bütün bunlarla Türkiye’deki durumu karşılaştırıyor.

Kutal, kayıtsız şartsız fikir birliğinin oluşturulması ya da bir görüşün dayatılması yerine, fikirlerin tartışıldığı (veya tartıştırıldığı) Norveç’te “en iyisinin tek değil, çok kişi olmaktan” geçtiğini; tartışmanın kavga anlamına gelmediğini veya kavgaya dönüştürülmediğini yaşayıp görmüş.

Norveç’te deneyimlediği politik bir kültürü de şöyle özetliyor yazar: “Norveç’te başa geçenler, başa geçemeyenlerin haklarını gözettiği sürece iktidarda kalabiliyor! Bunu yapamayanlar, muhalefet ve halk tarafından yıpratılıp bunun bedelini bir dahaki seçimde, seçimi ve ellerindeki gücü kaybederek ödüyor.”

Toplumun kaderini değiştirecek politikacı yoksunluğu(!)

“Farklı insanlara eşit imkânlar” düsturuyla çalışan Sosyalist Sol Partisi’nin (SV) üyesi olan Kutal, hangi tarafta yer alırsa alsın insanların fikirlerini özgürce sunabildiği ve demokrasiyi daha sağlam hâle getirme çabası sarf eden siyasi hareketlerin yaygın olduğunu söylüyor Norveç’te. Özelleştirme-kamulaştırma mücadelesinin kıyasıya sürdüğü ülkede, Kutal’ın içinde yer aldığı politik oluşumun önemi de ortaya çıkıyor.

Kutal, hem üyesi olduğu hareketten hem de fikirlerinden yola çıkarak Norveç’teki seçim sistemi, anayasa, siyasi kültür, ekonomi politikaları, hukuk sistemi, göçmen sorunu, sosyal hayat, belediyecilik, din ve inanca bakış, eğitim, uluslararası siyasete yaklaşım ve sosyalizm ile aynı konuların Türkiye’de nasıl algılandığını karşılaştırıyor.

Kutal, Norveç’te “toplumun kaderini değiştirecek, herhangi bir davaya ölümüne bağlı politikacıların olmadığından”, böyle kişilere ihtiyaç duyulmadığından bahsediyor. Politikayı kendi çevresiyle ve yalnızca onlara hizmet için değil, herkesle yapacak kişilere değer verildiğini de ekliyor. Bütün bunlardan sonra, Kutal’ın kitabı yazma amacı da netleşiyor; son sözü ona vermek gerek: “Bu yazılar, Norveç gibi bir ülkede yaşamanın ‘aslında’ ne anlama geldiğini merak edenlere, ‘Türkiye en az bir Norveç kadar olmalı’ diye düşünenlere samimi notlar. ‘Batı aslında demokratik falan değil, o bir kandırmaca’ diyen şüphecilere cevaplar.”